Telefon ve kapı zillerinden, asansörlere insan kulağına fonda ulaşan müzikler arasında Ludwig van Beethoven’in 9. ve 5. Senfonilerinin yeri ayrıdır. İçinde bulunduğumuz 2024 yılı, 9. Senfoni’nin ilk seslendirilişinin 200. yılı. Bu dev yapıtın bizde ilk seslendirilişinin üzerinden de tam 89 yıl geçmiş.
İlk yıllarında Avrupa’daki bir kısım eleştirmen ve müzik insanının anlaşılması zor bulduğu yapıt, günümüzde tartışılmaz biçimde büyük bir evrensel kabul görmüş durumdadır.
TÜRK BAĞLANTISI
Yapıtın Türkiye ve tarihimizle de bağlantısı var. Besteci, daha yapıt üzerinde düşündüğü ve eskizler yaptığı sırada, 1822’de, not defterinde senfoninin sonu için “Türk müziği ve koro kullanmayı düşündüğünü” çiziktirmiş.
Beethoven’in Türk müziği betimlemesiyle esas kastettiği Türk Askeri Müziği olarak da adlandırılan Mehter tempo ve çalgılarıdır. Beethoven, kendisinin bizzat yönettiği ilk seslendirmesi öncesinde yapıtı “Türk işi müzikli Almanca senfoni” olarak nitelendirmiştir. Günümüzde Avrupa Birliği'nin resmî marşı olarak kullanılan son korolu bölüm, Mehter'in “Yeniçeri Marşı”ndan esinlidir. Mehterin kösüyle, davulu ve zurnasıyla seslendirilmiştir.
Beethoven'in Atina Harabeleri sahne müziğindeki Türk Marşı’nı da Mehterin bir “Cenk Marşı”ndan uyarladığı bilinmektedir. Beethoven önce piyano için yazdığı varyasyonlarda kullandığı bu temayı daha sonra orkestral olarak 1811 yılında yazdığı Op. 113 Atina Harabeleri'ne (Die Ruinen von Athen) taşımıştır. Bu sahne eserinde besteci, bir Mevlevi ilahisini de Dervişler Korosu bölümünde kullanmıştır.
Beethoven’in “alla turca” tarzı ile nasıl tanışıp etkilendiği, özellikle iki eserinde Mehter ritmlerini ve çalgılarını kullanmaya yöneldiği tam olarak bilinmemektedir. Ama, aynı kültürden etkilenerek 100. Senfoni’sini “Askerî” başlığıyla yazmış olan Joseph Haydn’ın öğrencisi olması, Viyana’da Mozart’ın aynı kültürden etkilenerek yazdığı başta Saraydan Kız Kaçırma operası uvertürü olmak üzere bestelerini dinlemiş olması, ayrıca bazı müzik insanlarının notaya döktüğü Mehter Marşlarını kağıt üzerinde de inceleme olanağı bulduğu öne çıkan varsayımlardır.
ÖNCE VİYANA, ARDINDAN LONDRA…
9. Senfoni’nin tamamlanmasının ardından ilk seslendirilişi için, Avusturya’da belirsizlik egemen iken İngiltere’den Londra Filarmoni Derneği’nden aldığı teklif üzerine 50 Sterling karşılığında eserin bir kopyasını gönderdiği bilinmektedir. Ama prömiyer gene Viyana’da yapılmıştır. Bu durumdan Türkiye’deki müzikseverler, Cumhuriyet Gazetesi’nde Nadir Nadi’nin şu satırlarından haberdar olmuşlardı:
“1824’te tamamlanan Dokuzuncu ertesi sene Londra’da duyuluyor. Fakat bu acelenin asıl sebebi, eseri Beethoven’e Londra Filarmonik Cemiyetinin ısmarlamış olmasıdır. O zamanlar sıkıntı içinde yaşayan büyük sanatkâr, elli İngiliz lirası mukabilinde Senfoni’yi Londraya satmaya razı olmuş ve besteyi bitirir bitirmez bir kopyasını gönderdiǧi halde mukabilinde bir şey almadıǧı için Viyana’da çaldırmaya mecbur kalmıştı.”
Eserin Viyana’da iki ayrı tiyatroda iki kez seslendirilişi (yanda) haberinin Avrupa’da duyulmasıyla birlikte, şansı da açılmaya başlamış, Atlantik Okyanusunu bile geçmişti. Londra’da 1825’te, Berlin’de 1826’da, Paris’te 1831’de, St. Petersburg’da 1836’da ve New York’da 1846’da seslendirilecekti.
SİYASETTE DEĞİL, MÜZİKTE ALMAN EKOLÜ
Türkiye’deki ilk seslendiriliş için 118 yıl geçmesi gerekecekti. Beethoven yapıtlarının ülkemizde sıklıkla seslendirilmeye başlamasının arka planında, Türk klasik müzik alt yapısının Alman sistemi ve müzik insanları üzerine inşa edilmesi bulunur.
Osmanlı döneminde Muzika-i Hümayun tarafından yapılan seslendirilmeler ve buradaki eğitim, kurumun başına gelenlerin ülkeleri nedeniyle daha çok Fransız ve İtalyan etkisi altındaydı. Cumhuriyetin kurulmasından sonra Mustafa Kemal Atatürk’ün isteğiyle girişilen yeni yapılanma döneminde, Adolf Hitler’in Almanya’ya nazizmi getirmesi ve pek çok müzik insanının yahudi kökleri ya da ilişkileri nedeniyle etkisizleştirilmeleri, Türkiye için bir insan kaynağı sağlamıştı.
Alman besteci ve eğitmen Paul Hindemith’in konservatuvar kurulması ve müzik kurumlarının düzenlenmesi için danışman sıfatıyla sözleşmeli olarak Türkiye’ye gelip gitmeye, çalışmaya ve raporlarını sunmaya başlamasıyla yeni Cumhuriyetin, yeni müzik yaşamına artık Alman ekolü yön vermeye başlayacaktı.
Hindemith’in önerisiyle getirtilen Carl Ebert, konservatuvarda tiyatro-opera alanında öğrenci yetiştirmeye başlamış, orkestra şefi Dr. Ernst Praetorius (yanda) günümüz Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın başına geçerek seslendirme kalitesini yükseltmeye, repertuarı genişletmeye başlamıştı.
1942’NİN GETİRDİKLERİ
Bu gelişim içersinde 1942 yılı, Beethoven’in iki önemli yapıtı, tek operası Fidelio ile son büyük oylumlu yapıtı 9. Senfoni’nin başkent Ankara’da ilk kez seslendirilecekleri yıl olacaktı.
Siyasal ve entellektüel anlamda ise bu etkinliklerin arkasındakiler, 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile Milli Eğitim Bakanı Hasan âli Yücel’di.
Şef Dr. Ernst Praetorius’un “Dünyanın bütün müzik yaratmaları arasında iki dik tepenin yükseldiǧi görülür. Bunlardan birisi; Opera sahasında Beethoven’in Fidelio’su, diǧeri de, Senfoni sahasında yine Beethoven’in Dokuzuncu Senfonisidir” diye tanımladığı iki yapıt Ankara’da iki ay arayla seslendirilecekti. Praetorius, bu savını “Çünkü; her iki esere de aynı ahlâk görüşü hâkimdir. Bu görüş: en yüksek, en sevinçli bir noktaya ulaşmış, sadakat ve insan sevgisi üzerine yerleşmiş bir hayat, yani; Fidelio’da eş sevgisi, Dokuzuncu Senfoni’de geniş mânada insan sevgisidir” saptamasıyla gerekçelendiriyordu.
Fidelio, ilk olarak 13 Şubat 1942 tarihinde Türkçe olarak Devlet Konservatuarı tarafından Kızılay yararına, günümüzde Devlet Resim Heykel Müzesi olarak adlandırılan Halkevi Binası sahnesinde oynandı. Necil Kâzım Akses ve Ulvi Cemal Erkin’in Almanca’dan çevirisi ve Carl Ebert’in rejisiyle Ernst Praetorius’un şefliğinde yapılan bu Türkiye prömiyerinde Florestan’ı tenor Nihat Kızıltan, Leonore’yı soprano Saadet İkesus, Marzelline’i soprano Rabia Erler, Rocco’yu ise bas Ruhi Su seslendirdi.
Ankara siyaset ve bürokratik çevresinde ses getiren sahneleme sonrası Praetorius bu kez, o günün üslubuyla “Türk Milleti çok büyük bir alâka duyarak Fidelio’nun heyecanı ile sarsıldı ve kendini bu eserin heyecanına kaptırdı; Dokuzuncu Senfoninin de aynı tesiri yapacağından hiç şüphemiz yoktur” saptamasında bulunarak soruyordu: “ Bütün dünya böyle umumi bir harp içinde çalkalanırken; bir memleketin, barış ve kültür iradesini, Fidelio ile Dokuzuncu Senfoniden daha tesirli bir vasıta ile anlatabilmesine imkân var mıdır?”
Sırada dünyadaki ilk korolu senfoni vardı.
NEŞEYE ÖVGÜ
18 Nisan 1942’de, Beethoven’ın ölümünün 115.inci yıldönümü anması olarak, Hasan âli Yücel’in isteği üzerine hazırlanan konserde Fidelio kadrosundan Rabia Erler (soprano) ile Saadet İkesus Altan (alto) yer alıyor, tenor partilerini Aydın Gün, bariton partilerini de Nurullah Şevket Taşkıran (üstte) söylüyordu. Koro konservatuvar öğrencilerinden oluşturulmuştu.
Friedrich Schiller'in Neşeye Övgü şiirine dayanan ünlü koral finaliyle bu anıtsal sanat eserinin prömiyer icrasının yapılması Fidelio’dan daha büyük ses getiriyor, büyükelçilikler merkezlerine gönderdikleri raporlarla bu tarihi olayı bildiriyorlardı.
Konser için hazırlanan kitapçıkta Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in de bir yazısı yer alıyordu.
Kendisi önemli atılımlara imza atmış, Mevlevi yolunun da bir mensubu olan Yücel, yapıt ve Beethoven arasındaki ilişkiyi şöyle açıklıyordu:
“Asil müziǧin yaratıcılarından Beethoven, Dokuzuncu senfonide mâna âleminin bir kahramanı ile gönül birliǧi, duygu birliǧi ve ses birliǧi yapmaya razı olmuştur.
Dokuzuncu senfonide, hemen başından sonuna inatçı bir fikir gibi tekrar edip duran aynı yankı, bitmeden önce kelimelerin, sözlerin yardımına sarılır. Beethoven, sanki bu seslerle en yüksek insan idealini anlatamamaktan üzülmüş; Schiller’in, ancak tanrılardan duyulabilir yücelikteki mısralarını söyletmeye mecbur olmuştur.”
2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve üst düzey konuklar 9. Senfoni Ankara prömiyerinde...
Yücel’in dikkati çektiği Schiller’in Neşeye Övgü’sünün son dizeleri, İkinci Harbin tam da en civcivli günlerinde büyük anlam taşıyordu:
Kucaklaşın, ey milyonlar!
Dünyanındır bu öpüş!
Kardeşler yıldızlı gökte,
İyi bir Baba vardır!
Ey milyonlar, eǧilmeyin siz!
Tanrıyı sezdin mi Dünya?
Sen onu gökte ara!
Yıldızlı göktedir O,
Yıldızlı gökte bulursun!”
Sözleri, müziğe uygun biçimde Almanca’dan Necil Kâzım Akses ile Nurettin Şevket Taşkıran Türkçeleştirmişlerdi.
Bu ilk seslendirmeden sonra, 9. Senfoni’nin Türkiye’de çok sık seslendirildiği söylenemez, çünkü koro sorunu vardı. Paul Hindemith’in raporlarında ısrarla bir an evvel kurulmasını istediği, opera korosu dışında profesyonel bir koro ancak 1988’de Hikmet Şimşek ve Muammer Sun’un girişimleriyle kurulabilecekti. Koronun oluşumunu tamamlamasından sonra, devlet orkestraları 9. Senfoni’yi repertuarlarına alarak seslendirmeye başladılar.
200. YILA İKİ VİNİL
Yazıldığı ilk yıllarda 9.ncu da dahil olmak üzere Beethoven senfonilerinin ezgisel anlamda yaygınlaşmasında Franz Lizst’in hazırladığı piyano transkripsiyonlarının büyük rolü oldu. Bu çalışmanın notaları sayesinde piyanistler yapıtı seslendirip tanıtabiliyorlardı.
Ancak sanayi ve teknolojinin hızlı gelişimi, orkestra koro sayılarının hızla artması bu gereksinimi ortadan kaldırmaya başlayınca transkripsiyonlar unutulmaya başlamıştı. Bunları tüm dünyaya yeniden hatırlatan ise anıtsal piyanistimiz TC. Devlet Sanatçısı İdil Biret olacak, Beethoven / Lizst transkripsiyon kayıtları Naxos etiketi altında tüm raflara ulaşacak, yeniden aranır olacaktı.
İkili vinil setin kapağı Setin kitapçığının kapağı
Şimdi 9. Senfoni’nin 200. yılında, koleksiyonerlerin mutlaka sahip olmak isteyecekleri, ikili bir vinil LP seti geliyor. İdil Biret Arşivi-IBA etiketi altında Almanya’da sınırlı sayıda basılıp Naxos tarafından dağıtılacak olan bu ikili LP setinin kitapçık ve metinlerini Şefik Büyükyüksel titizlikle hazırladı.
Setin ilk ve ikinci plağında 9. Senfoni’nin Lizst transkripsiyonu yer alıyor. İkinci plağın devamında ise, Beethoven’in “ korolu senfoniye hazırlık çalışması” diye nitelendirilen piyano, orkestra ve koro için fantezisi bulunuyor.
Dünyamızda yaşam ne denli değişse, elektronik müzikler etrafı sarsa da, 9. Senfoni ve benzeri büyük yapıtları dinlemeyi, anlamayı sürdürecek.
Schiller’in dediği gibi; Ey milyonlar, eǧilmeyin siz!
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
Bu yazı Konser Arkası dijital dergisinin Temmuz 2024 sayısında yayımlanmıştır.