Hep kafama takılmıştır. Batılılar “wind-tahta üflemeliler” ve “brass-bakır üflemeliler” dediği topluluklar, bizde yaygın kullanıldığı gibi “Nefesli” çalgı mıdır, yoksa benim yeğlediğim gibi “Üflemeli” çalgı mıdır? 15 Şubat 2017 akşamı Bilkent Oda Müziği Günlerinde dinlediğimiz iki topluluk hemen aklıma gene bu sorunsalı getiriverdi. İki topluluk da kendini “nefesli” olarak nitelendiriyordu:
Anadol Nefesli Beşlisi, flüt, obua, korno, fagot ve klarnetten, Golden Horn Brass ise iki trompet, bir korno, bir trombon ve tubadan oluşuyordu. Bu çalgılar durdukları yerde bir canlı gibi nefes mi alıyorlardı? Hayır! Peki bu çalgılar hangi “fiil” kullanılarak çalınıyordu? Üflenerek! Nasıl keman ve ailesi yay tellere sürtülerek çalınıyor ve onlara yaylı çalgılar deniliyorsa, bunlara da üflemeli çalgı denilmesi daha doğrudur ve Türkçenin kurallarına daha uygundur.
Gelelim, konsere. Cem Önertürk (flüt), Ufuk Soygürbüz (obua), Kıvanç Fındıklı (klarnet), Ozan Evruk (fagot) ve Hüseyin Uçar'dan oluşan üflemeli beşli, son yıllarda ciddi bir repertuar geliştirme çabası içinde. Hem Batı müziğinden hazır beşlileri, hem de bizim bestecilerimizin özgün beşlileriyle, orkestra eserlerinden uyarlamaları çalıyor, bunlara halk türkülerimizin yeni yorumlarını ekliyorlar. Uyumları, ses dengeleri iyi, hepsi de çalgılarında usta olduklarını birarada çalarken de gösteriyorlar. Ibert'in üç parçası, Danzi beşliden bir bölümden sonra Ligeti'nin önce piyano için yazıp sonra bizzat kendisinin beşliye uyarladığı Altı Bagatel'i zevkle dinledik.
Kıvanç Fındıklı'nın eserin içindeki soloları alıp beşliye uyarladığı Ferit Tüzün'ün Esintileri, hem düzenleme hem seslendirme anlamında başarılıydı. Aşık Veysel'den Kara Toprak düzenlemesini şehitlere, yakın zamanda yitirilen İlhan Baran ve Ufuk Soygürbüz'ün çaldığı AntalyaDOB Orkestrası'nın başkemancısı Zeynep Işık'a adadılar. Alkışlara karşı son bis parçaları da meşhur İstanbul türküsü Katibim'in içine biraz caz eklenmiş uyarlamasıydı.
Aslında programları “Orient Express / Şark Ekspresi” projelerinin kısaltılmışıydı. Paris'ten kalkan tren İstanbul'a varırken, geçtiği ülkelerin bestecilerinden birer eser seslendirilmişti.
Konserin ikinci yarısında Golden Horn Brass'ı dinledik. Bilkent kökenli kornocu Begüm Gökmen'in kurup israrla sürdürdüğü bu topluluk, kadro olarak son yıllarda istikrara kavuşmuş durumda. Beşliyi baba-oğul Bilkentli trompetçiler Julian ve Renato Lupu ile İstanbul'dan Emre Berbergil (trombon) ve Sinan Şirin (tuba) tamamlıyor. Topluluğun adında “Altın Korno” nitelendirmesi, kurucusunun kornocu olmasından kaynaklanıyor.
Penella'dan çok tanınmış “El Gato Montes”le başlayıp, Mehveş Hanım'ın “Nihavend Longa”sıyla sonlanan 11 parçalık programlarını dinlerken, grubu esas sürükleyen kişinin trompetçi Julian Lupu olduğunu gördük. Yıllardır ustalığını BSO'daki sololarıyla ve yetişrdiği öğrencilerle gösteren Lupu, toplulukta enstrümanında tam bir “cambaz” olduğunu kanıtlarken, elde ettiği tını, inanılmaz güzellikte.
Sakın sevgili Begüm Gökmen alınmasın ama bu konserden sonra grubun adına ben “Golden Trumpet Brass”ı yakıştırdım. Birinci trompetin sürüklediği program boyunca grup içinde iyi bir uyum sağlandığını, sürekli bas görevi yapan tubanın ritmi iyi götürdüğünü gördük. Trombon bazı parçalarda entonasyonunu iyi ayarlayamadı.
Nihavend Longa'da Lupu inanılmaz bir sürate ulaştı. “Size ne bis çalalım?” sorusuna karşı “Longayı yavaş çalın” önerisi geldi ve topluluk yavaş çalma konusunda biraz zorlandı! Boşuna ip cambazının düz yolda ayağı takılır, dememişler!
Şefik Kahramankaptan
15 Şubat 2017