Uzunca bir aradan sonra CSO’nun konserlerini verdiği “CSO ADA Ankara Ziraat Bankası Ana Salon”a girince bir gülme tuttu. Niye mi? Bina açılıp ilk konser verildiğinden beri, herkes burada org olup olmayacağı hakkında bir merak içinde. O zaman sorduğumuzda Bakanlık yetkilileri ısmarlamak üzere Avrupa'daki firmalardan teklif istendiğini söylemişlerdi.
Mimarlar, org için ayrılmış yeri tanımlamışlardı. Aradan kaç yıl geçti, geçtiğimiz yıl “Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürü Ömer Faruk Belviranlı”ya “Org işi ne oldu?” diye sorduğumda “Bakanlık tarafından ısmarlandı, imalatı yapılıyor” yanıtını almıştım. Saf saf inanmıştım, orkestracıların ise böyle bir gelişmeden hiç haberleri yoktu!
4 Ekim 2024 akşamı salona girip de org için ayrılan yerde, sahne arkası balkonunun arkasında kocaman bir dijital ekran ve oynamakta olan Ziraat Bankası reklamını görünce başladım gülmeye… Bina açıldığından bu yana dört yıl geçmişti ve gülmekten başka yapabilecek başka bir şey yoktu!
Org neden en baştan düşünülmemiştir? Bu düşüncesizlik ortaya çıktığında niye hızla hareket edilip aradan geçen dört yılda tamamlanamamıştır? Yoksa org için “hristiyan işi-kilise enstrümanı” diye düşünenler mi vardır? Yoksa maliyeti fazla geldiği için ısmarlanmamış ancak soranlara oyalayıcı yanlış bilgiler mi verilmektedir?
Bilemem, ama bildiğim bir şey varsa, Ziraat Bankası sermayesi yüzde 100 kamuya ait bir banka, CSO da bir kamu kurumu. Ziraat Bankası, muazzam büyüklükte reklam paralarını yandaş gazete ve televizyon kanallarına âdeta yağdırıyor. Bakanlık bir orgun parasını kendi bütçesinden karşılayamıyorsa, “özel ve ailesel iletişim kanalları”nı çalıştırtıp kaynağı kamu bankalarından bulabilirdi. Bir telefona bakardı iş. Bakın şu tabloya, ne demek istediğimi anlarsınız.
Neyse biz gelelim CSO’nun sezon açılış konserine. Sezon açılışı “CSO’nun Ankara’ya Gelişinin ve Cumhurbaşkanlığı Adını Alışının 100. Yılı Özel Konseri” olarak tanımlanmıştı. Yani özetle ; Cumhuriyet ilan edildiğinde İstanbul'da son resmî adı Hilafet Muzıkası olan Muzıkayı Hümayûn, Atatürk tarafından yeni başkent Ankara’ya getirtilmiş, iki konser verdikten sonra yeni başkente yerleştirilmiş, Riyaseti Cumhur Musiki Heyeti oluşturulmuş, müzisyenlerin bir kısmı Cumhuriyet’in ilk açılan yeni okulu olan Musiki Muallim Mektebi’nde aynı zamanda öğretmenlik yapmışlar, günümüze kadar uzanan sürede önce Riyaseti Cumhur Filarmoni Orkestrası adı verilen topluluk daha sonra Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası adını almıştır.
Orkestranın tarihine sahip çıkması önemli. Önümüzdeki yıl da ilk kuruluşun, yani II.Mahmut döneminde Muzikayı Hümayûn’un kuruluşunun 200. Yılını bakalım nasıl kutlayacak orkestra?
YAPITLAR NASIL SEÇİLMİŞ?
Bu konserin ikinci yarısı için yapıt seçimleri , 1. Şef Cemi’i Can Deliorman’ın yaptığı konuşmayı yorumladığımızda bir tür öz-biçim ilişkisi gözetildiği anlaşılabilir.
Hasan Uçarsu’nun (d.1965) 3 dakikalık 100. Yıl Türküsü başlıklı koro ve orkestra için bestesi, adı nedeniyle programa alınmış gibi duruyor. Yapıt daha önce seslendirildi ve özgün adı “Türkiye Cumhuriyetinin 100. Yılı Türküsü”dür. Hakan Alkan’ın şiiri üzerine bestelenen yapıtı gene CSO, 2023 Cumhuriyet Bayramı konserinde seslendirmişti, o zaman koro TRT Çoksesli Korosu’ydu, bu kez Devlet Çoksesli Korosu. El programında yapıt adının altına ise “Cumhurbaşkanlığı adını alışının 100. yılına ithafen” notu düşülmüştü. İthafı yapan kimdi? Besteci olmadığını biliyoruz, herhalde özel konser nedeniyle yapıtın bu seslendirilişi için düşünülmüş bir ithaftı.
Ardından, Cumhuriyetin ikinci kuşak bestecilerinden, renkli orkestrasyonuyla hep bir adım önde giden Ferit Tüzün’ün ( 1929-1977) Çayda Çıra’sı seslendirildi. Üç bölümlük süitin sonunda şefin özel olarak kaldırıp alkışlattığı müzisyen, orkestranın üyelerce ikinci dönem de seçilmiş müdürü olan flüt sanatçısı Sibel Ayhan Bayer’di.
OSMAN ZEKİ Mİ, EKREM ZEKİ Mİ?
Son yapıt ise Ludwig van Beethoven’in ( 1870-1827), aynı zamanda Avrupa Birliği’nin resmî marşı olan, korolu 9. Senfoni’sinin final bölümüydü. Şefin anlatısına göre, bu yapıt da, 1924’te Ankara’da verilen ikinci konserde orkestranın Beethoven’in 5. Senfoni’sini seslendirmiş olmasına bir gönderme olarak seçilmişti. Şef Deliorman o konserlerden bahsederken “Şef Zeki Üngör yönetiminde” dedi. Aslında kastettiği, demek istediği İstanbul’dan itibaren topluluğun başında olan Osman Zeki Üngör’dü. Ama el kitapçığında kimin tarafından kaleme alındığı belli olmayan yazıda “Ekrem Zeki Üngör” yazıyordu. Kaleme alan veya bir yerlerden kesip yapıştıran her kim ise, baba ile oğlu karıştırmış olmalıydı.
9. Senfoni’nin solistleri Ankara Operası’ndan soprano Görkem Ezgi Yıldırım ile mezzo soprano Ezgi Karakaya, Mersin Operası’ndan tenor Bülent Bezdüz ile İstanbul Operası’ndan bariton Caner Akgün’dü. Solistler hem kendi sololarında, hem de birlikte söylediklerinde seslerini sonuna kadar kullandılar.
VE İŞTE LUGANSKY
Konsere gitmiş olanların “Eee, hani Lugansky?” diye sorduklarını duyar gibiyim. Konserin girişinde çalan Rusya Federasyonu Onur Sanatçısı Nikolai Lugansky’yi ( d. 1972) yazının sonuna bıraktım.
Bu değerli piyanist, ülkesinin yetiştirdiği önemli piyanist-bestecilerden biri olan Sergei Rahmaninov’un ( 1873-1943 ) teknik zorluklar da içeren 2. Piyano Konçertosu’nu içerdiği tüm nüansları gerektiği gibi vurgulayarak seslendirdi.
Sonunda da büyük alkışın yanı sıra, Ankara’daki Rus toplumunun âdeta yağdırdığı çiçeklerle ve bir armağan paketiyle karşılaştı.
Hoş bir jest yaparak çiçekleri, başkemancı sandalyesinde oturan Özge Özerbek’ten başlayarak rahle başlarındaki kadın sanatçılara sundu.
Lugansky, bu Ankara konserinden son derece memnun ayrılmış olmalı. Alkış, ıslık ve haykırışlar, tezahüratın her türlüsü! İki tane bis çaldı. Önce bir Chopin parçasıyla Rahmaninof’u yumuşattı, ardından gene bestecinin ünlü prelüdler dizisinden bir prelüdle enerjik biçimde sahnesini tamamladı.
Lugansky’nin tanıdığı, ününü bildiği, saygı duyduğu tek Türk piyanist İdil Biret. Hattâ, Şubat 2019’da Sochi’de düzenlenmiş bir konserde İdil’den önce Lugansky çalmıştı. CSO’da da, İdil’in önemli Türk heykeltraşı Gürdal Duyar ‘ın (1935-2004) yaptığı büstü yanında objektife poz verdi.
Demek ki durum şu: CSO’ya 60 yıl hizmet vermiş İdil Biret’in (d.1941) büstünü Lugansky ve CSO’nun yöneticileri arkadaki yönetim binasında koridorda görebiliyor ama dinleyiciler göremiyor!
Leyla Gencer’in heykeli operanın önünde, dışarda iken, İdil Biret’in büstü içerde. Ne yazık bir durum değil mi? Oysa bu binanın fuayesinde girişlerin yanında sadece İdil Biret’in değil, Suna Kan, Verda Erman, Ayşegül Sarıca gibi yitirdiğimiz ve bu orkestraya katkı yapmış müzisyenlerin de büstleri yerleştirilmeli…
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
5 Ekim 2024, Ankara