Kale tablolarının önünde, dinlencede...
Önceki gün, Ankara Kalesi’ne çıkmaya başladığım yıllardan tanıdığım, sonrasındaki kaleye çıkışlarımda uğramayı alışkanlık edindiğim, bir tablosunu edinip 28 Kasım 2012 günlü Cumhuriyet Ankara Eki’nde bir de söyleşi kaleme aldığım, akranım ve de babam tarafından hemşerim, Kale aşığı, alçakgönüllü ve iyi insan, sevgili Kemal Çelik’i yitirivermişiz (Demek ki 4 Şubat’taki telefonlaşmamız,son konuşmamızmış). Aşağıya, 28.11.2012 günlü Cumhuriyet’te “Kale ile Tanışma” başlığıyla yayımlanan, “Ankara Kalesi Ressamı” adlı yazımı o haliyle iliştiriyor, sevgili Kemal Çelik’in anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Bir yandan da o yazımın sonlarında da iliştiğim üzere, Ankara Büyükşehir ve Altındağ belediyeleri ile, “Ankara” adını taşıyan tüm Sivil Toplum Kuruluşlarını, keza Ankara’daki tüm kamu ve özel üniversitelerini; Kemal Çelik’in tablolarını edinip, bünyelerinde ya da kale yöresinde bir yerde, çoğu kale ve yöresinin “yok edilen” geçmişini betimleyen tablolarından oluşan bir bellek-müze ya da hiç değilse uzun süreli bir sergi açmayı bir kez daha düşünmeye çağırıyorum.
ANKARA KALESİ RESSAMI
Kale ile Tanışma
Kemal Çelik 1942’de (kendi ifadesiyle Nüfus Memuru’nun köye iki yılda bir uğramasından ötürü belki de 1940’da) Artvin ili Şavşat ilçesinin Akdamla köyünde doğuyor. Köyün ilkokulunda ve Şavşat Ortaokulu’ndaki öğretmenlerinin teşviki ile başlayan resim çalışmaları Artvin Lisesi Resim Öğretmeni Sırrı Divil’in katkıları ile ciddiyet kazanıyor. 1959’da lise bittiğinde 36 saatlik bir yolculukla Ankara’ya gelip İtfaiye Meydanı’ndaki Nevşehir Oteli’ne yerleşiyor. O güne değin gördüğü iki büyük yerden Şavşat 1200, Artvin ise 5000 nüfuslu. Büyüklüğü karşısında dehşete düştüğü o yılların Ankarası’nda, okula kayıt işlemlerinden arta kalan ilk boş zamanında ilk uğrak yeri Ankara Kalesi oluyor. İşte o gün bu gündür kısa aralıklar dışında Kemal Çelik’in mekânı ve kendisini evinde gibi hissettiği yer hep Ankara Kalesi. O yıl başladığı DTCF Fransız Filolojisi Bölümü’nü üçüncü sınıfta iken terk ediyor. Keskin Çiftevi köyünda “yedeksubay öğretmenlik” ve ilk çalışma yıllarının ardından 1978’de yeniden girdiği DTCF Klasik Arkeoloji Bölümü’nü 1983’de bitiriyor.
Saim Kanra'nın suluboya portresini yapmıştı
Atölyesi
Eşref Üren, Cemal Bingöl, Şefik Bursalı ve Saim Kanra gibi üstadların rahlesinden geçip büyük desteklerini alan Çelik, 1967’de karma, 1977’de kişisel sergilerine başlayıp, bugüne değin 35 kişisel sergi açıyor ve sayısız karma sergiye katılıyor. Önce Ankara Kalesi girişinde Ankara Belediyesi’nin verdiği bir mekâna , 1990’dan itibaren de Pirinç Han’daki bugünkü atölyesine yerleşiyor. Pirinç Han, vakfiyesine göre 1739 yılında kuzat (kadı) Mehmet Emin Efendi tarafından yaptırılmış. Halen Remziye Cebeci ‘nin varisi Ahmet Cebeci’nin mülkü olan handa 42 dükkan bulunuyor. 4 ayrı binanın birleşmesinden oluşan ve 1990’da tamamlanan restorasyonu sırasında, handan 90 kamyon curuf atılmış.
Pirinç Han'daki atölyesinde, çalışma masasının başında...
Batıkent’te oturan Çelik, gidiş-dönüşte 3 saatini yollarda harcamayı göze alarak, düzenli bir şekilde hemen her gün atölyesine geliyor. Yetenekli öğrencileri Güzel Sanatlar okullarının yetenek sınavlarına hazırlamak gibi bir görev de edinmiş kendisine. Bu öğrencileriyle mezuniyetlerine değin atölyesini paylaşmaktan, böylece bir yandan da Ankara Kalesi’nin “ahilik” geleneğini yaşatmaktan büyük mutluluk duyuyor.
1990 yılı Ankara AylıkToplu Taşım Kartlarında yer alan Kemal Çelik tabloları
Kemal Çelik’e göre, yaşam standartlarının bunca gelişimine karşın, geçmişin ve eskinin korunmasında çok gerilere düşülmüş. Sıcak insan ilişkileri ve estetik duygusu yok edilmiş. Geçmiş yıllarda kalede tanıştığı deneyimli mimar Adnan Yücel’den öğrendiğine göre, kale evlerinin temeli ile tabanı arasında 10’ar cm.lik boşluklar bırakılır, bu boşluğa döşenen “kül” haşeratın yerleşmesini engellermiş. Çelik, şimdinin bina yenileme ve onarımlarının sıradan ve baştan savma yapıldığı kanısında. Restore edilen evlerin tümünün beyaza boyanmasına karşı. Beyazın “çokrenkliliği” öldürdüğünü söylüyor. Ona göre çok renkli bir yer olan kale yöresi “kışın beyaz elbise giymiş” gibi olmuş. Ankara’nın hemen her sorununda “İlgililer bilgisiz – bilgililer ilgisiz”.
Kemal Çelik'in 20.01.2013 günlü karakaleminden portrem
Kale Ressamı
İşe gittiği zamanları “boş zaman” olarak nitelendirip, asıl işinin ve yaşam biçiminin “resim yapmak” olduğunu söyleyen Kemal Çelik, suluboyacı. Arada bir canı çektiğinde yağlıboya çalıştığı da oluyor. Kendi ifadesiyle, 51 yıldır 6500 civarında resim yapmış. Tablolarında Türkiye’nin doğal ve tarihi görüntülerini işliyor. Bir tarihte bir Amasra resmi yapması istenmiş, o da bir Amasra fotoğrafını tabloya geçirmiş. Bitirip yerine asıldığında, resmin gerçeğin tersine konumlandığını görünce çok utanmış. O günden sonra gözüyle görmediği ya da eskizler almadığı hiçbir çalışma yapmamış. Memleketi olan Artvin’i ve ilçelerini de dağ-bayır dolaşarak bu yöntemle çokca resmetmiş. 1977’den bu yana kale çevresinin 1200’e yakın tablosunu yapan Çelik, bu nedenle “Kale Ressamı” olarak da anılıyor. Bir çeşit “tarihe not düşmek” ya da arkeolog gözüyle belgelemek onun yaptığı aslında. Kale ve İçkale’nin yanı sıra İnci, Pazar, Eryokuşu, Yıldırım, Gebze gibi civar sokaklarda, birer birer kaybolan yüzlerce evi tablolarıyla belgelemiş. Bu evlerin, hatta sokakların bir çoğu yok artık. Bir tarihte eskizini aldığı evi çizmeye gittiğinde , o kısa süre içinde o evin yok oluşuna hayretler içinde tanık olmuş çoğu kez.
Kemal Çelik'in bendeki tablosu
Kale ve yöresini 1200’e yakın karede tablolaştırdığını söyleyen ressamımızda, bu tabloların tamamına yakınının fotoğrafı bulunuyor. Özel koleksiyonların dışında bazı tabloları ise atölyede ya da sergi yerlerinde alıcılarını beklemede. Acaba diyorum, bu “yaşanmışlıkları” silmekte birbirleriyle yarışan ve arşivlerinde yok edilen bu yerlerin eski fotoğraflarını bile barındıramadıkları kuşku götürmeyen Büyükşehir ve Altındağ Belediyeleri, Kemal Çelik’in elindeki tablo fotoğraflarından bir ya da birkaç albüm oluşturup, bunları Ankara’nın belleğine hediye etmeyi düşünmezler mi ? Ya da her biri ayrı telden çalmaya devam eden Ankara Enstitüsü Vakfı, Ankara Kulübü Derneği, Ankaralılar Vakfı, Ankara Kalesi Derneği, VEKAM gibi Ankara kuruluşları, böyle bir “prestij” yapıtına imza koymak istemezler mi ? Belki de bu önerimizden sonra Ankara’nın Ankara, Hacettepe, Gazi, ODTÜ, Ufuk, Bilkent, Başkent, Yıldırım Beyazıt, TOBB, Çankaya, Atılım vb. üniversiteleri, böylesine bir kültür olayını sahiplenmek için birbirleri ile yarışacaklardır.
SAVAŞ SÖNMEZ
3 Nisan 2023, Çayyolu, Ankara