Riski göze alıp yurtdışına açılan, kendilerini orada geliştiren, sonra da sürekli davet alarak sahneye çıkan opera solistlerimizle ne kadar kıvansak azdır. 31 Ocak cumartesi gecesi de, başarılarını İtalya merkezli olarak sürdüren soprano Pervin Çakar'ı (d.1981) Bilkent Senfoni eşliğinde dinledik. Orkestrayı, günümüzün yetkin şeflerinden, Türkiye ve Ankara'yı da iyi tanıyan Rauf Abdullayev'in (d.1937) yönetiyor olması da Pervin Çakar için olumluydu. Abdullayev opera ve liedler konusunda da deneyimli bir şef ve Ankara Opera Orkestrası'nı genel müzik yönetmeni olarak 70'li yıllarda uzun süre yönetmişti.
Konser programı tür ve dönemsel olarak iyi düzenlenmişti. İlk yarıda Pervin Çakar Richard Strauss'dan iki lied ve bestecinin Güllü Şövalye başlıklı komik operasından “Mir ist die Ehre widerfahren” aryasını söyledi. Sonra da ikinci yarıya güzel bir geçiş, Gustav Mahler'in 4. Senfonisindeki son bölümde yer alan “ Wir Geniessen die Himmlischen” şarkısıyla yapıldı. Pervin Çakar, iyice billurlaşmış sesi, gelişkin tekniğiyle bu Alman müziklerinde dinleyicinin büyük beğenisini kazandı. Şef Abdullayev'le sağladığı uyumla, girişlerde hiç sıkıntı çekmedi. Ama Abdullayev, Güllü Şövalye'den söylenilen aryanın başlangıç kısmında orkestrayı biraz daha piano tutabilirdi. Pervin Çakar gene de, kısa sürede volümünü arttırarak orkestranın üzerine çıkmayı bildi.
Bu konser Pervin Çakar'ın Bilkent sahnesine ikinci çıkışıydı. Daha önce Yiğit Aydın'ın “Saygun Emre” operasından bir bölümün ilk seslendirmesinde görev almıştı. Yiğit Aydın'ın, bugüne kadar içinden iki ayrı bölümün Işın Metin yönetiminde BSO ile seslendirildiği bu operasını ne zaman tamamlayacağı merakla bekleniyor.
Konserin ikinci yarısında BSO'nun repertuarında bulunan, daha önce iki ya da üç kez seslendirdiğini anımsadığım Gustav Mahler'in Re majör, 1. Senfoni’si vardı. Yedi korno,beş trompet, dört obua gibi hem üflemelilerde, hem yayılalarda geniş kadro gerektirmesi nedeniyle takviyeler alınmıştı. Mahler'in Jean Paul’ün Titan isimli romanından esinlenerek 1888 yılında tamamladığı 1. Senfonisi bu nedenle Titan adıyla anılır.
Şef Abdullayev, geçen sezon bu senfoniyi, yarım asır önce konservatuvarının şeflik bölümünden mezun olduğu St. Petersburg Senfoni Orkestrası ile yorumlamıştı. Daha önce hayli konser yaptığı BSO'yla da derli-toplu iyi bir seslendirme çıkarttı. Geniş orkestranın sahneye sığabilmesi için, daha önce olduğu gibi trombon ve trompetler, kontrabaslarla yer değiştirmiş, piyano ve arp de her zaman bulundukları yerin izdüşümüne alınmışlardı.
Abdullayev, soloları tertemiz üfleyen obua grup şefi Selçuk Akyol'dan başlayarak trompet grup şefi Julian Lupu, korno grup şefi Laszio Gyarmati ve vurmalılar grup şefi Aydın Mecit'i, ardından tüm olarak bu grupları kaldırıp alkışlattı, sonrasında da tüm orkestrayı... Belli ki elde edilen sonuçtan memnundu. Dinleyici de esip üfüren lodos fırtınasına, dinlediği konserden memnun biçimde çıktı.
Fotoğraflar:Şefik Kahramankaptan