SBF’den iki dönem büyüğüm olmasından ötürü “abla” olarak hitap etmeyi uygun bulduğum sevgili İmren Erşen’le, o yıllara kadarki göz aşinalığımızın ötesine geçen ilişkimiz, 10 Ocak 2007’de Sevgi Sanat Galerisi’nden edindiğimiz iki adet “Altındağ Gecekondusu” tablosuyla başlıyor. Hemen ertesinde aldığımız Bodrum Zeytinlikleri’nden bir çizim ve sonrasında kızım Evren’in beğendiği kadın tabloları ile sürüyor. Kitap ve Sanat Fuarlarında, konserlerde, galerilerde ya da atölyesindeki kısa söyleşilerimizle bugünleri buluyoruz.
Bu yılın yazlık serüvenimizin ilk bölümüne 26-28 Nisan günlerini Eskişehir’de geçirerek başlıyoruz. 27 Nisan Salı akşam yemeğini takiben, o görkemli “Eskişehir BBB Konukevi”nin lobisinde rastlaşıyoruz. Anneannesinden kalan oyalara/yazmalara, 1967’den itibaren Anadolu’nun her köşesinden ekledikleriyle, birikimine yıllarını verdiği oyalarını, bir müzede toplayabilme hayalinin gerçekleşmekte olduğunu öğreniyoruz. 28 Nisan Salı sabahı onun çağrısı ile, açılışına çeyrek kalan müzenin son durumunu görüyoruz. Bu müze turumuzda İmren ablanın, müze binasının seçiminden ve dış görünüşünden-merdivenlerine, müştemilat binasından-bahçe kuyusuna ve çiçeklenmesine, iç mekandaki vitrin-camekan-dolap-panoların yerleştirilmesine, tüm mekanın ışıklandırılmasına…varana değin; en ufak ayrıntılara büyük önem veren, hem sabırlı hem tatlı-sert, bilge ve mükemmeliyetçi tavırlarına yakından tanık oluyoruz.
Ayvalık’ta iken müzenin açılış çağrısını alınca, dönüşümüzü o güne denk getirip, 3 Haziran Cuma saat 16.30’da, Odunpazarı Tiryaki Hasan Paşa Sokağı’nda 12 kapı numaralı, bağışlandığı Eskişehir BBB’nca onarılıp tahsisi yapılan, 1880’e tarihlenmiş Sivrioğulları Konağı’nda, yani İmren Erşen Oya Müzesi’nde oluyoruz. Açılışa, Cengiz Aytmatov’un kitabından Atıf Yılmaz’ın 1977’de çektiği “Selvi Boylum-Al Yazmalım” filminin oyuncularından Türkan Şoray ile Kadir İnanır da, sanırım “yazma durumundan” ötürü katılıyorlar. BBB Yılmaz Büyükerşen açış konuşmasında, Odunpazarlı İmren Erşen ile Atatürk Lisesi’nden okul arkadaşı olduklarını, kendisinden Eskişehir’e kalıcı bir şeyler bırakmasını istemesiyle bu müze fikrinin oluştuğunu söylüyor. Belediyenin bu 12. Müzesine çok yakınlarda, 13. olarak Hamam Müzesi’ni ekleyeceklerinin müjdesini veriyor.
İmren Erşen çok kısa konuşmasında “Eskişehir’e olan vefa borcunu ödemek” için böyle bir işe giriştiğini ifade ediyor. Kurdele kesiminden sonra “ahşap” olmaklığından ötürü müze, sayısal sınırlı kümelerle dolaşıma açılıyor.
Yan kapıdan bahçeye de açılan Giriş Katı’nda, gişe ve idari bürolar ile askılıklı ve metal dolaplı vestiyer bulunuyor.
Erşen’in ifadesiyle, envantere 5111 olarak kayıtlanmış iğne oyalarının sayısı, bağışlarla birlikte 5500’lere ulaşmış durumda. Birinci Kat’tan itibaren oyaların ve diğer nesnelerin sergilenmesi başlıyor.
Birinci Kat orta alanına, duvarı “camaltı”larla kaplı bir merdivenle çıkılıyor. Bu katta 5 odada sergileme yapılmış. Krokide 101 olarak işaretlenen orta alanın duvarlarında “kese”ler ile koza işçiliğinden “Varol Atatürk” tablosu dikkatleri çekiyor. Salonda çokça “efe oyaları”nın yanı sıra etnografik bakır kap-kacak var. 102 no.lu odanın vitrin ve camekanlarına “eski üfürük yazmalar”, “iğne oyaları” ve “boncuk oyalar” yerleştirilmiş. Odanın bir köşesi, içinde hamam eşya ve aletleri ile ilginç bir hamamtası ve kurnanın bulunduğu gusülhane. Onun bitişiğindeki ocak/şömine ya da mangallık alanda değerli sefertasları var. 103 no.lu oda, “zenginleştirilmeye açık kütüphane” ile toplantı odası olarak kullanılacak. 104 ve 105 no.lar tamamen “iğne oyaları” odaları. Anemon çiçekli oyalar, folyolardan dönüştürülen oyalar, pul dizileri, çayır-çimen-menekşe oyaları…
Kot farkı ile Köşk(seyirlik alan)’e açılan Üçüncü Kat’ın 201 no.lu orta alanının bir duvarında kocaman bir “üzerlik-nazarlık”; köşesinde bir camekanda, sayfalarında 150 adet oya örneği bulunan minicik bir “oya örnek defteri”, bir mankene yerleştirilmiş “alevi gelin başı” var. Salonun ortasındaki büyük vitrinler “Ege yöresi kefiyeli iğne oyaları ve efe oyaları” ile dopdolu. İki yanında sedirlerin bulunduğu Köşk’ün duvarlarında camaltları, pencerelerinde perde görevi verilmiş boncuklar asılı.
202 no.lu Gelin Odası’ndaki gelin karyolasının tavanı 189 adet oyalı yazma ile karyola kolonları ise peşkirlerle bezenmiş. Yatak başlarında ve çarşaf eteklerinde kanaviçe işlemeler var. Duvara asılı oya dolabı ve oya sandığı odanın oya yüklü eşyalarından. Gelin aynalı komodinin üzerinde ise baharat kapları, şerbet sürahisi ve şerbet kapları, kahve takımı ve fincanlar bulunuyor. 205 no.lu Sünnet Odası’nda yatak tavanı bu kez 412 adet oyasız yazma ile zenginleştirilmiş. Yatak kolonlarında tülbentli boncuk oyalar var. Sünnet kıyafeti ve entarisi ile bez oyuncaklar yatak üzerine serpiştirilmiş diğer aksesuvar. Perdeler, Ege Bölgesi’nin at örtülerinin birleştirilmesinden oluşturulmuş. Aynalı konsol ile mangalı iğne oyaları ile dolu ocak, odanın tamamlayıcıları.
205 no.lu Üç Güzeller Odası’nın büyük vitrinlerinin birinde dönmeli-hareketli iki manken, diğerinde ise bir manken yer alıyor. Mankenlere gündelik Eskişehir sokak giysileri giydirilmiş. Odanını girişinin sol duvarı boydan boya gelin çeyizinden oluşan bir yüklük ile kaplı. Yüklük ile mankenler arasında tam karşıdaki vitrinde 200 yıllık mor gelinlik sergileniyor. Zadegan Beşiği, odanın zor rastlanır eşyalarından.
204 no.lu Çekme Kat odası, dağ köylerinden edinilmiş iğne oyaları ile yazma kalıpları, boncuklu tülbentler, boncuklu keseler ve cüzdanlar, boncuk oyalarının sergilendiği mekan.
Bahçede güvenlikçiler için bir oda, tamamlanacak satış mağazası, altındaki kuyusunun üzeri çiçeklerle kaplanmış muhteşem gölgeli ve de ulu bir ağaç, bir duvar çeşmesi, bahçe girişinin köşesindeki bir panoya yerleştirilmiş kilit ve anahtar koleksiyonu var.
İmren Erşen Oya Müzesi’nin her noktasında “çok yönlü bir sanatçının usta dokunuşları” hissediliyor. Türlü türlü iğne oyalarının yanı sıra, camaltları, hapishane boncuk işlemeleri, tülbentli boncuk oyaları, pullu yazmalar, at örtülerinden oluşturulan perdeler; bunların teşhirinde aksesuar olarak kullanılan kadehler, vazolar, diğer cam ve bakır nesneler, “Yer Gök Oya” sloganıyla sergilenerek görsel bir şölene dönüştürülmüş. Sıra, bağışlanacak, ihtiyaç fazlası ya da yeni üretilecek oyalar ile diğer nesnelerin satımını sağlayacak birime işlerlik kazandırılmasına gelmiş. İmren ablamız müzenin sonraki etabının, ustalarının eğitim vereceği “oya kursları” düzenlenmesi ve oya işçiliği ile sanatının yaşatılması olduğunu ifade ediyor.
Bir an önce Eskişehir’e gidin. Benim gibi, her yeni gidişinizde oraya ne güzellikler eklendiğini fark etmeye çalışın. “Doya-sindire” birkaç gün ve gece yaşayın. “Vizyoner” bir kişinin, bir kentin yazgısını nasıl değiştirdiğini algılayın. Onun, kentin her köşesindeki izlerini yakalayın. “Eski”(!) kentin ilginç müzelerini, bu arada elbette İmren Erşen Oya Müzesi’ni de dolaşın.
Teşekkürler İmren Erşen, teşekkürler Yılmaz Büyükerşen, teşekkürler bu müzenin yaratılmasında emeği geçen ve yaşatılmasına katkıda bulunacak tüm güzel insanlar.
SAVAŞ SÖNMEZ
6 Haziran 2022 Çayyolu/Ankara