- Efendim, nasıl okursunuz?
Böyle bir soruyla karşılaşınca vereceğiniz cevap normalde şu olabilir:
- Genellikle koltukta oturarak okurum. Eğer kitap çok büyük ve ağırsa masa başında okumayı yeğlerim.
Ama günümüzde okumak fiili ne yazık ki, “yorumlamak”, “fikir yürütmek” gibi fiillerin yerini almış durumda. TV’lerde haberleri ve yorum programlarını izliyorsanız bu yanlışlığa yakından tanık oluyorsunuz demektir.
Akademisyeni, siyasetçisi, el birliğiyle program sunucusunun “Bu durumu nasıl okuyorsunuz?” sorusunu mutlulukla kabul ediyor, “Benim okumam şöyle” diye başlayarak dilimizin canına okuyorlar! Spor yorumcuları da, teknik direktörleri kabaca “oyunu iyi okuyanlar- oyunu okuyamayanlar” olarak ikiye ayırıyorlar. Herhalde, oyunun gidişatını analiz etme, anlama yerine kullanıyorlar sözcüğü…
Amerikalı bilimkurgu romancısı, çok sayıda kitabı Türkçeye de çevrili bulunan Philip K. Dick (1928-1982) bakın ne diyor: “Gerçeğin manipüle edilmesinin temel aracı kelimelerin manipüle edilmesidir. Kelimelerin anlamını kontrol edebilirseniz, onları kullanmak zorunda olan insanları da kontrol edebilirsiniz.”
***
Cılkı çıkarılan bir başka Türkçe kavram da, “gerçek”ten türetilen “gerçekleşme”…
İnternet sitelerindeki ve TV’lerdeki haberlere bakıyorsunuz, her olay “gerçekleşiyor”…
Gerçek kavramının karşıtı nedir? Hayal değil mi? Peki trafik kazasını, katliamı, cinayeti, savaşı, depremleri, yeni zamları hep hayal mi ediyoruz ki, medya bunların “gerçekleştiğini” yazıyor?
Gerçekleşmek olarak giderek yaygınlaşan, kimilerinin bir tümce içinde birkaç kez kullanmaktan kendini alıkoyamadığı bu uyduruk fiil, yapmak, olmak, meydana gelmek, vermek gibi pek çok doğru tanımlamayı, fiili hızla dilimizden kovuyor.
Ne oluyor?
Bilmem nerede gerçekleşen trafik kazasında onlarca kişi ölüyor!
Bir orkestra ne yapar? Konser verir değil mi? Günümüzde orkestralar konserlerini nedense gerçekleştiriyorlar! Oysa bu konserler hayal değil ki, gerçek olsun! Dönem başında programlanıp açıklanmış, bir izlenceye bağlı konserler!
Ey gazeteciler, metin yazarları, politikacılar, bürokratlar, kendinizi kontrol edin ve dilimizi ele geçiren yüzlerce yanlış sözcükten biri olan şu “gerçekleştirme”yi kullanmaktan vaz geçin.
***
Bir diğer yanlış kullanım da, giderek “için”i dilimizden kovmayı sürdüren “adına” tanımlaması…
Adına, bir gerçek ya da tüzel kişiyi temsil eden için kullanılır. Ama spor yorumcuları yüzünden “için” sözcüğü yerine “adına”nın kullanılması hızla yaygınlaştı, politikacılar arasında da moda oldu. Dizi film senaristlerine kadar ulaştı.
Adına ve için’in eş anlamlı olarak kullanılabileceği cümleler çok sınırlıdır. Kimse “itirazda bulunmak adına”, “ kadrosuz öğretmenleri korumak adına” , “fayanstakı kirleri temizlemek adına” türünden cümleler kurmamalıdır.
***
Sayın Cumhurbaşkanı’nın konuşmalarında ortaya çıkıp hızla yayılan “noktasında” artık hemen herkes tarafından yerli yersiz kullanılır hale geldi.
"Noktasında"nın hangi sözcükler yerine kullanıldığına bir göz atalım: Konusunda, bağlamında, hakkında, için, bahsinde, bakımından, yönünden, anlamında, alanında ve benzeri pek çok sözcük..
İki örnekcik: “Yani bu müesseseyi daha kalıcı hale getirmek, kapsamını daha da genişletme noktasındaki çalışmalarımızı sürdürüyoruz.”, “Bu soru noktasında verilmiş cevaplarımız bulunmaktadır.”
Kişinin derdini anlatma konusunda kurduğu cümleleri bazen anlamsız hale getiren bir edat bu, metin yazarları başta olmak üzere herkes dikkatli olmalı ve bu sözcüğü kullanmaktan kaçınmalı.
***
Gene süre ile süreç tanımları arasındaki karışıklık, galiba “süreç”in galibiyetiyle sonuçlanacak gibi. Süre ölçülebilen zaman anlamında kullanılır. Bu yemek ne kadar sürede pişer? Bu soruların yanıtları için ne kadar süre veriliyor? Ankara-Kızılcahamam arası otobüsle hangi sürede alınabiliyor? Süreç ise başı sonu belli, başlamış ve bitmiş, ya da tahmini olarak biteceği zamanın belli olduğu, içinde başka oluşumların da yer aldığı zaman parçasını ifade eder. Eski dilde “vetire” karşılığı bulunmuş, benimsenmiş bir sözcüktür. Ancak şimdilerde gene aynı meslek grupları, politikacılar, Tv yorumcuları ve hâtta şef ahçılar tarafından bol bol süre yerine kullanılıyor. Her iki cümleden birinde süreç sözcüğünü duyar olduk! “Noktasında”ya rakip çıkacak bu gidişle…
***
Son yirmi yıl içinde, dilimizde büyük bir eskiye dönüş oldu ve Osmanlıca sözcükler, Türkçe sözcükleri kovmaya başladı. Öyle ki, gencecik çocuklar “alakalı”, “mevzu” gibi eski kelimeleri rahatça kullanır ve bunların Türkçesini anlamaz durumda! Bazıları da hem eski, hem yeni sözcüğü bir arada kullanıyor, bunlara siyasetçiler dahil!
Birkaç örnek sıralayalım: İlgi ve alaka, mesela örneğin, kanun ve yasa…
Bir de Osmanlıca tamlama merakı yayılıyor. Büyük kentlerimizde de, Anadolu yollarında da çeşitli dinlenme yeme-içme yerlerinin adlarında daha çok görülüyor: Keyf-i Bahçe en sık rastlananı, ama hemen altında “Cafe-Restaurant” yazısının görülmesine ne demeli? Şuna Bahçe Keyfi adını koysan, köftenin lezzeti mi azalacak?
Osmanlıcaya özenen TV sunucuları ve editörler de var. Bazen gülünesi durumlar ortaya çıkıyor. Hiç unutmadığım bir tanesi büyük bir gazetenin internet sitesindeydi: “Kuran-ı Kerim Tilaveti okundu.” Oysa tilavet zaten arapçada “Kuran’ı yüksek sesle, güzel ve yöntemince okuma” anlamına geliyor!
***
Gene TV ve gazetelerde anlamı karıştırılan, bu yüzden yanlış kullanılan kimi sözcükler var. Örneğin ücret ile fiyatı sürekli karıştırıyorlar. Ücret, bir hizmet karşılığında alınan parayı, fiyat ise bir malın ederini belirtiyor. Ama halkın da bu kavramı karıştırdığını, yayımlanan sokak röportajlarında ve pazaryeri görüntülerinde, “Bu domatesin ücreti ne?” diye soranlara tanık olabiliyoruz.
***
En sık yapılan hatalardan biri de özünde olumluluk ya da olumsuzluk taşıyan sözcükleri tam tersine kullanmak. Örnek; sayesinde ve yüzünden kelimeleri… Olumsuzluk içeren yerde kullanılan yüzünden yerine sayesinde’yi kullananlara sıkça rastlıyoruz.
Bir örnek:
“Karabük Üniversitesi sayesinde, oradaki eski rektörün sayesinde ve sonrasında onun akıl hocası ve şu anda Bolu’da görev yapan İ. K. sayesinde bütün dünyaya rezil olduk.”
Bu cümledeki sayesinde sözcüklerinin yerine yüzünden sözcüğünü yerleştirdiğinizde anlam yerine oturuyor.
Benzeri bir karıştırma da sağlamak, yol açmak kavramlarında yapılıyor. Sağlamak olumluluk, yol açmak olumsuzluk anlatır ama “ Aşırı yağış köprünün yıkılmasını sağladı” türünden cümlelerle karşılaşabiliyoruz!
Metin okumadan haber veya program sunanların, takıldıkları anlarda, bahane etmek yerine "bahane göstermek", çare bulmak yerine "çare çözmek" gibi saçmalamalarını bu kulaklar duydu.
Genel anlamda dildeki bozulmayla ilgili örnekleri çoğaltmak mümkün. Ama yazıyı fazla uzatmanın da anlamı yok. En tuhaf örnekle bağlayalım:
Kabine, İngilizceden dilimize geçmiş (cabinet), bakanlar kurulu yerine kullanılan bir sözcüktü. Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemine geçildikten sonra, yapılan anayasa değişikliğinde bakanlar kurulu bulunmamasına karşın, bakan adı altında görevlendirilen sekreterlerin Cumhurbaşkanı yönetiminde bir araya gelmelerine “kabine toplantısı” denilmeye başlandı.
Ama esas sorun “kabine”nin söylenişinde… Kabine mi, yoksa "kabiiiine" mi? Kabineyi âdeta “kabîle” gibi i harfini uzatarak arapça vurguları kullanarak kimin söylediğini herhâlde biliyorsunuzdur.
Dil hatâları bulaşıcıdır, farkına varmadan yanlış sözcük ve söylenişleri tekrarlamaya başlayabilirsiniz. Nitekim bazı Tv sunucularının da değişik sözcüklerdeki “İ” harflerini yerli-yersiz uzattığını görmüyor muyuz?
Dlimiz ve kullanımı “NOKTASINDA!” aman dikkatli olalım.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
14 Temmuz 2024, Ankara