İlk kez seslendirilecek eserleri dinlemeye özel özen gösteriyorum. Hele, küçüklüğünden beri izlediğim 18 yaşındaki bir bestecinin eseriyse bu , uykusuzluğu, yorgunluğu da göze alarak, dinlenebileceğim bir akşamı da feda ediyorum. Hacettepe Senfoni Orkestrası'nın 4 Aralık akşamı verdiği konsere beni yönelten dürtülerden biri bu ise, diğeri değerli keman pedagogu Muhammedjan Turdiev'in uzun bir aradan sonra orkestra yönetecek olmasıydı. Ayrıca eserleri az seslendirilmekle birlikte beğendiğim bir besteci olan Eduard Tubin'in bir eseri de yer alıyordu programda ve üstelik Türkiye'de ilk kez çalınacaktı.
Önce Kerem Tuncer'in (d.1997) “ Bir Savaştan Sonra 2015” başlıklı Yaylı Çalgılar Orkestrası için Süit'ten başlayalım. Kerem Tuncer, bu konserde orkestrayı yöneten Muhammedjan Turdiev'in keman öğrencisi olarak Bilkent Müzik Lisesi'ni yeni bitirdi. Onu yıllardır okul konserlerinde izledim, Bilkent'in merdivenleri gibi keman icracılığında da basamakları neredeyse ikişer ikişer atladığına tanıklık ettim. Ama Kerem içindeki müzik sevgisi ve yeteneğini kemancılık yanında kompozisyona da yönelerek gösterdi. Tolga Yayalar'ın öğrencisi oldu. Yılsonu konserlerinde, bu alanda da ne denli yaratıcı olduğunu gördüm. Daha geçtiğimiz mayısta “İki keman için Ysaye Suiti”ni arkadaşı Ezgi Su Apaydın'la birlikte seslendirirken dinlemiştim. Bu kez, 17 kişilik yaylı orkestranın seslendirdiği “ Bir Savaştan Sonra 2015” başlıklı daha kapsamlı bir besteyle karşımızdaydı.
İYİ Kİ HÂLA SİPARİŞLER VAR
Sipariş sistemi olmasa, günümüzde çalınacak bu denli çok klasik eser bulunmazdı. Bu eseri de Kerem'den hocası Muhammedjan Turdiev, HSO'nun bu konserinde seslendirilmek üzere istemişti. Konserden önce Kerem'le yazıştığımda, “ Kendisi yeni müziğe biraz mesafeli yaklaştığı için benden tonal yazmamı rica etti” demişti. Kerem önce Marquiez'in Kırmızı Pazartesi romanından hareketle 15 dakikalık bir senfonik şiir yazmayı düşünmüş, ama Suruç katliamı ve sonrasındaki gelişmeler nedeniyle savaş karşıtlığı üzerine, Bir Savaştan Sonra adını verdiği süiti yazmaya karar vermişti. Bu yönelimleri bile, toplumla, dünyayla ne denli ilişkili bulunduğu, programlı müziklere nasıl derinlik kazandırabildiği hakkında ipuçlarını taşıyordu.
SAVAŞ KARŞITI BARIŞCIL BİR BESTE
Üç bölümlü süitin ilk bölümünün adı biraz uzunca: “Yok olan hayatların ardından, ölemeyenler ile ruhların dansı”
İkinci bölüm, “Yıkık bir şehrin sesi” başlığını taşıyordu.
Üçüncü bölüm ise çarpıcıydı: “Leşlerin toplantısı”
Burada “Leş” nitelendirmesiyle Kerem savaşta ölenleri değil, savaşı çıkaranları kastediyordu.
Yaylı topluluk içinde gruplara verdiği roller, konunun doğası gereği taşıdığı gerilimi, çellolar ve kontrabas ile vurgulayışı, birinci kemana yazdığı parti, hiç öyle 18 yaşında, üç yıl kemanın yanında kompozisyon da çalışmış bir gencin işi gibi değildi.
Kerem'e şu notu gönderdim: “Şimdi konserden geldim, seni gönülden kutluyorum Kerem. Çok olgun, amacına uygun, tonal ama çağdaş bir eser yaratmışsın. Bravo diyorum.”
Seslendirmenin sonunda şef Turdiev de alkışlar karşısında partisyonu kaldırıp, “Bu isme dikkat edin, ilerde adını çok duyacaksınız” dedi.
Tuncer'den önce seslendirilen eser ise bir Türkiye prömiyeriydi. Estonyalı besteci Eduard Tubin'in (1905-1982) Yaylılar İçin Müzik başlıklı üç bölümlü eseri, tonal ama 20. Yüzyıl sonunu yansıtan çağdaş bir müzik yazısı örneğiydi. İkinci harbin zor koşullarından çok etkilenmiş bir besteci olan Tubin'in eserindeki temalardan biri Şostakoviç'in pek çok eserinde yer verdiği temalardan birini andırıyordu. Demek ki harbin acıları, ruhlardan benzeri biçimde yansıyordu.
BACH KONÇERTOLAR NASIL SESLENDİRİLDİ?
Konserin ilk yarısında J. S. Bach'ın iki eseri yer alıyordu. İlki 3 No'lu Brandenburg Konçertosu'ydu. Keman, Viyola ve Viyolonsellerin, sürekli basın oluşturduğu zemin üzerinde bazen birlikte, bazen karşılıklı müzik yaptıkları eserin, çok daha iyi çalınabileceğine hiç kuşkum yok.
İkinci eser ise Bach'ın keman konçertoları arasında en tanınmışı olan Re Minör Konçerto'ydu. Solist, yıllarca HSO'nun Başkemancı sandalyesinde oturmuş, nice kaliteli solosunu dinlediğimi anımsadığım Eylem Önder Başarır'dı. ADK'da öğretim üyesi olan Doç. Başarır, bir süredir yönetsel bir görev de üstlenmiş durumda. Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Müdür Yardımcılığı'nı sürdürüyor. Bir süredir çalıcılıktan uzaklaşmış olmasının sahne etkinliğine yansıdığını düşünüyorum. A3 ebadındaki notalarıyla çaldığı konçertonun hızlı tempodaki ilk bölümü hayli sorunluydu. Ağır tempodaki ikinci bölümde kısmen eski günlerini anımsattı. Hızlı son bölümde de sorunlar vardı. Temel sorun entonasyondu ve bu sorun Bach'ın her iki eserinde, orkestra için de geçerliydi.