Sapiens Kitabevi’nde 15 Nisan 2023’te, Bahçelievler Yardımlaşma ve Güzelleştirme Derneği’nin girişimiyle yapılan bir dizi toplantı ve atölye çalışmasının sonuncusuna katıldıktan sonra düşündükçe, “Bahçeli-Emek” üzerine benim de 70 yıl gerilerden başlayan birikmiş anılarım olduğunu anladım. Semtin ortak belleğine katkıda bulunabileceğim zannıyla da, biriktirdiklerimi zamandizinsel (kronolojik) bir biçemle yazayım ve bir yerlere not düşeyim istedim.
Yazımda yer belirtirken, yenilerini bir türlü kabullenip öğrenemediğim için sokak/cadde ad ve numaralarının hepsinin eskilerini kullanacağımı peşinen belirteyim. Zaten ben bu yazımı o eski tatlardan anlayanları, geçmişlerine götürebilmek için kaleme alıyorum.
***
Bahçelievler ile tanışıklığım, 1950-1955 dilimi arasında yılını kesin olarak saptayamadığım bir tarihte, teyzem Nezihe ile eşi Suphi Bako’nun, 1937’li kızları Ayhan ve 1942’li oğulları Bülent ile birlikte, Hacıbayram’daki Özveren Sokağı’ndan 35.Sokak No:41’deki 3 katlı-2 kiracılı apartmana taşınmaları ve zamanın ulaşım koşulları elverdiğince onlara sıkça gidip-gelmelerimiz ile başlar. Aynı yıllarda, 1.Cadde sonlarında Berrakevler olarak anımsadığım kooperatif evlerinin birine, babamın uzaktan akrabası olan Meliha hanım ile eşi Mecit Bumin’in oğulları Yaşar’la birlikte göç etmeleriyle ziyaret edilecek bir “kapı” daha kazanır.
1965 sonbaharında, Beşevler’de(Teyzemlere ilk gittiğimiz 1950’li yıllarda burada gerçekten 5 adet evli bir otobüs durağı ve altından Kirazlıdere’nin geçtiği bir köprü bulunmaktadır.), Merkez Bankası Banknot Matbaası’nın tam karşısındaki Mebusevleri-Önder Caddesi’nde 10 no.lu Önder apartmanının 7 no.lu teras katını satın alıp yerleşiriz. Mebusevleri’nin o güzelim 1-2 katlı yapılarını ilk yok edenlerden biri olan , Bahçelievler’e bir kıyısından tutunduğumuz bu binada annem Zehra Sönmez, 1991’de babam Ziya Sönmez’i yitirdikten sonra da kalarak, satıldığı 2003 yılına kadar yaşamını sürdürür.
39.Sokak 12 no.lu Çağla apartmanının ikinci katında oturan ilk eşim ve annesinin evlerinde 1972-1978 arasında zaman zaman kalmakla Bahçelievler’e daha bir sokulmuş olurum.
Bahçelievler-Emek ilişkilerim Hayriye ile evliliğimizin 13 Haziran 1979-30 Ağustos 1986 tarihleri arasında İsrail Evleri 60. Sokak 7/6 numaralı dairesinde Mualla hanımın kiracısı olarak 7 yıl yaşamamızla pekişir. Bir yandan da Hayriye’nin annesi Emine Atanak’ın, kardeşleri Coşkun ve Ulya ile birlikte oturdukları, 1996’da satacakları 81. Sokak No:3/9’a gidip-gelmelerimizle yoğunlaşır. Benim 1996’daki emekliliğimi takiben Çayyolu’na taşınmamızla gevşeyen ilişkilerimiz, 2003’de annemin de Çayyolu’na geçmesiyle tümüyle sona erer.
***
Gelelim kopuk-kopuk ama yine zamandizinsel, yarım yüzyıl boyunca anılarıma, anımsadıklarıma…
35.Sokak no:41 ile başlıyoruz. 1952-1953 yılları olmalı. Benden 1 ve 6 yaş büyük kuzenlerim Bülent ile Ayhan Bako, o zamanki giriş kapısı 35.Sokağın alt ucunda olup, 1938’de açılan Bahçelievler İlkokulu’na gidiyorlar(Ayhan abla da oraya gittiğine göre okulun “orta” kısmı da var). Okulda o yılların birinin yıl sonu müsameresinde Ayhan ablayı da izliyoruz. Bülent’in mavi bir Raleigh bisikleti var. Bahçelievler’i neredeyse son duraktan ilkokula kadar baştan başa geçen 35.Sokak ve diğer sokaklar bomboş. Bana da binmeyi öğretmeye çalışıyor (Ama, 1954’te Cebeci Ortaokulu’na başladığımda Cebeci Çayırı’nın kiralık bisikletlerinde ancak ustalaşabileceğim). Bülent iki ayağına birden taktığı patenleriyle nasıl da kayıyor? Ben ise sol ayağımla yerden destek ve hız kazanarak, ancak sağ ayağıma taktığım tek patenle kayabiliyorum. Bülent’lerin evin karşısında tek katlı, büyük bahçeli, şirin bir tuğla yapı var. Bu evde Devlet Tiyatrosu sanatçısı Haldun Marlalı oturuyor. Onların evinin arka tarafı göz alabildiğine tarla. 4.Cadde henüz oluşmamış, görünürlerde konut da yok. O tarlalara gidip, Bülent’in arkadaşlarıyla futbol oynuyoruz.
1954 yılında, İltekin İlkokulu 5.sınıf öğrenciliğimizin son günlerinde, muhtemelen 23 Nisan bayramında, öğretmenimiz sevgili Macide Karaoğlu, Önder Pekcan ile beni Çocuk Esirgeme Kurumu(ÇEK) rozeti takmak ve bağış toplamakla görevlendiriyor. Önder boynuna, içinde uçlarına iğne tutturulmuş ÇEK rozetleri bulunan yayvan bir sepet geçiriyor. Ben de ÇEK amblemli metal bir kumbarayı boynuma asıyorum. Hem kendimizi göstermek, hem de iyi bağışlar toplamak için önce tanıdıklardan başlıyoruz. Görevli olduğumuz için taşıt araçları o gün için ücretsiz (Otobüs ve troleybüsle seyahat etmeye başladığım 1955’li yıllarda 10 kuruş olan “talebe” biletinin, 15 kuruş olanını da kullanmışlığım var. Öğrencilerin, 10’lu demet halinde “abonman” olarak 75 kuruş karşılığında alındığında, aynı yolculuğu 7,5 kuruşa yapmaları da mümkün).
Markasını Ansaldo San Giorgio gibi hatırladığım bir “boynuzlu”ya yani troleybüse(Man’lar daha sonraki yıllarda gelecek) binip ilkin Bahçelievler’e gidiyoruz. Önce 35.Sokaktaki teyzemlere, sonra da Önderlerin 6. Caddede Pazar yerinin karşılarında bir yerlerdeki evlerine, uğruyoruz. Bahçelievler’de son durağımız, 1. Caddede öğretime açılmasının arifesindeki Deneme Lisesi’nin karşı kaldırımından birbirinin ardı sıra başlayan Berrakevler’de oturan Bumin ailesi. Babamın uzak akrabalarından Meliha hanımla evli DP Artvin milletvekili Dr. Mecit Bumin ve benden 7-8 yaş küçük oğulları Yaşar, büyükçe bahçeli ve iki katlı evlerine çok yenilerde taşınmış olmalılar.
Abdi Paşa Çiftliği, Berrakevlerin tam arkalarında olabilir. Mareşal Fevzi Çakmak Bulvarı’nın olduğu yerden Kirazlıdere akıyor, iki yakasını birleştiren minik ve iğreti bir de ahşap köprüsü var. Bu kısımlar daha yerleşime açılmamış. Anıtkabir henüz bir yıldır Atatürk’e ev sahipliği yapmakta.
1960’ın bir-iki yıl öncesinde ya da birkaç yıl sonrasında, emniyet çalışanı olan babam Bahçelievler Polis Karakolu’nda Başkomiser olarak görevli. 3. Caddede PTT ile karakol birbirlerine bitişikler. Hemen önlerindeki otobüs durağı adını karakoldan alıyor. Bugün 34 kapı numaralı Emniyet Lojmanı olan o günkü karakolun üç yanı bahçe. 3. Caddeden girişinin sol yanında ahşap bir kameriye ve büyücek bir kiraz ağacı bulunuyor. Babamla birlikte karakola gittiğimiz günlerde, mevsimine denk geldiğimde o ağacın kirazlarından yemişliğim var. Karakolun yanından 4.Caddeye yönlenen 49. Sokak ile hemen arkasındaki 44. Sokak boyunca uzayan Telekom binası; 1957 yılında açılarak sadece 9 yıl yaşayıp 27 Eylül 1966’da esrarengiz bir yangınla yok edilen o güzelim Renkli Sinema’nın enkazı üzerine kurulmuş.
Ses sisteminin dokuz hoparlörden oluştuğunu bir yerlerde okuduğum Ankara’nın bu en modern sinemasında, o yılların birkaç yıl gecikmeyle gelen önemli yabancı filmleri altyazılı olarak oynatılıyor. 14.00-16.15-18.45-21.30 şeklindeki günlük seanslara, hafta sonlarında ucuz 10.00 ve 12.00 seansları ekleniyor. Genellikle bir hafta gösterilen filmler Pazartesileri değiştiriliyor. Geride bir bileti iyi ki kalmış, varlığını kanıtlayan. Sinemanın girişinin karşısındaki sokakların kesiştiği noktada o günlerin meyveli dondurmasıyla ünlü Figaro Pastanesi bulunuyor. Lise ve fakülte öğrenimim sırasında 9 yıl boyunca Renkli Sinema’ya sıkça gidişlerimin çoğunda uğruyorum, ama dondurma dışındaki lezzetlerinden hangilerinin tadına baktığımı bir türlü çıkaramıyorum. Renkli Sinema’nın çapraz karşısında, yanılmıyorsam 42. Sokak’taki Ful Kebap, damak lezzetine hitap eden şirin bir lokanta.
6 Kasım 1961’de öğrenime başladığım SBF’nin ilk günlerinde, kuzenim Bülent Bako’nun da yakın sınıf arkadaşı olan Deneme Liseli Ufuk Somer (Ufuk’la dostluğa dönüşen ilişkimiz, onu yitirdiğim 2012 yılına değin sürüyor, kendisinden ileride tekrar söz edeceğim.) ile tanışıyorum. Giderek, Ufuk’un yakın çevresindeki , çoğu 1960 mezunu diğer Denemeliler’den; Reyman Somer, Kuter Ataç, Tokar Öner ile okul arkadaşı oluyoruz. Sonraki yıllarda onlara sınıf arkadaşları olan SBF’den gayrı okullardan; Öcal Beningtan, Feridun Özgören, Bülent Akyöndem , Uğur Mumcu, Tülay Kinşan, Taner Berksoy ve zaten ilkokuldan da sınıf arkadaşım olan Önder Pekcan’ın da katılımıyla “Denemeliler “ halkam bayağı genişliyor (Ufuk’tan başka Reyman’ı, Öcal’ı, Kuter’i, Uğur’u, Tokar’ı da yitirdik. Tülay ve Önder’le bazen yollarımız kesişiyor. Diğerleri ile hepten koptuk). Adlarını saydıklarımın kimileriyle Karakol Durağı’nın karşısındaki, o zamanların amatör futbol kümelerinin birinde yer alan Bahçelievler’in kulübü Egespor’un tesisleri ile bitişiğindeki tenis kortunun yerleşiminde yer alan kantinde “langırt” da denilen masa futbolu oynuyoruz. Geceleri nadiren de olsa, hemen bitişiğinde, kavak yellerinin eşliğinde açıkhava Zevk (li) Sinema’ya gittiğim oluyor. Çarşı Durağı’nda bugün de mevcut olan İş Bankası’nın üstünde bir başka langırt salonu; tam karşıda 7.Cadde ile 29.Sokağın kesişmelerinde şimdilerde Neşe Çiçek ile Manyak Meyhane olan yerde ünlü Gümüş Pastanesi var. Pastane ile yanındaki adını çıkaramadığım kırtasiyeci dükkanlarının üstündeki terasta ise, açıkhava Mehtap (ya da Gümüş) Sineması bulunuyor. Zamanının kaliteli mezeli-yemekli-içkili restoranı, unutulmaz Kokteyl, ara sokağın öte yanında sanki bugün Hosta olan yere rastlıyor. Ben Bahçeli’de oturmadığımdan katılamasam da bu arkadaşlarım, üstü açık pazar yerinin engebeli zemininde kıyasıya futbol oynadıklarını, geçen belediye otobüsleri ile troleybüslerin pencerelerine uzanarak, “gastee, gastee!!” çığrışlarıyla gazete istediklerini , 3. ve 6.Caddelerin kesişme noktasındaki trafik lambalarında yeşil ışığın yanmasını bekleyen troleybüslerin “boynuz”larını çıkararak oradan kaçtıklarını, Radyo Sanatçısı İsmet Nedim’e nasıl takıldıklarını anlatıyorlar.
24 Ekim 1965’de yapılan Genel Nüfus Sayımı’nda görev almak için Çankaya Kaymakamlığı’na başvuruyorum. Emek Mahallesi’nde 60. Sokağın İsrail Evleri’nin (1953’de Dikmen Yapı kooperatifi adıyla kurulup, projesini bir İsrail firmasının yaptığı, 1956’da oturulmaya başlanan, o tarihten bu yana hiçbir değişikliğe uğramayan, 57-60-78.Sokakların aşağı kesimlerinde yer alan yapılar topluluğu. ) başlayan aşağı ucundan itibaren sayım yapacak olan 5 sayım memurunun başına Kontrol Memuru olarak görevlendiriliyorum. Raslantı bu ya, o gün görevli olarak da uğradığım 7/6 no.lu dairede 13.6.1979-8.6.1986 tarihleri arasında kiracı olarak yaşıyoruz. Çocuklarımız 60.Sokak doğumlu. Adını kesinlikle 12 Eylül 1980’den almayan kızım Evren 15 Nisan 1980’de, oğlum Evrim ise 29 Nisan 1984’de 60.Sokak no:7/6’da doğuyorlar. Emek’in o tarih itibariyle Ankara’nın en kirli havalı bölgesi olması ve sırası gelen lojman hakkımızı kullanmaya karar vermemiz nedenleriyle, Gölbaşı’na taşınacağımız 8.6. 1986’ya kadar “Emek-Bahçeli-Beşevler” düzleminde yaşıyorlar. Kızım Evren önce Gazi Üniversitesi Yerleşkesi’ndeki Kız Teknik Okulu Kreşi’ne, sonra da Bahçelievler İlkokulu Ana Sınıfı’na devam ediyor.
TRT Ankara TV, haftanın 3 gününde ve günde 3’er saat olmak üzere 31 Ocak 1968’de yayına başlıyor. Ufuk Somer o günlerde ebeveynleri ve iki kardeşi ile birlikte Son Durak’ta Eser Sitesi A/4 blokta oturuyor. O ilk yayın akşamından itibaren Tuzla Piyade Okulu’nda yedek subay öğrenciliğime başlayacağım 31 Mart 1968 tarihine kadar geçen sürede onlara sık sık, o zamanki tanımıyla “telesafir” oluyorum. Hep birlikte her şeyi izliyoruz.
Yedeksubaylığımın 1969-1970 arasındaki son bir yılında Ankara’da görevliyim. O zamanlar Cumartesileri de yarım gün çalışılıyor. O yıl boyunca hemen her Cumartesi iş çıkışında Ufuk Somer ve Taner Berksoy ile birlikte yeni evli Tülay Kinşan-Feridun Özgören çiftinin 59. Sokak no:26’daki evlerine gidiyoruz. Öğleden başlayarak gecenin geç saatlerine kadar “maça kızı-pişti-blum” oynuyoruz. Her partinin sonunda, partiyi kaybedenler 61.Sokak’ta Emek Taksi’nin karşısındaki bakkaldan bir şeyler alıyorlar. Ara verdikçe onları yiyoruz, bir şeyler içiyoruz. Kimi günler Feridun’un kardeşi Ferhan’ın sazından devrimci türküler dinliyoruz. Minicik Memet de ister istemez bunca gürültüye katlanıyor.
Çok yakınlarda yitirdiğim ortaokul yıllarından kalma arkadaşım Necip Ateş, Mebusevleri’ndeki evimizin bitişiğinde Süslü Sokak no:24/7’de oturuyor. 12 Mart 1971 sonrasında sıkıyönetim dönemlerinde neredeyse her akşam onunla, 15. Sokak no: 66’daki Barış apartmanının birinci katında eşi Suna ve 17. Sokaktaki Mavi Melek Kreşi’ne yeni başlayan oğlu Umut’la birlikte yaşadıkları evlerine gidiyoruz. Saatlerce şövetli bezik oynuyoruz. Sokağa çıkma yasağının başlamasına dakikalar kala oyunu bitirip, Abdi Paşa Çiftliği’nin kenarından dolandıktan sonra, şimdiki Mareşal Fevzi Çakmak Caddesinin yerinde 1968’lere kadar akmakta olan Kirazlıdere’yi köprüsünden aşarak, Anıtkabir’in aşağı ucundan kan ter içinde evimizin olduğu Önder Caddesi’ne tırmanıyoruz. Kimi akşamlar Ufuk’lara giderken, 1. Caddede Askerlik Şubesi’nin bitişiğinde, Pakistanlı bir ailenin işletmekte oldukları Eldorado Pastanesi’nden, Hindistan cevizli ve tepesi kirazlı “şapkalı kek”lerinden alıyoruz. 7.Caddedeki fok dondurması ile ünlü Akalın, 4.caddedeki Rio, Pazar durağındaki Pelikan, 1969’da Arı Sinemasıyla birlikte açılan Arılar, o zamanların tanınmış pastaneleri. Bulka, Seda, Zürih, Oskar vd., 7.Caddenin tümden ticarete açılmasıyla adlarını duyuran, çok daha sonraki yıllarda devreye girecekler. Arılar Pastanesi, 1979’un Mart-Nisan-Mayıs aylarında, eşim Hayriye ile tanıştığımız ilk günlerde(onun 81.sokakta, benim Önder Caddesi’nde oturduğumuz sıralar) sıkça uğradığımız ve keyif aldığımız bir mekan. Keza 1969’da Ankara’nın en büyüğü olarak açılan, 1760 koltuklu, balkon-kulüp-salon olmak üzere üç katlı, fuayesindeki göz alıcı duvar seramikleriyle (Bu duvarların seramik sanatçılarından Cemil Eren ile sonraki yıllarda Çayyolu’ndaki atölyesinde tanışacak ve “ısmarlama” bir tablosunu edineceğiz) ünlü Arı Sineması da gözdelerimizden. Ne yazık ki 1974’de bir kısmı TRT’ye Arı Stüdyosu olarak devrediliyor. Sinema olarak ise varlığını 1985’e değin, sadece 16 yıl sürdürebiliyor. Orada, 12 Eylül 1980’e dört nala gittiğimiz günlerde, muhtemelen 23 Şubat 1980 akşamı; Halkevleri’nin 48.Yıl Konseri’nde hem Ruhi Su’yu, hem de Timur Selçuk’u dinleyip izlememiz, Hayriye ile unutamadığımız anılarımızdan.
1971’den beri TEK (Türkiye Elektrik Kurumu) Teftiş Kurulu Başkanlığı’nda çalışmaktayım. Kurulumuz yıllarca Kızılay’ın-Sıhhiye’nin değişik kiralık binalarında dolaştıktan sonra 28 Şubat 1987’de Bahçelievler Son Durak’taki kendi binasına taşınıyor. 8 Haziran 1986’dan itibaren TEK’in Gölbaşı’ndaki lojmanlarında oturduğumuzdan, işlerimize kurumun servis araçlarıyla gidip-gelmeye başlıyoruz. 15 Ağustos 1996’da emeklilik dilekçemi verip, 30 Ağustos 1996’da lojmanı boşaltarak Çayyolu’ndaki kendi evimize taşınana kadar Hayriye de ben de, hafta sonları dışında her gün Gölbaşı-Bahçelievler-Gölbaşı yolculuğu yapıyoruz. 7. caddede Son Durak’ta Seda ve Bulka, Cami Durağı’ndaki Çoban Çiftliği ve adını çıkaramadığım ekmek fırını ile erkek berberi Şakir, Çarşı Durağı’ndaki Besi Çiftliği, hemen yakınındaki pideci, 6. cadde köşesindeki Türeyenler Lokantası, onun az ötesinde aylık kooperatif taksitlerimizi yatırdığımız karşılıklı Etibank ve Emlak-Kredi Bankası şubeleri, video kaset kiralayıcıları ve de elbette Cuma Pazarı ve Pazar girişindeki sakatatçı, sıkı ilişkiler içinde olduğumuz Bahçelievler mekanları.
Hayriye’nin annesi Emine Atanak, 3 çocuğunu evlendirdikten sonra da 81. sokak no: 3/9’da oturmayı sürdürdüğünden bir ayağımız da Emek’te. 81.sokakta köşeden içeri doğru Yeşiltepe Blokları girişinin karşısında, tavuk ve yumurtalarını çok benimsediğimiz Tipo Tavukçusu, Yeşim Pastanesi, ünlü Ciğer 52 sıralanıyorlar. 8. caddenin en merkezi trafik ışıklarından Konya Yolu yönüne giren 71. Sokakta adlarını çıkaramadığım balıkçımız ve yufkacımız yan yanalar. 4. caddede Şişman ve Rio pastaneleri ile Azeri Turşucusu unutamayacağımız diğer lezzet odakları.
Beşevler’de Önder Caddesi’nde, Bahçelievler’de 35. ve 39. Sokaklar ile TEK’de, Emek’te 60. ve 81. Sokaklarda yaşadığım/bulunduğum yıllarda Ulus-Kızılay-Cebeci ile ulaşım, otobüslerle-troleybüslerle-dolmuşlarla sağlanıyor. Bahçelievler’den Kızılay ve Cebeci’ye Tandoğan yoluyla “17” hat numaralı, Anıttepe (Gülhane Hastanesi) yoluyla “11” hat numaralı otobüsler/troleybüslerle gidiliyor. Bahçelievler’de Pazar’ın köşesindeki dönüşlerde ve Kızılay-Tandoğan-Dikimevi-Bahçelievler Son Durak meydanlarında, troleybüslerin “boynuzları”nın çıktığına, şoför ya da biletçinin inip onları yerlerine taktıklarına sık sık tanık oluyoruz. Yanılmıyorsam hat numarası “2” olan Ulus-Bahçelievler troleybüsü, ilk yıllarında Ulus’ta ilk meclisin önünden hareketle Bahçelievler son durağa geliyor. Meydanda bir daire çizerek Eser Sitesi önündeki Hareket Memurluğu/Durak’ta kalkış saatini beklemeye geçiyor. Otobüs/Troleybüsler Beşevler’den Bahçeli’ye 2.Caddeden giriyorlar. Caddenin sonunda önce sağa 17.Sokağa, sonra da sola 7.Caddeye dönerek son durağa varıyorlar. Bahçelievler’den hareket ettiklerinde ise 7. Cadde boyunca(o zamanlar caddede çift yönlü trafik var) 6. Caddeye kadar iniyorlar. Önce sağa 6.Caddeye, sonra da sola 3.Caddeye dönerek, bu caddenin bitiminde Bahçeli’yi terk ediyorlar.
1961’de başlayan fakülte yıllarımda Bahçelievler-Kızılay-Dörtyol güzergahında, ortaya iki kişilik bir sıra ve bir de tabura eklenmesiyle kapasitesi “8 yolcu”ya çıkarılan Chevrolet ve Ford “station-wagon”lar dolmuş olarak çalışıyor.
Aynı yolcu kapasiteli ama daha dar ve ufak “Skoda” araçlar ise daha ziyade Bahçelievler (Emek)-Gülhane-Dörtyol ve Ulus-Bahçelievler (Emek) hatlarını kullanıyorlar. Acele ulaşım istiyorsanız, skodaların ön sıralarında sürücüyle kucak kucağa, orta sırasında tabureye tüneyerek ya da arka sırasında içerlek çamurlukların üstüne yarım porsiyon ilişip; “üst cebinden çıkarıp Zippo çakmağıyla yaktığı sigarasını sürekli tüttüren-keyfinin istediği 45’lik plakları çalan-yarı açık penceresinden karşı yönden gelen diğer dolmuşçulara laf atan” bıçkın sürücülere katlanmak zorunda kalıyorsunuz. 1965’lerin Bahçelievler-Dörtyol dolmuş ücretlerini , iki uçtan Kızılay’a kadar 40 kuruş, her iki yöne Kızılay geçildiğinde 60 kuruş olarak hatırlıyorum.
İlkgençliğimde, dergilere ilk sayısından itibaren sahip olmak istiyorum. Lise yıllarımda, haylidir çıkmakta olan Türk Dili dergisini zamanında edinememişim. 1962’de Türk Kültürü adlı aylık bir dergi çıkmaya başlıyor. Ad benzerliğinden olsa gerek, sanki Türk Dili’ne bir alternatifmiş zannıyla alıyorum. Birkaç sayı sonra, SBF’de ilk yıllarımdaki aydınlanışım sırasında, derginin bana hitap etmediğini anlayıp almayı bırakıyorum. Bu dergi şu anda 17. Sokak no:38’deki, 1961 kuruluşlu Türk Kültürünü Araştırma Derneği’nin yayın organı. Bina Türk Evi olarak adlandırılıyor.
Mülkiyeli büyüğüm sayın Mücellitoğlu Ali Çankaya’nın “Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler” adlı 8 ciltlik görkemli bir yapıtı var. Üstadımız uzun yıllarda biriktirdiği bilgilerini ve belgelerini, 1968-1970 yılları arasında yayınladığı bu 8 cilde, 22. sokak no:4/2’deki dairesinde döşüyor. Kendisiyle, aktaracağım bilgiler üzerine 31.10.1967-26.7.1968-13.4.1970 tarihlerinde üç kez mektuplaşmışız, iki kez dairesine gitmişim. Ciltlerinde, başlangıcından 1967 sonuna değin tüm SBF mezunlarının, edinilebilinen özgeçmişleri var. Özgeçmişleri taramalarımda SBF mezunu akranlarımdan 2’sinin 1959’da, 8’inin ise 1960’da Deneme Lisesi’ni bitirmiş olduklarını saptıyorum. Bu bilgiler, Deneme Lisesi’nin tarihine ilişkin olarak, okulun sitesinde ve yıllıklarında verilen; 1955’te eğitime başladığı, ilk mezunlarını ise 1960-1961 eğitim yılında verdiği şeklinde bilgilerle çelişiyor. İster istemez kayda alıyor, düzeltilmesini daha ince araştıracak olanlara bırakıyorum.
1984’de Konya Yolu’nun karşı tarafında, yörenin uzantısı sayılabilecek Çiftlik Caddesi No:7’de, Galeri Sanat Yapım açılıyor. Bugün bir “siyasi-mezar”ın olduğu hemen karşısındaki alanı, kızım Evren’le “orman” olarak tanımlıyoruz. 60. sokağa çok yakın olan bu ormana Evren’le, Sevgililer Günü-Yaşgünü-Anneler Günü gibi özel günlerde mutlaka gidiyor, topladığımız kır çiçeklerinden Hayriye’ye buketler armağan ediyoruz. Böyle bir günde Sanat Yapım Galerisi’ni keşfediyoruz. 4 yaşını yenilerde tamamlamış olan Evren 22 Aralık 1985’ten başlayarak, Kayıhan Keskinok Atölyesi’nde sevgili Nesrin Demirel’in öğrencisi oluyor. Atölyede 5 yıla varan çalışmalarını, 5 Mart 1989 günü kişisel sergi açma talebine kadar götürüyor. Ortaokul’da resme ilgisini yitiriyor, ama Demirellerle aralıklı görüşmelerimiz sürüyor.
1980’lerde 1.caddenin Dö Gol Caddesi ile kesiştiği aşağı ucunda Petrol Ofis benzin istasyonu var. Binanın köşesinden daracık merdivenlerle çıkılan üst katındaki Petrol Ofis Lokali, evlerimize çok yakın olmasından ötürü kurum çalışanı bir arkadaş çiftimiz ve yakın arkadaş olan kızlarımızla sıkça gittiğimiz, nitelikli mönüsünden keyif aldığımız bir mekan.
Yazımın girişinde cadde/sokak ad ve numaralarının eskilerini kullanacağımı belirtmiştim.
Bildiğiniz gibi, yenilenmiş tüm sokak/cadde tabelalarında, eski adlar ile kapı numaraları yenilerinin altında parantez içinde yazılı. Yazımın sonunda ise, Bahçelievler Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin ısrarla sürdüreceği girişimleriyle; adeta tümüyle yok edilerek anılarımızdakine hayli yabancılaşan bu günkü Bahçelievler ve Emek’in, hiç değilse eski sokak/cadde ad ve numaralarının geri getirilebilmesini diliyorum.
SAVAŞ SÖNMEZ
28 Nisan 2023, Çayyolu/Ankara