Türk yazınında bir kuşak yitimi sürüyor. 3 Mart 2016’da seçkin ozanlarımızdan Ahmet Oktay’ı da yitirdik. Ahmet Oktay yalnızca güçlü bir ozan değildi; Türk yazınında büyük gereksinim duyulan eleştiri alanında da büyük katkı sağlamıştı, usta bir eleştirmendi.
Ahmet Oktay, Suud K. Yetkin’in Yazınsal Meslekler adlı kitabıyla tanıştığı günü bir dönüm noktası sayar: “Sürrealizm diye bir bölüm vardı. Gerçeküstücülerden bir takım şiir çevirileri… Ben hemen o gece, birdenbire Hece’yi terk ettim ve ‘Renkler Senfonisi’ diye serbest nazım, gerçeküstücü imgeye, imgeciliğe uzanan uzun bir şiir yazdım.” der. (Akt. Kızıler, 2007).
Ahmet Oktay’ın şiiri insanlığın tüm düşünsel birikimini kaynak alan görkemli, o değin de güç bir şiirdir. Örneğin “Oktay, Orpheus ile Eurydike mitini Rilke’den çok daha kapalı bir biçemle geçirmiştir şiirine. Varlık, yaşam ve ölüm olgularına ilişkin olarak yarattığı güçlü imgelerin ardında, adeta kırılgan, ama bir o kadar güçlü bir ezgiye dönüştürmüştür miti. ‘Her ezgi yabanıldır. Karanlıktan doğar.’ diyerek, bu karanlık ezginin uvertürüne başlar ve okuruna sesleneceği alanı belirler. Bu alan, insanın iç dünyasıdır. Ezgiler, tinimizin görünmez sesleridir. İkinci kıtada şair, ‘Korkunçtur zamanın mayaladığı pusu; / örümceğin saati magmada işler, / çekülünü bozar günün buharlaşan su’ şeklindeki dizelerinde insan-varlık’ın zaman olgusuyla bağlantısını sorgular. Ölümlü olduğunu bilen insan-varlık için, ürkütücü bir belirsizlik içeren zaman olgusu karşısında, ‘oysa yetkinlik ister Tin, kesinlik ister, / cümlenin, düşüncenin bazaltsı biçimini’ diyen yazarın, aynı zamanda Eski ve Yeni Ahit’teki ‘Önce söz vardı’ sözüne gönderme yaparcasına varlık ile söz arasında ilişki kurduğu gözlenir” (Kızıler, 2007).
Ne ki güç oluşu çekiciliğini azaltmaz; olağanüstü bir dil şölenine ulaştırır okuru. Kuşkusuz okur bilgilenmelidir, boyutlanmalıdır, yeni derinlik alanları edinmelidir. Bilgi dostluğu, dil sevgisi, insan-doğa-söylenbilim sevgisi olmadan Ahmet Oktay’ın şiirine, giderek düşüncesine tam anlamıyla ulaşılamaz.
Şiir yapıtlarının çok ayrıntılı, yer yer gizemli bir işçilik işi yapıtlar olduğunu vurgulamak gerekir: Gölgeleri Kullanmak (1963), Her Yüz Bir Öykü Yazar (1964, Yeditepe Şiir Ödülü), Dr. Kaligari’nin Dönüşü (1966), Sürgün (1979), Sürdürülen Bir Şarkının Tarihi (1981), Kara Bir Zamana Alınlık (1983), Yol Üstündeki Semender (1987, Behçet Necatigil Şiir Ödülü), Ağıtlar ve Övgüler (1991, Türkiye Yazarlar Birliği Yılın Şairi Ödülü), Bir Sanrı İçin Gece Müziği (1993), Toplu Şiirler (1995), Söz Acıda Sınandı (1996), Gözüm Seğirdi Vakitten (1996), Az Kaldı Kışa (1996), Hayalete Övgü (2001). Yine onlarca düşün yapıtı, Türk ekini üzerine araştırmaların başat başvuru kaynaklarındandır. Özellikle Yazın, İletişim, İdeoloji (1982), Yazılanla Okunan (1983), Toplumcu Gerçekçiliğin Kaynakları (1986), Kültür ve İdeoloji (1987), Toplumsal Değişme ve Basın (1987), Karanfil ve Pranga (1990), Kabul ve Red (1992), Şair ile Kurtarıcı (1992), Sanat ve Siyaset (1993), Cumhuriyet Dönemi Edebiyat-1923/1950 (1993), Türkiye'de Popüler Kültür (1993), Şeytan, Melek, Soytarı (1998), Siyasal İslama İtirazlar (2000), Postmodernist Tahayyüle İtirazlar (2000), Şairin Kanı (2001) adlı yapıtlarını anımsamak gerekir.
Düşün yapıtları göstermektedir ki Ahmet Oktay, yaygın anlayışlara, toplumsal yönlendirmelere araç kılınmış yaklaşımlara ödün vermediği gibi karşı durur. Olağanüstü birikimi nedeniyle de onun karşı oluşu çok etkilidir. Ekin süsü verilmiş dayatmaları açık eder. Deyim yerindeyse ipliğini pazara çıkarır.
Yıllar önce, Edebiyatçılar Derneği yönetiminde elimden geldiğince görev yaparken, düzenlediğimiz bir bilgi şölenine Ahmet Oktay ile Leyla Erbil de gelmişlerdi. Tanışmak büyük mutluluktu.
Adeta Türkçenin Walter Benjamin’iydi Ahmet Oktay; yazınımızın duyuncuydu. Ne yazık ki yitirdiklerimizin yerini alabilecek genç yazarlar yok. Günden güne daha çölleşiyor ekinimiz. Diğer alanlar gibi ekinimiz de yoksunluk, çöküş içinde.
Kaynaklar
Kızıler, Funda, “Ahmet Oktay’ın ‘Orpheus ile Eurydike’den’ ve Rainer M. Rilke’nin ‘Orpheus, Eurydike, Hermes’ Adlı Şiirlerinde Ölüm Sorunsalı”, A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 33, Erzurum 2007, 81-96.