Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Mehmet Nuri Ersoy'un TBMM bütçe ve çeşitli konuşmalarında bir müjde olarak açıkladığı ve Devlet Sanat Kurumları'nda yılbaşından itibaren uygulanan 4/B, 11 ay 28 günlük yıllık sözleşme uygulaması kapsamına alınmayarak işlerinden olanların açtıkları idarî yargı davaları sonuçlanmaya başladı. Bölge İdare Mahkemeleri, “hiçbir neden gösterilmeden sözleşmesi yenilenmeyerek işten çıkartılanların” başvuruları kabul ederek “yürütmeyi durdurma” kararı vermeye başladılar.
Ancak bazı istenmeyen “vahim”sonuçlar da ortaya çıkabiliyor. Cumhuriyet Gazetesi'nde 16 Mayıs 2020 günü yayımlanan Selda Güneysu'nun haberine göre, Devlet Tiyatroları'nda 14 yıl çalıştıktan sonra sözleşmesi yenilenmeyerek ortada bırakılan bir teknik eleman, DT Genel Müdürlük binasına gidiyor, girişte karşılaştığı Genel Müdür Mustafa Kurt'la tartışıyor. Haberde, “Saldırıda Kurt’un kaşının açıldığı ve dikiş atıldığı, tiyatro binasının da camlarının kırıldığı öğrenildi” deniliyor. Bu haber bana da gelmiş, ancak doğrulatma ve taraflara ulaşma olanağı bulamadığım için söylentiye göre haber yayımlamamıştım. Söylendiğine göre İ.S. olarak rumuzlanan kişinin esas hedefi güvenlik soruşturması ile atılacakların listesini hazırlayan genel müdür yardımcısı Ahmet Nuri Ekici imiş, ama bina girişinde Mustafa Kurt'a rastlayınca tartışma ve arbede çıkmış, bina girişindeki cama genel müdür başını çarpmış, cam patlamış ve kırıklardan biri yüzünde bir kesik yaratmış, ambulans gelmiş, karakola gidilmiş v.s. Bu “ayrıntı”lar ne denli doğrudur bilemiyorum, ama bir “olgu” var, ve tıpkı işten atma gibi, bu da adliyeye intikal etmiş durumda..
Haberde, İ.S. 'nin avukatı Uğur Yusuf Demir'in şu sözlerine de yer verilmiş: “14 yıldır DT’de görev yapan ve sebepsiz olarak işten çıkarılan, maaş ve özlük hakları ile tazminatı ödenmeyen, cebinde ekmek alacak parası dahi olmayan, kanunen işçi de sayılmadıkları için işsizlik maaşı da bağlanamayan bir personelin, DT Genel Müdürü’nün sarf ettiği ‘Çalıştıysan paranızı da aldınız’ şeklindeki son sözleri üzerine sinirlerine hâkim olamamasından kaynaklanmıştır. Umarız ve dileriz bir daha bu şekilde üzücü olaylar yaşanmaz ve yıllardan beri başarı ile görev yapan ve sebepsiz yere işten çıkarılanlarla ilgili olarak yargının vereceği kararlar, geciktirilmeksizin titizlikle uygulanır.”
Bu ve benzeri olaylar, aslında “bile bile lades” deyimiyle örtüşüyor.
Niye? Çünkü 4/B sözleşme uygulamasına geçilirken, daha önce sözleşmeyle çalışan tüm personelin bu haktan yararlanacağı defaaten ifade edilmiştir ama böyle olmamıştır. Niye olmamıştır? Çünkü, bu personel hakkında içinde çeşitli polis raporlarının da bulunduğu istihbarî çalışma yapılarak, örneğin Gezi olayları sırasında Taksim'den geçmiş, ya da sosyal medyada paylaşım yapmış, TC. Cumhurbaşkanlığı Yönetimi tarafından “sakıncalı” görülenlerin sözleşmelerinin yenilenmemesi, DT ve DOBGM yanında Güzel Sanatlar'a bağlı orkestralara daha önce takviye gittikleri için 4/B'ye göre yeni dahil edilmeleri öngörülenlerle de sözleşme yapılmaması istenmiştir.
Ama bu durum hiçbir biçimde ne TC. Cumhurbaşkanlığı, ne TC. Kültür ve Turizm Bakanlığı, ne de bağlı genel müdürlükler tarafından “yazılı” olarak paylaşılabilmiştir! Sadece “sözlü” ifade edilmiş, bu arada sapla saman birbirine karıştırılarak “çocuğunuz hiçbir devlet kurumunda çalışamaz” denilerek gencecik çocukların anneleri ağlatılmış, ama yazılı bildirimlerin hiçbirinde yer almamıştır.
Niye? Çünkü, Anayasa Mahkemesi'nin, 657 sayılı Kanuna 2016 yılında eklenen ve memuriyete girişte güvenlik soruşturması yapılmasını öngören düzenlemeyi iptal etmesi, 29 Kasım 2019 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve günümüze kadar yeni bir düzenleme de yapılmamıştır. Anayasa Mahkemesi, güvenlik soruşturması yapılacaksa, güvenlik soruşturmasına konu edilecek bilgi ve belgelerin, bu belgelerin nasıl kullanılacağının kanuna yazılmasını istiyor. Bu konuda yönetimlerin “takdir hakkı”nın azaltılmasını, böylece olası “kötüye kullanımların” önüne geçilmesini talep ediyor. Yani “belirsizlik olmasın” diyor.
Bu durum ortada iken, başta Devlet Tiyatroları olmak üzere Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü'nde ve Devlet Orkestraları'nda, sanki o yasa iptal edilmemiş gibi “takdir hakkı” ile “hiçbir sebep gösterilmeden” bir yığın insan işsiz bırakıldı. Sonra da “Merak etmeyin uğraşıyoruz, halledeceğiz” gibi söylemlerle idarî yargıya başvurmaları engellenmeye çalışıldı.
Ama DT ve DOBGM'nde sözleşmesi gerekçe gösterilmeden yenilenmeyenlerin çoğu idari yargıya başvurdu ve “yürütmeyi durdurma” kararları gelmeye başladı. Örneğin Antalya Devlet Opera ve Balesi Orkestrası'ndan bir müzisyenle İstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü'nden bir sanatçı için yürütmeyi durdurma kararları alındı. DT'nin Diyarbakır başta olmak üzere çeşitli müdürlüklerinde de kararların ulaşmaya başladığını duyuyoruz. Kararların tebliğinden itibaren idarenin itirazı süresi var, bu itirazlar genellikle reddedilir ve idare kararı uygulamak zorunda kalır, tıpkı CSO'da konzertmeisterler konusunda olduğu gibi.
Bakınız, Devlet Opera ve Balesi'yle ilgili bu yargı kararlarından birinde ne deniliyor: “ Her vatandaşının yaşama hakkını koruma görevi bulunan devletin, sosyal devlet ilkesi çerçevesinde gelir açısından dezavantajlı durumda olan sanatçısını korumak daha anlamlı bir görev haline gelmektedir.”
“Türk Milleti Adına” verilen esas karar hükmü ise şöyle:
“Sonuç olarak; davacının yürüttüğü görevde yetersizliği, basarısızlığı, disiplinsizliği veya hizmetine ihtiyaç bulunmadığı yolunda herhangi bir belirlemede bulunulmaksızın, hiçbir somut sebebe dayanmadan salt idarenin takdir yetkisi oldugundan bahisle tesis olunan dava konusu islemde hukuka, kamu yararına ve sosyal devlet ilkesine uygunluk görülmemiştir.
Yukarıdaki sebeplerle açıkça hukuka aykırı oldugu saptanan dava konusu islemin uygulanması; halen ülkemizde ve bütün dünyada yasanan Corona Virüs (Covid-19) olarak bilinen bulaşıcı solunum yolu hastalığı nedeniyle kısmen sokağa çıkmanın zorlaştırıldığı ve çalışma hayatının durma noktasına geldiği mevcut ortamda, davacı geçimini sürdürmesinde maddi olarak güçlükler yaşayacağından telafisi güç ve imkansız zararlara yol açacağı sonucuna varılmıştır.”
Görünen köy kılavuz istemiyor. Yapılan kanunsuzluk ve hatada ısrara ne gerek var?
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
16 Mayıs 2020, Cumartesi