İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin 26 Eylül 2020 akşamı sahnelediği “Saraydan Kız Kaçırma" operası ile 11. Uluslararası İstanbul Opera Festivali'nin sonuna gelindi. Pazar (27 Eylül 2020) akşamı sergilenecek son temsil ile festival sanatseverler veda ediyor.
İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin uzun bir süredir tadilatta olan ana binasının bakım ve onarımları bitmiş olacak ki dün akşam “Saraydan Kız Kaçırma" operası görkemli binanın merdivenleri üstünde, insanda göğe uzanıyormuş hissî uyandıran heybetli sütunları arasında, göz alıcı ışıklandırmasıyla masalsı bir ambiyansta sergilendi.
Festivalin düzenlenmeye başladığı 2010 yılından beri her sene sahnelenen Mozart'ın “Saraydan Kız Kaçırma" adlı eseri bu yıl rejisör koltuğuna oturan Caner Akın'ın yorumuyla sanatseverler ile buluştu.
Akın, eserin orijinal haline sadık ama zaman dilimini iki asır ileri taşıyarak hikâyeyi 1918'deki İspanyol Gribi salgını dönemi Osmanlı Sarayı'na kurgulamış. Eser, günümüz dünyasının başına bela olan korona pandemisine göndermeler yapılan gerçekten çok farklı bir reji anlayışı ile izleyenlerin karşısına çıktı.
1918 İspanyol Gribi salgını üzerinden sosyal mesafenin, hijyenin ve maske takımının önemi ne dair mesajlar eserin bütünlüğüne tezat yaratmayacak bir profesyonellikte ve bir o kadar da eğlenceli bir şekilde yerleştirilerek esere toplumsal mesaj veren bir boyut kazandırılmış. Bu eseri en az on kere farklı zaman dilimlerinde farklı mekânlarda izlemiş biri olarak rejisör Caner Akın'ın bu yeni yorumu beğendiğimi ifade etmek isterim.
Genç rejisörün diğer önemli katkısı da eserde "Selim Paşa" ve “Osmin " karakterinin içindeki iyilik ve merhametin tasviri olarak eklenen "çocuk" figürüydü. Bu figür ile "Türklerin kin tutmak yerine merhamete önem verdiği" vurgusu eserin içine sade ama başarılı bir şekilde işlenmiş.
Temsilde birbirinden değerli opera sanatçıları Erdem Erdoğan “Belmonte” , Tuncay Kurtoğlu “Osmin”, Hale Soner Kekeç “Konstanze”, Nazlı Deniz Süren “Blondchen”, Serkan Bodur “Pedrillo”, Selim Borak “Selim Paşa”, Adahan Cabaş ise “Çocuk” karakterlerine hayat vererek çok başarılı bir “Saraydan Kız Kaçırma" performansı sergilediler. Bu gece herkes başroldü desem abartmış olmam. Harikulade bir opera performansına şahit olduk.
Ama sahnede öyle bir sanatçı vardı ki hayat verdiği rol ile adeta özdeşleşmiş olsun. Yaklaşık 20 senedir aralıksız “Osmin” karakterine hayat veren başarılı D.O.B sanatçısı bas Tuncay Kurtoğlu'ndan bahsetmek istiyorum.
“Saraydan Kız Kaçırma" denildiği zaman aklıma tek gelen Tuncay Kurtoğlu'nun hayat verdiği “Osmin” karakteridir. O kadar ki Mozart "Osmin" karakterini Kurtoğlu için yazmış diye düşünmüyor değilim. Sanatçı bu karaktere gerek yurt içinde D.O.B sahnelerinde ve festivallerde, gerekse Ankara D.O.B ile yurt dışında katıldığı festivallerde, birçok övgüye nail olarak, başarıyla hayat vermiş. Usta sanatçı rolünün gerektirdiği nüansları kendi üslubuyla profesyonelce harmanlayıp ortaya her sahneye çıktığında "Osmin" karakterinin geceye damga vurduğu temsillere imza atmakta. Sanat hayatına son 4 sezondur Samsun D.O.B' da sürdüren deneyimli sanatçı gerçekleştirdiğimiz sohbette eser içinde Türk motifleri kullanmaktan hoşlandığını, özellikle aryanın kadansında yaptığı nağmeleri Mozart yazmış olsa aynen böyle yazacağını, çünkü Türk Osmin' in yorumun ancak böyle olması gerektiğini düşündüğü için eseri böyle icra ettiğini dile getirdi. Yılların deneyimli sanatçısı sesinin ahengi, mimikleri, sahneye hakimiyeti ve de muazzam enerjisi ile seyircilerin gönüllerine taht kuran performansıyla gecede en çok alkışı alan ve tezahürata nail olan sanatçı oldu.
Tabii ki bu akşam “Konstanze” karakterine hayat veren başrol soprano Hale Soner Kekeç 'in mükemmel performansı ayakta alkışlandı. Uzun yıllar yurt dışında operalarda sahneye çıkan başarılı sanatçı 2017 yılından beri İDOB içinde başarılı işlere imza atmakta. Kariyerinde ikince kez, Türkiye'de ilk kez “Konstanze” karakterine hayat veren başarılı soprano gerek sesini zorlanmadan kullanmaktaki kabiliyeti olsun gerekse rolün gerektirdiği ruh halini mimiklerine yansıtmakta çok başarılıydı. İzleyenlere hem işitsel hem de duyumsal olarak hitap edebilen sanatçı, gecedeki performansıyla göz doldurdu.
Tabii ki gecenin jönü, aşkı uğruna denizleri aşıp, ölümü göze alan “Belmonte” karakterine hayat veren Erdem Erdoğan'dan bahsetmeden olmaz. Dün gece başrolde sahneye çıkan İzmir D.O.B başarılı tenoru 2006 Mozart yılında aynı eserde “Pedrillo” rolü ile Avrupa'da önemli sahnelerde başarılı performanslar gerçekleştirmiş. “Belmonte” nin yüreğindeki hüznü ve biçaresizliği sesinin her tonuyla izleyicisine aktarmakta çok başarılıydı.
Geceni sürprizlerinde biri ise uzun süredir İDOB sahnelerinde göremediğimiz kolaratür soprano Nazlı Deniz Süren'i “Blondchen” karakterinde izlemek oldu. Bu nadir güzellikteki sesi, uzun bir aradan sonra pandeminin hemen öncesinde dinleyenlerin hayran kaldığı bir mini konserde dinlemiştim. Onu sahnelerde tekrar görmek ve dinlemek keyifliydi. Umarım farklı ses rengiyle onu daha sık İDOB etkinliklerinde görebiliriz.
Gelelim gecenin ve her rol aldığı eserin her daim gizli kahramanı ve hatta oyunun ana karakterinden rol çalanı, başarılı tenor Serkan Bodur'u “Pedrillo” karakterinde izlemek çok eğlenceliydi. Sanatçı gerek oynadığı rolleri içselleştirmesi gerekse doğaçlama nüktedanlığı ile dozunda abartılı, ama bir o kadar da başarılı performanslar ortaya koymakta. Güçlü tenor sesi ve ortaya koyduğu tiyatral yeteneğiyle, sıkı İDOB takipçilerinin her onu izlediklerinde yüzlerine bir tebessüm konduracağı garanti, çok başarılı bir değer. "Osmin" ile olan sahnelerde ortaya koyduğu performansı bu rol için "tam biçilmiş kaftan" dedirtti. Kendine verilen rol ne olursa olsun her zaman ortaya koyduğu performansı ile kendini farkettiren sanatçıyı gönülden tebrik ediyorum.
Gecenin gizli kahramanları ise Şef Murat Cem Orhan yönetimindeki İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası sanatçılarıydı. Ankara Devlet Opera ve Balesi'nin değerli şefi ve orkestra bence en büyük övgüyü hak edenlerdi. Orkestra mevcut alanın en elverişli kullanım şartları içinde sahnenin (merdivenlerin) soluna konuşlandırılmış platform üzerinde sanatçılar ile mükemmel bir uyum içinde bir icra gerçekleştirdiler. Açık havanın ve bulundukları konumun dezavantajlarını en ufak şekilde bile hissettirmedikleri bir performans izledik. Tabii ki gecenin kahramanı diyebileceğim şefin katkısı çok büyüktü. Şef Murat Cem Orhan karşısında orkestra, sağında sahne konumunda ama her iki tarafla da kontağını asla kaybetmediği yorucu ama bir o kadar da başarılı bir performansa imza attı. Şef gerek jest ve mimikleriyle gerekse beden diliyle adeta orkestranın başında tüm eseri tek başına icra etti desem yeridir.
Ve bir diğer gizli kahraman da İstanbul Devlet Opera ve Balesi Korosu’nun şefi Volkan Akkoç' tu. Eşi, başarı grafiği her sene yükselen, Ceren Akkoç' da bu akşamki(27 Eylül 2020) etkinlikte “Konstanze” karakterine hayat verecek.
Aynı eserin bu geceki tekrar temsiliyle bir opera festivalinin de böylece sonuna gelmiş bulunuyoruz. Mevcut pandemi şartları altında binbir özveriyle ve hatta sağlıklarını tehlikeye atarak, sanatı sanatseverle buluşturmak için emek ve uğraş veren herkese teşekkürler.
Gerek organizasyonel yükü, gerekse pandeminin zorlayıcı kısıtları içinde sadece sanat için, yarının ne getireceğinin bilinmezliği içinde çok kıymetli bir festival geçirdik.
Gönül isterdi ki insanın tadı damağında kalan bu festival, salgın sürecinde hem emek verene hem de izleyene moral katmasıyla, keşke başka şahane opera eserlerinin de sahnelenebildiği daha uzun bir zaman dilimine yayılabilseydi.
Gelecek sene, eskiden olduğu gibi bu festivali Yıldız Sarayı,Topkapı Sarayı gibi mekânlarda izleyebilmeyi çok ama çok isterim. Umarım bu dileğim kabul bulur...
OSMAN ENFİYECİZADE
28 Eylül 2020, Moda / İstanbul