Yıllardır kafamda kurup kurup bir türlü gerçekleştiremediğim “Trakya Turu”nu, seçim sonrası “kızgınlığımı/şaşkınlığımı/sıkılmışlığımı/usancımı/ bir kez daha umutsuzluğumu” aşabilmek adına (adına da ne demek, bal gibi “için”) gündemime alıyorum. Tüm bu saydıklarımı geçiştirip, yeniden sağlıklı düşünmeye geçebilmek için gün bu gün olmalı.
ABD’den bu kez tam 7 haftalık uzun bir tatile gelen kızım Evren ve eşi Paul’e, İstanbul’daki oğlum Evrim ve eşi Didem’in ancak 4 günlüğüne eklenebilmeleri nedeniyle, 9 gün olarak tasarladığım bu geziyi 4 günlük bir “Trakya Fragmanı”na çeviriyorum.
14 Haziran Çarşamba:
Ankara’dan 7.45’de hareketle, 690 km.lik yolu, birkaç duraklamayla 10 saatte geçerek 17.45’de İğneada’ya varıyoruz. İğneada’ya, otoyoldan Lüleburgaz’da ayrılıp 96 km.lik Pınarhisar-Poyralı kavşağı-Yenice-Demirköy güzergahını izleyerek varılıyor. Oteldeki yemeğimizi takiben meydanda sakin denizin kıyısında, kahvelerimizi yudumlayarak ilk günü noktalıyoruz.
İğneada(Fransız) Feneri ve tanıdık(!) bekçileri
15 Haziran Perşembe:
Kahvaltıyı takiben halka açık kumsaldaki Çat Kapı, Rota ve Kumsal restoranlarını geçip 5 km. ötedeki İğneada Limanı’na ulaşıyoruz. Bir gece daha kalınsa buradaki Liman ve Şahin Tepesi restoranları konumları ve sadelikleri nedeniyle tercih edilebilecek yerler gibi görünüyor. Liman’dan Limanköy’e 2 km.lik bağlantısı olan yol, köye az kala çatallaşıyor. Bir ucunda Karadeniz kıyılarımızın en batı noktasındaki Limanköy Feneri var. 1866’da Abdülmecit tarafından Fransızlara yaptırılan fener, Fransız Feneri olarak da adlandırılıyor. Elektriğin olmadığı dönemlerde kurma koluyla kurulup gazyağı ile aydınlatma sağlayan fener, günümüzde halojen ampuller ve plastik yansıtıcılar yardımıyla 20 mil uzaklıktan seçilebiliyor. Sevimli fener, Mülkiye’den tanışıklığımız olan, incir yapraklarıyla beslenen besili ineklerin istilasına uğramış. Bıraktıklarının bolluğundan günlerinin bir kısmını burada geçirdikleri anlaşılıyor.
Limanköy kitaplığı ve konukevi
Yolun diğer ucuna vardığımızda Şahika-Asaf Ertan çiftinin 29 Ekim 1998’de köye bağışladıkları, baştanbaşa sarmaşıklarla kaplı Limanköy Kitaplığı ve Konukevi ile karşılaşıyoruz.
Atölye SSofi önünde ahşap Atatürk heykeli(yontucunun adını almayı unutmuşum ne yazık ki)
Hemen yanı başındaki, kaidesi Atatürk’e ilişkin kitaplardan oluşan tamamı ahşap Atatürk büstü şaşırtıyor; onun arkasındaki SSofi Kafe-Atölye (Sofi değil SSofi) ise şaşkınlığımızı bir kat daha artırıyor. Denk getirildiğinde böylesi bir güzellikte neden bir gün-gece geçirilmesin ?
İğneada Longoz Ormanları Milli Parkı'nın ağaçları
İğneada Longoz’larıyla (Göl ormanı, Subasar) özdeşleşmiş bir belde. Avrupa’nın ikinci en büyük alanı olan longozlar, diğer orman ekosistemlerinden farklı. Yılın belli dönemlerinde su ile kaplanıyor, farklı endemik bitkileri barındırıyor, su kuşları ve farklı kuşlara geçiş alanı sağlıyor. “Kumul-Bataklık-Çayır-yaprağını döken Ormanlar” gibi dört kimlikli ekolojik bir ağ oluşturuyor. Erikli Göl ters tarafta Sislioba yönünde. Mert Gölü, yerleşime en yakın olanı. ATV değil de UTV(?) ve kano turları kuşların çoğalma dönemi nedeniyle henüz yapılmıyor. 24 Haziran’dan başlayacak Kurban Bayramı Tatili’ni ve sonrasını bekliyorlar.
Kırklareli Ekoturizm Rotası
İğneada yerleşim yerinden gerisin geri ayrılıyoruz. Hemen sağımızda Longosphere (Kasaba) var. Onu az geçince solda, 2007’de açılan İğneada Longoz Ormanları Milli Parkı girişine geliyoruz. Tanıtım tabelasında uzaklıklarına göre sıralanan göllerden Mert 3.4, Pedina 6.0, Hamam 8.5, Aypoloz Belirtilmemiş), Saka 17.3 km. uzaklıktalar. Ne yazık ki yol çalışmalarının olumsuz koşullarından ötürü fazla ilerleyemiyoruz. Evren-Didem-Evrim-Paul dörtlüsü yine de, Avrupa Kuş Göç Yolları üzerindeki Kuş Gözlem Kulesi’ne kadar ulaşmayı başarıyorlar.
Liman Restoran'dan İğneada'ya bakış
27 km.lik İğneada-Demirköy yolu bizi, oldukça lezzetli “kasap köftesi” yiyeceğimiz, bakımlı ve manzaralı “Samakof Kır Restaurant”a götürüyor. Yolumuzun ters yönünde kalan Demirköy Fatih Top Dökümhanesi’ni, Dupnisa’ya yeterince zaman ayıramamak endişesiyle istemeyerek pas geçiyoruz. Şimdi Demirköy’den Sarpdere’ye 28 km. sürecek yoldayız. İğneada’dan geldiğimizin benzeri olan ve Istranca (Yıldız) Dağları’ndan geçen bol virajlı bu yol bizi yeşile doyuruyor. Istrancalar’ın yüksek kesimleri ile Karadeniz’e dönük kuzey yamaçlarının “nemli kayın” ormanları ile kaplı olduğu, güney yüzlerinin ise “kuru meşe” ormanları (Çoruh Meşesi, Macar Meşesi, Saçlı Meşe vb.) ile örtülü olduğu biliniyor. Istrancalar’ın 1031 metre yükseklikteki en yüksek tepesi olan Mahya Dağı’nın eteklerindeki bu yollar boyunca iki yanı 15 metreye varan, “cangıl” ağaçlarından oluşan bir “avenü”de gibiyiz.
Dupnisa Mağarası'na dıştan tırmanış merdivenleri
Sarpdere Köyü’nün 6 km. güneyindeki Dupnisa Mağarası 2003 yılında turizme açılmış. Mağaranın girişindeki satıcılarda ve otopark alanındaki çay bahçelerinde çam balının yanı sıra, yörenin ünlü meşe balı ile hardaliyesi (kabukları ve çekirdekleri ezilen Papazkarası üzümlerinin, aralarına hardal tohumları serpiştirilerek vişne ve asma yaprakları ile örtülenip bekletilmesiyle oluşan, kahve ya da likör yanında iyi gittiği söylenen bir içecek) kaçırılmamalı.
Mağaranın içinden...
Kırklareli İl Özel İdaresi’nce düzenlenmiş giriş biletinizi aldıktan sonra, iki yanına ip trabzanlar yerleştirilmiş rahat çıkışlı merdivenlerle ilk tırmanışa geçiyoruz. İleride Rezve Deresi’ni oluşturacak olan mağara suları bu tırmanışımızda yanınızda/yöremizde/altımızda bize eşlik ediyor. Mağaranın giriş kapısındaki kulübenin penceresinde, “Yüksek Tansiyon, Kalp Yetmezliği, Kapalı Alan Korkusu olanlar: Mağaraya girilmesi sakıncalıdır.” şeklinde bir uyarı var. Hemen üzerimizde ise mağara ağzına geçişimizi sağlayan, köprü görünümünde karstik bir doğal kemer bulunuyor. 2720 metre uzunluğundaki mağara iki katlı. Ortalama sıcaklığı 10 derece olan, çok yüksek tavanlı Sulu Mağara alt katta. İlk 200-250 metre boyunca rahatlıkla yürüyoruz. Bu yürüyüş boyunca damadımız Paul’ün ustalıkla çaldığı şakuhaci’nin (ney-kaval karışımı bir Japon enstrümanı) yankılanması, mağaranın mükemmel diyebileceğimiz ışıklandırmasının da katkısıyla, çarpıcılığını daha da artırıyor. 300 civarında merdiveni olduğunu sandığım, 60 metre kadar yukarıdaki Kuru ve Kız Mağaraları ise üst katta. Sulu Mağara’da özellikle havuzlar, merdiven kenarlarında ve üst mağaralarda ise sarkıtlar, dikitler, damlataşlar, sütunlar çoğunlukta. Kovuklara dikkatle baktığınızda, sayılarının 60.000 civarında olduğu söylenen, 11 tür yarasaların kimileri seçebiliyor. Giyimli olmamıza karşın, giderek serinliği hissetmeye başladığımız, bir saati aşan bu büyüleyici yolculuk çıkış kapısında sona eriyor. Yine ip trabzanlarla çevrelenmiş ahşap merdivenlerden bu kez inişe geçip, Melek Büfe’de kahve içiminde soluklanıyor, sonrasında da Çukurpınar ve Üsküp’ten geçen 55 km.lik köy yolu ile Kırklareli’nde konaklayacağımız Thrace Konak’a ulaşıyoruz.
Thrace Konak, 16.6.2023
2 gecemizi geçireceğimiz Thrace Konak, XX.yüzyıl başlarında bir Rum Okulu (muhtemelen papaz okulu) olarak inşa edilmiş. Zamanında Bulgar, Rum ve Yahudi vatandaşlarımızın bir arada yaşadıkları Yayla Mahallesi’nin o güzelim evlerinden biri. Üç katlı, taş-tuğla-ahşap karışımı olan yığma binaya, üçgen alınlık ve balkon sonradan eklenmiş.
Binanın 1915'lerde Rum okulu olduğu zamanlar(Ali Rıza Efendi Kent Kültürevi'nden alındı)
2010’lara kadar Vali Faik Üstün İlköğretim Okulu olarak kullanılan bina, daha sonra İl Özel İdaresi’ne devredilerek konaklama yeri olarak kullanılmaya başlanmış. Eski sınıflardan birinin 5 metreyi bulan tavan yüksekliği olan odalarının birine yerleşiyoruz. Kaldığımız sürece ahşap tavan ile tabanlar arasında geniş basamaklı merdivenlerle, “geçmiş zaman” dilimleri içinde dolanan hârika kat yolculukları yapıyoruz.
Papazın evi...
Akşam yemeği için 150 metre kadar uzaklıktaki, muhtemelen yukarıda sözünü ettiğimiz papaz okulunda eğitici olarak görevlilerin kaldığı, Papazın Evi’ne geçiyoruz. Yayla Caddesi’ne açılan iki katlı yapının ana girişine 9 basamaklı bir merdivenle ulaşılmakta, alt kata ise bahçe kotundan 4 basamakla inilmekte. Yapı 2008’de aslına uygun olarak onarılarak restorana dönüştürülmüş. Ancak, ne yazık ki bir derneğin eğlence gecesine rastladığımızdan ne mönüden, ne hizmetten, ne de ortamdan bir tat alabiliyoruz.
SAVAŞ SÖNMEZ
24 Haziran 2023, Artur
SÜRECEK…