Önüne gelen il ve ilçelerde “üniversite” ve kimilerinde bağlı olarak “konservatuvar” adı altında yeterli öğreticinin bulunmadığı sözde yeni eğitim kurumlarının açıldığı günümüzde, Cumhuriyet’in kültürel simgelerinden biri olan ilk ve gerçek konservatuvarın 88. Kuruluş yıldönümünü kutlamak kıvanç verici.
Ankara Devlet Konservatuvarı kendini şöyle tanımlıyor:
“1936 yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün direktifleriyle kurulan ve 1982 yılında Hacettepe Üniversitesi’ne bağlanan Ankara Devlet Konservatuarı’nı, Türkiye Cumhuriyeti’nin sanat ve kültür hayatının merkezi kurumlarından biri olarak Cumhuriyet’in “kurucu” fikirlerini günümüze ve geleceğe taşıyan bir kültürel bellek olarak görmek mümkündür.
Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı 88. Yaşını sürdüğü bugün de aynı heyecan ve kararlılıkla Cumhuriyetimiz ’in müzik ve sanat mirasını günümüze ve geleceğimize taşımaya çalışmakta, dünya insanları için kadim Anadolu uygarlıklarının ve asırlık Türkiye Cumhuriyeti’nin kılavuzluğunda güzellik ve umut dolu bir düşünce alanını var etmeye çalışmaktadır.”
88. Kuruluş Yıldönümü’nde, konservatuvarın Cebeci ve Beşevler’den sonra üçüncü binası olan Beytepe’deki dış görünümü külliye mimarı Şefik Birkiye tarafından Selçuklu mimari tarzına uydurulan üçüncü binasındaki büyük salonda düzenlenen törene tanıklık ettim.
Sunuculuğunu Müdür Yardımcısı Cenk Güray’ın yaptığı törende 50. mezuniyet yılına ulaşan konservatuvarlılara plaketleri verilecekti. Hayatta olanlardan gelenler ile vefat edenlerin ve gelemeyenlerin yakınları plaketleri alacaklardı.
Hacettepe Senfoni Orkestrası ile Lisans Korosu sahnede yerini aldı ve Rengim Gökmen’in öğrencisi olarak master programını bitiren, Burak Tüzün’e lise ve HSO provalarında destek olan genç orkestra şefi Ege Yılmaz’ın yönetiminde İstiklal Marşı söylendi. Cenk Güray ardından bir “sürpriz”i anons etti, orkestrada büyük emekleri bulunan, bir dönem sürekli şefliğini yapan Prof. Erol Erdinç (d. 1945) plaketini almadan, orkestranın da çok iyi bildiği bir Brahms Macar Dansı yönetecekti.
Erdinç’i kulisten sahneye Ege Yılmaz ile oğlu Ankara Operası şeflerinden Deniz Oliviera Erdinç (d.1991) kollarına girmiş olarak, ağır ağır getirdiler.
Sahne önüne yaklaşıldığında Deniz, babasının kulağına bir şeyler fısıldadı, sanırım dinleyiciyi selamlaması gerektiğini hatırlattı. Erol Erdinç elini kalbine götürerek dinleyiciyi selamladı, orkestradan bazı üyelerle el sıkıştı.
Erol Erdinç yönetirken. (Fotoğraf: Onur Özmen)
Sahne önüne ters biçimde bir koltuk yerleştirilmişti, Erol Erdinç’in oturarak yöneteceği düşünülerek olsa gerek. Ama o, koltuğa tutunarak ayakta yönetmeyi tercih etti.
Doğrusu, hem eski orkestra üyeleri, hem de bizler için duygusal anlardı. Çünkü Erol Erdinç, ilerleyici bir nörolojik rahatsızlıktan muzdarip. Nitekim, gördüm ki, viyola grubunun ön rahlesindeki Pınar Aydınlık ile Yeliz Aslan ile viyolonsel grubunun ön rahlesindeki İpek Gürel gözyaşlarını tutamadılar, hem çaldılar, hem sessizce ağladılar.
Erol Erdinç’e 50. Mezuniyet yılı plaketini Konservatuvar Müdürü Metin Munzur verdi. Bu plaketler, Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü fırınlarında konservatuvar amblemi biçiminde yanılmıyorsam şamot çamurundan kalıplanıp fırınlarda pişirilmiş, üniversite bakımından bir tür “öz yapım” ve “dayanışma” göstergesiydi. GSF’den Sercan Filiz ve Melisa Engineri bu üretim sürecini hayata geçirmişlerdi.
Plaket törenlerinin 18’ncisinin yapıldığı belirtilince, gözümün önünden rahmetli Muammer Sun’un, İlhan Baran’ın plaket aldığı, benim de hazır bulunduğum bazı eski törenler geçiverdi. Peki bu törenler nasıl başlamıştı? Bekledim ki, dönemin Konservatuvar Müdürü Prof. Dr. Erol Belgin’in de adı anılsın, bir vefa ve değerbilirlik yapılsın. Ama unutuldu herhalde.
Neden Erol Belgin? Çünkü rahmetli Prof. Dr. Tunçalp Özgen rektör olduğunda konservatuvardaki yönetsel durumun pek parlak olmadığını, koşulların yetersizliğini görmüş, bunları toparlamak üzere üniversite içinden bir bilim insanını görevlendirmeyi seçmişti. Aslında bir işitme-duyma uzmanı olan Belgin’in ses ile mesleki ilgisi de müziğe yakınlığını oluşturuyordu.
Göreve başladığı dönemde Erol Belgin, tüm öğretim elemanlarını toplayıp önerilerini ve gereksinimlerini sormuştu. Bu toplantılardan birinde yanılmıyorsam Onur Özmen, yıldönümlerinde Anıtkabir’e yürüyüş ve ziyaret planlanmasını, Turgay Erdener de eski mezunlara vefa gösterilip plaketle onurlandırılmalarını önermişti. İşte, kuruluş yıldönümlerindeki her iki etkinlik de Prof. Dr. Belgin tarafından böyle başlatılmıştı. O dönemde Beşevler’deki binada başta tuvaletler olmak üzere pek çok inşaat işiyle iyileştirmeler yapıldığını, iki yeni piyano ile bazı çalgıların alındığını anımsıyorum.
Tekrar dönelim günümüze.
Sahneden, Erol Erdinç’i gene Ege ve Deniz kollarına girerek kulise çıkardılar, sonra Deniz babasını salona getirerek ön sıraya oturttu. Ve tören sunucunun sırayla davet ettiklerinin veya temsilcilerinin gelmesi ve sahnede kalan Müdür Metin Munzur’un plaketleri sunmasıyla devam etti. Tüm plaketleri Müdürün sunmasının garip karşılanacağı düşünüldüğünden olsa gerek, sunucu bir süre sonra bölüm ve anasanat dalı başkanlarından da destek almak gereksinimini hissetti.
Halef-Selef iki viyolacı Bige Bediz Kınıklı ve Feza Gökmen
Demet Akkılıç. Aylin İpekçioğlu. Annesinin plaketini alan Kerem Ekber
Özlem Mert İnan Mert Nilgün Akkerman
B. Civelek'in oğlu Orçun Civelek ve Tolga Yüksel Aytuğ Dilmaç
Viyola ana sanat dalı başkanı Bige Bediz Kınıklı, zaten doğal olarak dayısı rahmetli İstemihan Taviloğlu’nun plaketini alacaktı. Piyano ana sanat dalı başkanı Demet Akkılıç, Opera ana sanat dalından Aylin İpekçioğlu, Bale ana sanat dalı başkanı Özlem Mert, Modern dans ana sanat dalı başkanı İnan Mert temsilci olarak sahneye çıkarken, plaketle 50. Yılını doldurmasına daha hayli süre olan iki mezun da “katkıları” nedeniyle onurlandırıldı.
Alper Kafa (üstte)
Arzu Gürerk Sugüneş (solda)
Konservatuvar mezunlarıyla ilgili iki derneğin başkanları balet-oyuncu Alper Kafa ile çellist Fatma Arzu Gürerk Sugüneş ayrı ayrı plaketlerini alırken, Alper Kafa oyunculuğunu göstererek öne çıkıp “Herhalde üç binadada da öğrenci olan sadece ben varım” diye seslendi. Çünkü halen ADK’da yanılmıyorsam dans hareketlerinin yazımı konusunda bir programda öğrenci…
Plaket alanlar arasında en çok alkışlanan ise, emekli olmasına karşın, listelerin hazırlanmasında kim nerede, yaşıyor mu, vefat mı etti, pek çok konuda yardımcı olan konservatuvarın eski sekreteri Leyla Öğüt’tü. Desteklerinin unutulmadığını belgelemek için verilmişti bu plaket.
Plaket alanlar sahnedeki bölümde töreni sonuna kadar izlediler, ardından orkestra yeniden sahneye geldi, koro yerini aldı, sözleri Orhan Şaik Gökyay’a, bestesi ise Necil Kâzım Akses ile Ulvi Cemal Erkin’e ait Konservatuvar marşı okundu:
Şahlanıp şu dağların köpüren sularından,
Tutuşan gönüllere ses verdik zaman zaman;
Çalkanır içimizde ufka çarpan bir umman,
İlham olur çağıldar şarkımızda bu vatan.
Vatan, senden alıp da sana verdik armağan
Suyundan, toprağından, göğünden, bayrağından...
Kuşların hür göklerde, konuştuk dillerinden,
Görünmez ağaçların ses verdik dallarından,
Seslerden kanatlara geçtik de illerinden,
Bahar aldık, renk aldık vatanın güllerinden,
Vatan, senden alıp da sana verdik armağan
Suyundan, toprağından, göğünden, bayrağından…
Genç şef Ege Yılmaz, başkemancı Burcu Zorlu ve Ayşe Akçay'a teşekkür ederken
Bu 30’lu yılların ruhunu ve inancını yansıtan dizeler, akla “Konservatuvar bugün ne yapıyor?” sorusunu getiriyor. Resmi söyleme göre 88. yılda durum ve amaç şöyle:
“ .. bugün de aynı heyecan ve kararlılıkla Cumhuriyetimiz’in müzik ve sanat mirasını günümüze ve geleceğimize taşımaya çalışmakta, dünya insanları için kadim Anadolu uygarlıklarının ve asırlık Türkiye Cumhuriyeti’nin kılavuzluğunda güzellik ve umut dolu bir düşünce alanını var etmeye çalışmaktadır.
Müzik, Sahne Sanatları ve Müzik Bilimleri başlıklarına sahip üç bölümü; ilköğretimden, doktora ve sanatta yeterlik seviyesinde eğitim veren yüzlerce programı ile Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı, emanet aldığı Cumhuriyet’in “müzik ve sahne sanatları” mirasını koruyarak, geliştirerek geleceğe coşku ve inançla taşımaya devam edecektir.”
Kağıt üzerinde her şey çok güzel ama uygulamada pek çok sorun var. Tüm kavramların birbirine karıştırıldığı, yüksek öğretimde Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi ve YÖK nedeniyle ortaya çıkan herkesin bildiği uygulamalar, yandaşçılık, değişen kafa yapıları, bunların yönetimlere de yansıması göz önünde tutulduğunda, Cumhuriyetin kalıtını koruyup geliştirme konusunda kağıt üzerinde ifade edilen coşku ve inançın yetip yetmeyeceğini siz değerli okurlarımın takdirine bırakıyorum.
Koreograf, yönetmen Lale Balkan
Bunca sözden sonra 2024’te, 50. Yıl mezuniyeti kutlananların listesini de vermezsek olmaz:
Erol Erdinç, İstemihan Taviloğlu, Rengim Gökmen (Kompozisyon), Feza Gökmen, Selim Öğüt, Tüner Galip (Viyola), Tahir Sümer(Kontrabas) , Ayşe Binnur Ekber, Zeynep Aksoy Eğilmez, Aydan Danışman Galip, Semra Öztan(Piyano), Orhan Feyman (Flüt), Ersun Parlakgöz (Korno), Metin Yalçın (Trombon), Bülent Civelek (Klarnet), Altuğ Dilmaç, Sevil Alipaşa, Deva Çolakoğlu, Nilgün Kutman Akkerman, Osman Gökoğlu, , Z. Meral Akyol , Gökçen Gültek, Gölge Şekeranber (Opera), Lale Sözeren Balkan, Aysun Aslan Uğur, Sevtap Erensoy, Ayşe Şebnem Aksan, Semih Küren, Ayşe Yıldız Akınsal, Melek Baykal (Bale), Kenan Şakrak, Sevgi Türkay, Gültekin Gülkan, Ayşen Demirsoy, M. Güven Besimoğlu( Tiyatro)
Tören sonrası, Erol ve Deniz Erdinç'le...
Yaşamlarını sürdürenlere sağlıklar diliyorum, yitirmiş olanlar ışıklarda uyusunlar.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
7 Mayıs 2024, Ankara