Beyazlar Ülkesinin Egemeni ressam Cemil Eren’i 29 Kasım 2016 günü sonsuzluğa uğurladık. Karşıyaka Mezarlığı’ndaki camide, yakamıza taktığımız resminin altına 1927-2016 tarihi düşülmüştü.
Sanırım bu nüfus cüzdanında yazan tarihti. Çünkü bana yıllar önce 1925 doğumlu olduğunu söylemişti. O yıllarda doğanların nüfusa kaydettirilmesi geç olabiliyordu. Yâni ya 91 yaşını bulmuş, ya da 89’da kalmıştı.
Tabutu başında heykeltraş Metin Yurdanur'la (Foto: Mahmut Turgut)
Törende başta evlatları, babalarının yolundan gitmiş ressam-heykeltraş Zeynep ve rejisör-ressam Barış Eren olmak üzere, kimi eski dostlar bir araya geldik.
Çok özel bir insandı Cemil Eren. Askeri Ortaokul öğrencisiyken, resim öğretmeni hocası Şemsettin Arel’in özendirmesiyle resme ilgi duymuş, bol bol tüfek, tank, top resmi çizmişti. Askeri Lise’de ilgisi daha da yoğunlaşmış, Harbokulu’nu bitirdiğinde ise “askerlik mesleğini yapamayacağını” anlayarak teğmen iken ordudan ayrılmıştı. Artık hayatında resim ve plastik sanatlarla ilgili çeşitli işler yer alacak, deyim yerindeyse hayatını sadece bu işleri yaparak kazanan Cumhuriyet döneminin ilk kişilerinden biri olacaktı.
Martılar Urfa Balıklı Göl
Ne işler yapmadı ki? Devlet Tiyatroları’nda dekoratör yardımcılığı, Anıtkabir inşaatında fresk çizimleri ve boyacılığı, çeşitli binalara fresk çizimleri, mozaik uygulamaları, resim, seramik.. Resmî bir resim öğrenimi görmedi ama Eşref Üren ve Turgut Zaim “hoca” bildiği isimler oldu.
Eren önce hayli koyu tonlarda soyut boya resimleriyle başlamıştı kariyerine. Desen eksiğini kapatabilmek için kendi kendine çalıştı, bir canlı model edinerek desenini güçlendirdi. Bu çabasını 70’li yaşlarına kadar da sürdürdü.
Bodrumda balıkçı tekneleri
Günün birinde işi tersine çevirmeye karar verip “Beyazların ressamı” sıfatını edinmeye doğru yola çıktı. Beyaz ve pastel renklerin egemen olduğu ilk tablosunu 1959’da mimar Dündar Elbruz’un satın almasıyla cesaretlendiğini anlatmıştı bana... Artık hem beyaz ve pastel renk ağırlıklı, hem figüratif çalışıyordu. On yıl sonra Bodrum’a gittiğinde kendi kendine “Meğer ben bir süredir Bodrum’un resmini yapıyormuşum” demişti! Sonra Torba’da tanıklık ettiği balıkçılar, martılar, balıklar, deniz yaşamı girdi tuvaline...
Ulus gazetesinde sanat yazıları yazdığı dönemde giriştiği bir polemikte, hakkında yazan kişi onu “Don Kişot” diye nitelendirmişti! Yâni elinde cılız bir mızrkkla yeldeğirmenlerine saldıran adam!
Cervantes’in kitabı tam metin olarak 1987’de yayımlandığında ilk müşterilerinden biri Cemil Eren’di. Her öyküyü okurken bir veya birkaç resim çizdi. Sonra onların bazılarını yağlı pastel çalıştığına, bir bölümünü büyük tuvallere boyadığına tanıklık ettiğimi anımsıyorum. Dönemin İspanyol Büyükelçisiyle ahbaplığı, 1991’de Ankara’da açtığı ilk Don Kişot sergisi, ardından Kültür Bakanlığı’nıca serginin Sevilla’ya Expo-92 sergisine gönderilişi, Minkus’un Don Kişot Balesi İstanbul’da sergilenirken tablolarının fuayede yer alışı peşpeşe geldi.
Ve nasıl bir rastlantı oldu biliyor musunuz? Biz Cemil Ağabey’i İspanya’da içinde Don Kişot örneklerinin de bulunduğu kişisel sergisinin açıldığı 29 Kasım 2016 günü sonsuzluğa yolcu ettik.
Yıllar yılı ailecek keyifli birlikteliklerimiz, sohbetlerimiz oldu. Bazen en etkili konuşması suskunluğu olurdu. Son yıllarda sık görüşemesek de telefonda ses verdik. Cemil Ağabey’i resim sanatımızda “kendi kendine öğrenmiş” bir azimli ressam ve içten, iyi bir dost olarak hep anımsayacağım.