Mini Trakya Turu(son)
Edirne’den – Tekirdağ’dan – Uçmakdere’den
16 Haziran 2023 EDİRNE
Kısaltılmış gezi programımızda, 68 km. ötedeki Edirne’ye ancak günübirlik bir zaman ayırabiliyoruz. Oysa bence, 400’e yakın tarihi yapı (cami, bedesten, han, pazar, kervansaray, hamam, çeşme, kilise, sinagog, arasta, müze, darüşşifa, konak, köprü) barındıran Edirne hakkında, bu yapıları-dokusu-tarihi arasında en azından 3 gün-gece hakkını vererek dolaşmakla bir fikir sahibi olunabilir. Bu nedenle Edirne’nin sadece, bu kez görebildiğimiz gözlemleyebildiğimiz yanlarına değineceğim.
Mimar Sinan eseri Rüstempaşa Camisi'nin Son Cemaat kısmı
80’lik Mimar Sinan’ın “ustalık eserimdir” olarak niteleylp, II.Selim adına 1566-1574 yılları arasında inşa ettiği, mimarlık literatüründe önemli yere sahip, 2011’de Dünya Mirası olarak ilan edilmiş Selimiye Camisi’nden başlıyoruz. Doğrusu başlayamıyoruz, zira cami tümüyle iskelelerle-örtülerle-perdelerle kaplanmış. Elden geçiriliyor. Şöyle bir bakıp-çıkmalık kısmı dışında ziyarete kapalı. Dileyelim, özellikle son yıllardaki pek çok örneğinde yapıldığı gibi beceriksiz, bozucu, hatta kimlik kaybettirici bir restorasyon olmasın.
Kaleiçi'nin güzel evlerinden biri
Kaleiçi’nde Dilaverbey ve Mithatpaşa’nın ara sokaklarında dolaşıyoruz. Bölgede, kimi geçmişlerini koruyacak şekilde onarılmış, kimileri boynu bükük-kurtarılmayı bekleyen, Türk-Rum-Bulgar yapımı onlarca güzel ev var. Hangisini inceleyeceğimizi şaşırıyoruz.
Edirne Sinagoğu
Maarif Caddesi’nde kapalı bulduğumuz İtalyan Kilisesi ile 1903 yapımı Büyük Sinagog yan yanalar. 2010-2014 yılları arasında büyük onarım geçiren Sinagog ziyarete açık. Güvenlik görevlisi Edirne’de halen yaşamakta olan bir Musevi aileyi tanıdığını, henüz tanımadığı iki aile daha olduğunu söylüyor. Keşke bir an önce bu üç aileyle “sözel tarih” görüşmesi yapacak bir meraklısı çıksa. Rüstempaşa Kervansarayı’nı, Eski Cami’yi, Bedesten’i, 1569’dan kalma Ali Paşa Çarşısı’nı dış yüzlerinden dolaşıyoruz. Keçecizade’den “badem ezmesi-kavala kurabiyesi-hurmalı top” alıyor, çok lezzetli ve kokulu “deva-i misk”in sadece tadına bakıyoruz.
Niyazi Usta'nın önünde Ciğer Tavası
Sıra Edirne Tava Ciğeri’nde. Ünlü Niyazi, Aydın, Bahri ustalardan, Ali Paşa’nın ortasına açılan Ortakapı Caddesi’ndeki Niyazi Usta’da karar kılıyoruz. Niyazi Usta çok eskilerden bildiğimiz “5” numaradan, “9” kapı numaralı binaya taşınmış. Bu olağanüstü lezzet için, kapı önündeki masamıza kuruluyoruz. İnce kesilmiş körpe dana ciğeri hafif ekmek ununa bulanıp ayçiçeği yağında (tercihen zeytinyağında) kızartılıyor. Kurutulmuş acı kırmızı biber kızartmasının yanına kıyılmış soğan ve ince dilim domateslerle birlikte servis ediliyor. Reçete böyle ama, buyurun yapın da görelim! Tadımlık aldığımız köftenin lezzeti, ciğerin gölgesinde kalıyor (Bu arada, 2005’te son yediğimizde porsiyonu 4.50 TL. olan ciğerin 160 TL.ye, 75 krş. olan ayranın 20 TL.ye ulaştığını “enflasyon” bilgisi olarak aktarayım).
Tunca ve Meriç köprülerini aşarak Karaağaç’a geçiyoruz. Balkan ve I. Dünya savaşları sırasında birkaç kez el değiştiren Karaağaç, Yunanistan’la olan Meriç Nehri sınırımızın batısında kalan ve Lozan Antlaşması ile “savaş tazminatı” olarak geriye alınmış olan toprağımız. Birbirini dikey kesen/paralel uzanan düzenli sokakları, geniş bahçeli ve bakımlı köşkleri, konakları ve ağaçlarıyla çok güzel bir belde.
Mimar Kemalettin yapısı Karaağaç Tren İstasyonu(şimdilerde Trakya Üniversitesi Rektörlüğü)
Ankara’nın halen en güzel 3 yapıtından (II.Vakıf Apartmanı/Küçük Tiyatro, Gazi Eğitim Enstitüsü/Gazi Ün.Rektörlüğü, Ankara Palas) hayranı olduğumuz Mimar Kemalettin’in 1908 eseri olan Karaağaç Tren İstasyonu, 1998’den bu yana Trakya Üniversitesi Rektörlüğü olarak hizmet veriyor. Aynı Kırklareli’ndeki gibi artık trenlerin uğramadığı binanın arka cephesinde, artık “hatıra fotoğrafı dekoru” olarak kullanılan bir 1910 lokomotifi ile çok eskilerden olmayan bir yolcu vagonu var.
İstasyon’un yanı başındaki Milli Mücadele ve Lozan Müzesi, İlhan Koman Heykel ve Resim Müzesi ve Osman İnci Müzesi geçilerek Lozan Anıtı’na varılıyor. Prof. Dr. Tamer Başoğlu’nun, 19 Temmuz 1998’de açılışı yapılan eserinde, farklı yüksekliklerdeki sütunların en uzunu Anadolu’yu, ortancası Trakya’yı, kısası ise Karaağaç’ı simgeliyor.
Dolaşmamız, yine sağanakla kesiliyor. Kuytu Köşe Cafe’nin şemsiyeleri altında zorunlu kahve molası veriyoruz. Kısa Edirne serüvenimiz Kırklareli’ne dönüşle sonlanıyor.
17-18 Haziran TEKİRDAĞ
Yaklaşık 20 saat beraber olabileceğimiz, 124 km. ötedeki Tekirdağ’la buluşmak üzere 10.45’te Kırklareli’nden ayrılıyoruz.
Kırklareli il sınırlarının ötesine geçmeden önceki son molamız Babaeski’de. V.Murat döneminde 1623-1624 yıllarında kesme taştan yaptırılan 5 gözlü, 72 metre uzunluğundaki Babaeski Köprüsü halen araç trafiğine açık. Onunla güzel bir ikili oluşturan, 1555 tarihli Mimar Sinan yapısı Cedit Ali Paşa Camisi, Selimiye Camisi’nin küçük bir modeli.
Tekirdağ Köftecileri
Tekirdağ’da konaklama yerimiz, liman kesiminin merkezindeki Mehmet Serez Meydanı’nda. Eşyalarımızı yerleştirip çığırtkanlı köftecilerin birinde karar kılıyoruz. 30 yıl önce yerinde tanıştığım “Tekirdağ Köftesi”’ ile 40 yıl önce yine yerinde tanıştığım “İnegöl Köftesi”nin (İshakpaşa Külliyesi’ne komşu, bu işin 1893’ten kalma en eskisi , piri ve de lezzetlisi BESLER’de de yeseniz fark etmez) tatları bana göre, çok benzeşir. Ve de bir türlü benimseyememişimdir (Neredeee annelerimizin AOÇ’deki ya da Kayışdağı’ndaki pikniklerimize hazırladıkları o silindirik kuru köfteler ?). Süleymanpaşa Belediyesi’nin düzenlediği meydandaki saat kulesinin saati 09.05’e sabitlenmiş (Kırklareli’nde Cumhuriyet Meydanı’nda Agam Börekçi’si binasının alınlığında da 09.05’de durmuş bir saat var).
Müzede Rakoczi büstü
Zaman darlığından hemen şehir içi gezimize başlıyoruz. Kapalı olduğundan, İtalyan Konağı’nı sadece dışından görebiliyoruz. Onun bitişiğinde Rakoczi Müzesi var. Avusturyalılara karşı ayaklanma başlatıp başarılı olamayan Prens II.Frenc Racoczi, Osmanlılara sığınıp 1720’den itibaren, öleceği 1735 yılına değin bu binada yaşamış. Beraberindekiler, bitişik sokaktaki 24 eve yerleşmişler. Bina Macar Hükumetince 1932 yılında satın alınıp restore edildikten sonra müzeye dönüştürülmüş. Sergilenen malzemeler, sunulan bilgiler ve mimarisiyle görülesi bir yapı.
Taş Merdivenler Sokağı
Müze çıkışında çok kuvvetli bir sağanağa yakalanarak, taksiyle otele sığınıyoruz. Yağmur sonrasına, Taş Merdivenler Sokak’ı tırmanarak geçiyoruz. Merdivenler boyunca bize iki yanımızdaki duvarlarda, Nazım Hikmet, Can Yücel, Aziz Nesin, Ahmet Arif, Cemal Süreya…gibi edebiyatçıların portreleri, sözleri ya da dizeleri eşlik ediyor. Meydana çıktığımızda hemen sağımızda 1554 tarihli Mimar Sinan yapısı görkemli Rüstempaşa Camisi, onun batı bitişiğinde altı kubbesi ile sekizgen kasnaklara oturtulmuş Bedesten yer alıyor. Bedesten’den saat kadranı yönünde, imrenilecek büyüklükteki meydanın çevresinde, 1831 yapımı Eski Cami, Valilik, Adliye, Namık Kemal Evi, Belediye sıralanıyorlar.
Akşam yemeğine çocuklarımızın keşfettiği, 1972 kuruluşlu İlhan Restaurant’a, Atatürk Bulvarı (Londra Asfaltı)’nın deniz tarafındaki geniş kaldırımlarından yürüyerek ulaşıyoruz. Deniz kenarında çok sevimli bir mekan. Özenle hazırlanmış “kalamar tava-ahtapot söğüş-kabak çintme”nin yanında, aldığımız mezelerin hepsi de lezzetli. Yediklerimize değer, oldukça yüksek bir hesap ödüyoruz.
Aynı yolu yürüyerek geri dönüyoruz. Bu kez, yediklerimizi bastırmak için Cumhuriyet Meydanı’nda 1964’ten bu yana hizmet veren Balkan Pastanesi’ndeyiz. Dondurma eşliğindeki Hayrabolu Tatlısı ve Peynir Helvası, akşam faslını şölene dönüştürüyor. Merak edip sorduğumuzda işletme sahibi Suat Bey, o güzelim Tekirdağ Helvası’nın malzemelerinin sadece “un/irmik-şeker-tereyağı-peynir” olarak sıralıyor. Buyurun, bu dört malzemeyi karıştırın da o kıvamı yakalayın bakalım !?
19 Haziran 2023 UÇMAKDERE’den
“Susmak bilmeyen martı çığlıkları-sıcak ve rutubet-klima bozukluğu-en yüksek perdeden ezan sesi” arasında çok rahatsız bir Tekirdağ Gecesi geçiriyoruz. Oteldeki sıradan ve de sevimsiz kahvaltıyı takiben, sahildeki heykeller parkının kenarından dolaşarak, 10.45’te batıya doğru yola koyuluyoruz.
Bir zamanlar özellikle İstanbullu tatilcilerin göz bebekleri olan, ancak günümüzde inanılmaz çirkinleştirilmiş Barbaros ve Kumbağ’ı hızla geçiyoruz. Güzellikler, Ganos Dağı’nın etekleri boyunca sürecek inişli-çıkışlı, dar ve bol virajlı yol ile başlıyor. Yaklaşık 20 km. uzunluğundaki bu yol sürpriz deniz görüntüleri ve bol yeşillikler arasından adeta uçarcasına, hazırlıklar yapmakta olan yamaç paraşütçülerini ve Yeniköy’ü aşıyor. Mavi Manzara adlı kahvede, doyumsuz mavi manzaraya karşı çay-gözleme molası veriyoruz. Sonra, her taraflarına çiçek saksıları asılmış sevimli kahvehaneler arasından, yöreye adını veren Uçmakdere Köyü’nü geçiyoruz. Gönlümüz ve aklımız Uçmakdere’de gecelemekte kalıyor.
Düzlüğe indikten sonraki beldelerimiz önce Gaziköy, sonra 1876’dan kalma deniz fenerini ziyaret edeceğimiz Hoşköy. Mürefte’ye 2 km. kala Doğan-2 Sitesi’nin girişinde bizi Safiye bekliyor.Sevgili Safiye Akad (Coşar), benim SBF’den tam 62 yıl öncesinden sınıf arkadaşım. Yılın yarısını çocuklarının ve torunlarının yanında ABD’de, diğer yarısını ise gönlünü verdiği Mürefte’de geçiriyor. Gerekmedikçe İstanbul’a gitmiyor. Tok ağırlaması zor olduğundan, bizlere Munise hanımın ünlü böreklerinden tattıramıyor. Çaylarımızı-kahvelerimizi içip 2 saate yakın sohbet ediyor, hasretlik gideriyoruz. Şarköy çıkışında Evrim ve Didem’le yollarımız ayrılıyor. Onlar kuzeydoğuya İstanbul’a, biz güneybatıya Çanakkale’ye yöneliyoruz.
Şato Kalpak Şarapevi'nin bağları
Şarköy’ü geçer geçmez Şato Kalpak Şarapevi’ne uğruyoruz. Tam olarak dolaşamadan müthiş bir sağanak (bardaktan değil kazandan boşanırcasına) daha başlıyor. Yola çıkıyoruz ama sileceklerimiz yağmurun hızına yetişemediğinden devam edemeyip, yol kenarında 25 dakika kadar bir süreyle yağmurun dinmesini beklemek zorunda kalıyoruz.
İliklerimizi sömüren “paralı yol-köprü tuzağı”na düşmemek için Eceabat Feribot İskelesi’nde araç sırasına giriyoruz. 30-40 dakika geçmesine karşın neden hiç ilerleyemediğimizi sorduğumuz bir görevli, sadece bir araba vapurunun çalıştığını, beklemek istemeyenlerin Kilitbahir geçişini kullanabileceklerini söylüyor. Böylece iktidarın, “saf-yalnız-güzel” halkımı, paralı köprü ve yol kullanımına yönlendirmek için uyguladığı ücretsiz geçişleri sınırlandırma politikasını, yaşayarak yakından anlıyoruz. Trakya Turumuz, “en kısa süreli Kilitbahir-Çanakkale feribot yolculuğu” ile Anadolu’da sona eriyor.
(Çanakkale’de Sardalye’de nefis lezzetleri tadıp geceledikten sonra, 20 Haziran’da Truva Müzesi’ni, Tevfikiye Arkeoköyü’nü ve Çıplakköyü gezip, Edremit Cumhuriyet Lokantası’nın mutfağına erişiyoruz. Akşamüstü Gömeç’te Artur (Arkent) Tatil Sitesi’nde oluyoruz)
SAVAŞ SÖNMEZ
22 Temmuz 2023, Ankara/ Çayyolu