Bilkent Konser Salonu sahnesine beklediğimden çok daha zengin vurma çalgı takımları yerleştirilmiş, orkestra ile birlikte bu takımların sığabilmesi için sahne ilk sıraya kadar uzatılarak genişletilmişti. İki marimba karşılıklı ve hemen önlerinde birer tom-tom ile darbukalar yer alıyordu. Bir vibrafon ile bir glokenspiel, birer bateri takımı hayli geniş bir alanı kaplamıştı. Şef kürsüsü, hemen önünde piyano yer alıyordu, orkestra yarımay biçiminde bu ana çekirdek etrafına açılacaktı.
Geçtiğimiz çarşamba akşamı, Bilkent Müzik Günleri'nin açılışını yansıtırken sahnenin bir ahşap paravanla bölünmüş olduğunu yazmıştım. Böylece bu bölüntünün niye yapıldığı ortaya çıkmış oluyordu. Çünkü arkasında bu zengin vurma çalgı takımları yer alıyordu ve paravanla gizlenmişlerdi.
Şef Pablo Rus Broseta yönetimindeki Bilkent Senfoni Orkestrası, 8 Şubat 2020 akşamı, iki genç vurmalı çalgı solisti Christoph Sietzen (d. 1992) ile Elman Mecid'e (d.1996), Avner Dorman'ın (d.1975) “Baharatlar, Parfümler, Zehirler” başlıklarında üç bölümden oluşan “İkili Perküsyon Konçertosu”nda eşlik etti.
Öyle zannediyorum ki, orkestrada 1993'deki kuruluşundan bu yana yer alan müzisyenlerin çoğu için duygusal bir seslendirmeydi. Çünkü Elman Mecid, ailesi Azerbaycan'dan Bilkent'e geldikten sonra Ankara'da doğmuş, 6 yaşındayken Gülnara Aziz'in piyano öğrencisi olarak müziğe başlamış, ardından babası Aydın Mecid'le vurma çalgılar çalışarak liseyi tamamlamış, lisans öğrenimi için gittiği Almanya'da büyük beğeni kazanarak, öğrencilik döneminde profesyonel orkestralar tarafından aranan bir müzisyen olmuş tam bir “Bilkent evladı”ydı. Son 11 yıl içinde kazandığı yarışmaların haddi hesabı yoktu. Bilkent Senfoni Orkestrası'nda esere göre ihtiyaç duyulan kimi konserlerde takviye olarak yer almaya başladığında henüz ortaokul öğrencisiydi yanlış anımsamıyorsam.
Gözümüzün önünde büyüyüp gelişen Elman'ı şimdiye kadar değişik yaşlarındaki etkinliklerinde izledim. Dört yıl önce CSO eşliğinde , Emmanuel Sejourne'nin Marimba ve Yaylı Çalgılar Konçertosunu seslendirdiğinde ne denli geliştiğini görmüştük. İstanbul Kültür Sanat Vakfı Aydın Gün Teşvik Ödülü'ne layık görülen Elman, 2016'da Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı bursunu kazandı ve Azerbaycan'ın Altın Kitap'ında yer aldı. Halen profesyonel müzik yaşamını Almanya'da sürdürüyor, Hamburg'da Hochschule für Musik und Theater'da Prof. Cornelia Monske ile master eğitimine de devam ediyor.
Elman, Luxemburglu perküsyoncu Christop Sietzen'le birlikte sahneye çıktığında, hemen anımsadım. Kendisini daha önce de BSO eşliğinde dinlemiştik. Bakın 26 Kasım 2016'da Sietzen ile ilgili ne yazmışım: “ Pire gibi bir genç adam düşünebiliyor musunuz? Hem eline, hem ayağına çabuk. Marimba, vibrafon, cencerro ve arkasında bateri takımı, oradan oraya zıplarken, kocaman, zor bir konçertoyu seslendiriyor.”
22 yaşından bu yana Viyana Müzik Akademisi'nde ders veren Sietzen'in sırtında gene aynı kırmızı gömlek vardı, demek sahne kıyafeti olarak sürekli tercihi buydu. Elman ise gri ipek bir gömlek giymişti.
Eserin ilk bölümü, yani “Baharatlar” seslendirilmeye başlandığında, “Sakın bu bestecinin adı Avner değil de Avni olmasın?” diye düşündüm. Aksak ritmlerle bezeli bir Türk halk motifi işlenmişti sanki.
Ardından işin içine vibrafonla glokenspiel'in de girdiği zarif tınılarla burnumuza “parfüm” kokuları geldi. Son bölümde ise kavgacı, taşkın bir müzikle âdeta “zehir”lendik!
Bizde “zehir gibi”, çok iyi, çok etkili insanlar için de kullanılan bir tabirdir. Sietzen ile Elman da gerçekten “zehir gibi” iki müzisyen, ilerde vurmalı çalgılar alanında daha büyük başarılara imza atacaklarına hiç kuşku yok!
AVNER DORMAN
Konser sonrası, el kitapçığını alıcı gözle incelediğimde, Avner Dorman'ın eseri hakkındaki yazısının yer aldığını gördüm, biyografisi ise yoktu. İsrail vatandaşı Dorman'ın daha Rubin müzik Akademisi'nde öğrenciyken vurmalı çalgılar için müzik yazmaya başladığını, PercaDu adlı ikiliyi oluşturan arkadaşlarının isteği üzerine yazdığı “Udacrep Akubrad” ( PercaDu Darbuka'nın tersten okunuşu!) başlıklı parçanın, dinlediğimiz konçertonun Baharatlar başlıklı ilk bölümünün temelini oluşturduğu öğrendim. Besteci parçasının büyük ölçüde Ortadoğu ve Hint dizilerine dayandığını belirterek “esinini bölgemizin müziğinden alıyor” diyor.
Dorman'ın 2016'da dinlediğimiz “Frozen in Time / Zamanda Dondurulmuş” başlıklı konçertosu da tarih öncesinden günümüze dünyanın jeolojik evreleri hayâl edilerek yazılmış, vurma çalgıların gayet etkili biçimde kullanıldığı bir eserdi.
Juliard doktoralı bestecinin diğer yapıtlarına şöyle bir göz attığımda ve bazılarını dinlediğimde, kültürel ve tarihi etkilerden yararlandığını, titiz bir işçilikle duygu aktarımından uzaklaşmadan, çağımızın müziğine renkli, çok ritmli, yer yer minimalist tekrarları kullandığı, heyecan verici bestelerle önemli katkıda bulunduğunu gördüm. Bu çabasının da başta Yahudi kökenli müzisyenler olmak üzere yeterince değerlendirildiği anlaşılıyor. Daha 2018'de “Azrieli Prize for Jewish Music – Yahudi Müziği AZrieli Ödülü” verilmiş ve ilk operası “Wahnfried”in prömiyeri Almanya'da yapılmış. Bu opera Wagner'in Bayreuth'daki villasının adını taşıyor ve eleştirel bir libretto üzerine bestelenmiş. Bu yıl ilkbaharda Dorman’ın ikinci büyük operası çocuklar için yazdığı “Die Kinder Des Sultans- Sultanların Çocukları”nın dünya prömiyeri Almanya'da Dortmund Operası'nda yapılacak.
Aynı zamanda orkestra şefliği ve eğitmenlik de yapan Dorman, izlenmeye değer bir besteci. Bakalım başka yapıtlarının da ülkemizde seslendirildiğini görebilecek miyiz?
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
9 Şubat 2020, Ankara