Bu bir rastlantı mıydı?
Avusturyalı besteci Arnold Schoenberg Viyana'da “Society for Private Musical Performances / Özel Müzik Etkinlikleri Derneği”ni 1918'de kurdu ve öğrencisi-arkadaşı Erwin Stein'e Gustav Mahler'in muazzam senfonilerinden 1 ve 4 numaralı olanları oda topluluğu için düzenleme görevi verdi. Stein, Mahler 4'ün “chamber edition”unu tamamladığında yıl 1921'di.
Bu tarihler İspanyol Gribi'nin Dünya'da ve Avrupa'da kol gezdiği yıllardı. Acaba Schoenberg'in, geniş kadrolu büyük orkestralar gerektiren Mahler senfonileri için oda versiyonu formülünü geliştirmesi sadece seslendirme kolaylığı için miydi, yoksa aynı zamanda İspanyol gribinin getirdiği bulaşıcı ortama karşı bir tür korunma mıydı?
Bu geçmişe yönelik soruyu sormamın nedeni, Covid günlerinde Mahler'in 4. senfonisinin oda versiyonunun bir önlem olarak CSO'nun imdadına yetişmiş olmasıdır.
Geçmişte, kadro eksiklikleri nedeniyle CSO'nun muazzam senfonileri icra edecek sayıyı kaybetmiş olduğunu, hatta bu nedenle konser iptal etmek zorunda kaldığını biliyoruz. Şimdi ise yeterli sayıya sahip olmasına karşın, büyük eserlerin icrasını Covid duyarlılığı ve önlemleri engelliyor.
Şef Cemi'i Can Deliorman ve CSO yönetim kurulunun esas planı Mahler 4. Senfoni'yi özgün haliyle seslendirmekti. Ama Omicron'daki yaygınlık, orkestranın gerek müzisyen, gerekse idari kadrolarında sıkça görülen vak'alar karşısında, çare oda versiyonuna yönelmek olarak bulundu.
18 Şubat 2022 Cuma akşamı, yapıtı iki keman, viyola, viyolonsel, kontrbas, flüt, obua, klarnet, vurmalı çalgılar, harmonium ve piyanodan oluşan, Deliorman yönetimindeki CSO topluluğundan Ana Salon'da dinledik. Alman soprano Marie Heeschen de, hava muhalefeti gibi nedenler engellemeden yapıtın final bölümündeki şarkıyı söylemek üzere Ankara'ya gelebilmişti.
Şef Deliorman, seslendirme öncesi eserle ilgili geniş ve öğretici bir açıklama yaptı. Mahler'in senfonisinde bazı enstrümanları neyin simgesi olarak ve nasıl kullandığını, akıcı bir dille, müzisyenlere kısa örnekler verdirterek anlattı. Birinci kemancının hemen yanındaki sehpada bulunan ikinci bir kemanı, ne zaman, niçin kullanacağına ilişkin açıklaması, kızak çanlarının anlamı, klarnetin kalağının niçin bazı bölümlerde yukarı kaldırılarak çalındığı gibi ayrıntılar, dinleyicinin esere anlayarak dinlemesine ışık tutacak türdeydi. Deliorman, eserin “dört bölüm” olduğunu da özellikle vurguladı.
Mahler, yaşamı boyunca yahudi geçmişinden dolayı, dönemin siyasal ve toplumsal havasının etkisiyle çeşitli güçlükler yaşamış, linç kampanyalarıyla karşılaşmış bir insandı. Viyana Operası'nın müzik yönetmenliği ve şefiliği görevine atanabilmek için katolik hristiyanlığa geçmek zorunda kalmıştı. Öyle ki Nazizm ve yahudi düşmanlığı dalgasının Almanya dışında başka Avrupa ülkelerini etkilemesi nedeniyle Mahler yapıtları yaklaşık 50 yıl nadir seslendirilebilen müzikler olarak kaldı. Bir bakıma 1960'larda yeniden keşfedildi.
Mahler'in biçimsel olarak katolikliğe geçmiş olsa da, çocukluğunda içine sindirdiği yahudi kültürü ve müziği ona bestelerinde esin kaynağı oluyordu. Ölüm, doğa-insan ilişkisi, diriliş gibi konular üzerine çok kafa yoran ve edebiyatın derinliklerinde dolaşarak az bilinen halk söylencelerine ulaşan Mahler, konservatuvar sonrası felsefe derslerine de devam etmişti. Tüm bu birikimi, müzikal olarak yaz aylarında bestelediği yoğun orkestrasyona sahip, hacimli senfonilere taşıdı.
Dördüncü senfonisini iki yaz süren çalışmalarla tamamlayan Mahler bu kez çocukluk, masumiyet ve maneviyat temalarına yoğunlaşmış, ama vazgeçilmez temaları olan ölüm ve kaderi de işlemeyi ihmal etmemişti.
Alman halk edebiyatında, “azrail”i temsil eden Freund Hein senfonide de yerini almıştı. İsviçreli ressam Arnold Böcklin'in “Keman Çalan Ölüm” diye adlandırdığı otoportresinde yer alan keman çalan iskelet, sesini senfoninin ikinci bölümünde hayli tiz biçimde duyuruyordu. İşte bu azrailin gülüşünü anımsatan ses, daha yüksek akort edilmiş, telleri daha gergin kemanın çalınmasıyla elde ediliyordu ki, bu keman hazır vaziyette sehpanın üzerinde duruyordu.
Mahler ikinci bölümün başına el yazısıyla düştüğü notta şöyle diyordu: “Freund Hein bizim için dansı başlatıyor; kemanı tuhafca okşayıp bizi cennete götürüyor.”
Senfonisini daha önce hiçbir bestecide rastlanmayan biçimde bir soprano sesin sunduğu şarkıyla bitirirken, metni de önemli esin kaynağı Alman halk şiiri örneklerinin toplandığı “Des Knaben Wunderhorn/ Çocuğun Mucize Boynuzu”ndan almıştı. Bu metinde bir çocuğun gözünden cennet anlatılıyordu.
Erwin Stein, senfoniyi oda topluluğu için düzenlerken, renk ve ezgilerin ön planda algılanmasını sağlamıştı. Önemli roller, bölümlere göre farklı olarak birinci keman, viyolonsel, viyola ile üç üflemeli çalgıya ve doğal olarak kızak çanlarını kullanan vurmalıcıya düşüyordu. Harmonyuma ise dolgunluk hissi yaratma görevi verilmişti.
Seslendirmenin göbeğine yerleştirilen yaylı beşli için özellikle CSO'nun deneyimli üyeleri seçilmişti. Kadro şöyleydi:
Menevşe Aydoğdu (I. Keman-Konzertmeister), Tangör Ertaş ( II. Keman-Grup Şefi), Murat Cangal (Viyola), Onur Şenler (Viyolonsel- Grup Şef Yrd.), Hacer Özlü (Kontrabas-Grup Şef Yrd.), Songül Özdemir (Flüt-Pikolo-Grup Şef Yrd.), Gülcesu Sönmez (Obua-Korangle), Selin Gürol (Klarinet-Bas Klarinet), Doğa Berk Oktay (Vurmalı Çalgılar- Kızak Çanları), Ata Özer (Vurmalı Çalgılar), Gülce Sevgen (Harmonyum), Elvan Uluçınar (Piyano).
Işıklar çoktan sönmüş, ve açıklamasını tamamlayan şef Deliorman müzisyenlere dönmüşken, başlamak için, özellikle balkon kısmında bir kısım gecikmiş dinleyicinin yerleşmesinin bitmesini bekledi. Rastlantıya bakın ki, dünyada geç gelen izleyicinin salona girmesini engelleme uygulamasını ilk getiren, Viyana Operası'nın başındayken, eserin bestecisi Mahler'di!
Tatmin edici bir seslendirme oldu. Şef Deliorman, yapıtı içselleştirmişti, müzikal akışı iyi sağladı, üflemeli soloların ve kızak çanlarının zamanlamasında topluluğa gereken yardımı yaptı. Müzisyenler de, orkestracılıklarından sıyrılarak her biri başarılı birer solocu olarak kendilerini gösterdiler.
Eserdeki duygusal ve irkiltici temaları iliklerimize kadar duyumsarken, kızak çanları eşliğinde çıktığımız Dünya ile Cennet arasındaki yolculuğu başarıyla tamamladık. Bana sorarsanız, bir çocuğun gözünden yazılmış Cennet betimlemesi metni, aslında “ Cennet de, Cehennem de bu dünyadadır” mesajı veriyor.
Alman lirik soprano Marie Heeschen'in, partisinden bir önceki üçüncü bölümde sahneye süzülmesi ve spot ışığının kendisini aydınlatması şaşırtıcı oldu. Yoksa bu bir mizansen olarak mı planlanmıştı? Böyle olmadığını yaklaşık beş dakikalık süre sonunda, sopranonun yeniden artistik bir süzülüşle kulis kapısına yanaşıp sahneyi boşaltmasıyla anladık.
Final bölümünde esas görevini yapmak üzere yeniden sahneye süzülen soprano, “Das himmlische Leben” i, tam da Mahler'in istediği gibi hafif çocuksu biçimde kristal bir tonla söyledi. Sanırım soprano Heeschen, eserin özgün biçimden oda versiyonuna dönmesinden memnun olmuştur, çünkü büyük orkestranın sesiyle birlikte kendi sesini duyurmak için çok çaba harcamak zorunda kalacaktı.
Seslendirme öncesi açıklamasında şef Deliorman, eserin “dört bölümden oluştuğunu” özellikle vurgulamıştı ama bunun aynı zamanda kibarca “lutfen bölüm aralarında alkışlamayın” mesajı taşıdığını dinleyici anlamamıştı. Gene her bölüm arasında alkışlar yükseldi ve yeni bölüm seslendirmesine geçilebilmek için bunların dinmesi beklendi. Demek ki şef Deliorman'ın ne zaman alkışlanması gerektiğini dinleyiciye açık açık söylemesi gerekiyordu!
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
19 Şubat 2022, Ankara