Aynı gece birkaç konser birden varsa, seçimi nasıl yaparsınız? Her dinleyicinin seçim ölçütü farklıdır. Kimi besteciye, kimi esere, kimi de solistlere ve şefe göre bir karar verir. Ben tercihi genellikle “yeni”den yana yapıyor, özellikle Türk bestecilerinin yeni eserlerinin seslendirilmesine tanıklık etmekten mutluluk duyuyorum.
Bu nedenle 8 Aralık 2017 Cuma akşamı, Hacettepe Senfoni Orkestrası'nın M Salonundaki konserine gittim. Can Aksel Akın'ın (d.1977) 2. Senfoni ve Frida balesi için yazdığı müzikleri, hem de CSO'nun iyi orkestracıları Menevşe-İbrahim Aydoğdu çiftinin Brahms ikili konçerto icrasını dinleyecektim.
İSTANBUL-VİYANA-ANKARA ÜÇGENİ
Önce besteciden başlamak istiyorum. Muammer Sun, Yalçın Tura gibi bestecilerimizin gençlik arkadaşı Cenan Akın'ın oğlu olarak küçük yaştan itibaren müziğin içinde olan Can, Mimar Sinan DK'nın kompozisyon bölümünden sonra öğrenimine Viyana Müzik ve Sahne Sanatları Üniversitesi'nde devam etti.
Can'ı 2004 yılında 5. Eczacıbaşı Ulusal Beste Yarışması'nda tanıdım. İpekyolu başlıklı senfonik şiiriyle dereceye girmişti. Genç bestecilere destek olmak gerekti. Üzerinde çalıştığım bale ve opera librettolarından birini besteleyebileceğini düşündüm. Mevlana'nın doğumunun 800 yılı için bir neoklasik bale projesi hazırlamıştım. Bunun müziklerini Can'a önerdim. Mevlana ve yaşamı hakkında hiç fikir sahibi olmadığını söyledi. Kendisini belge ve bilgi yönünden destekleyeceğimi ve yapabileceğini söyledim, cesaretlendirdim. Konuyla ilgili bilgiler, belgeler, müzikler gönderdim. Konuya ısındı ve çalışmaya başladı. Koreografiyi önerdiğim, uluslararası koreografımız Mehmet Balkan, konunun kendisine çok sıcak geldiğini belirterek memnuniyetle kabul etti.
Ankara'da Can'ı evimde konuk ettim, bir toplantı yaptık, uzun uzun görüştük. Sonra, işin tamamlanma sürecinin sonuna doğru Balkan, Viyana'ya gidip, bir kahve içmeye dahi fırsat bulamadan Can'la evinde görüştü. Bu arada Çağrı (Mevlana'nın Çağrısı) balesinin sahnelenme yer ve tarihi belirlenmişti. DOB'un kurallarına göre, bale sahnelendikçe, bilet satışı üzerinden besteciye ödemeler yapılacaktı.
SÜRPRİZ SONUÇ VE KIRGINLIK
Can Aksel, bizim bale için çalıştığı süreçte, başlangıçta hiç tanımadığını belirttiği konu ve tarz üzerinden, Avusturya Başbakanlığı'na önerip aldığı siparişi karşılayarak Ney, Keman, Yaylı Çalgılar Topluluğu ve Vurmalılar için “Arar” başlıklı bir beste yapmış, bu konuda da manevi desteğimizi almıştı.
Ama iş Çağrı balesine dönünce, birden bire, hazırladığı müzikleri göndermek için, ödeme konusunda çok “profesyonel” ve “duygusal!” bir tavır koydu. Ve müzikler gelmedi!
Hemen yöneldiğim bir başka Can, kafası ve eli çabuk işleyen Can Atilla, yaptığımız toplantıda ilettiğimiz libretto ve sahne notları üzerinden bale müziğini bestelemeye başladı. Mersin'de provalar devam ederken, çıkan yeni müzikleri Balkan'a gönderiyordum. Sonunda başarılı bir ilk sahnelemeyle eser ortaya çıktı ve tam yedi yıl İstanbul ve Ankara hariç, Mersin, İzmir, Antalya ve Samsun sahnelerinde sergilendi. Belki günün birinde İstanbul ve Ankara'da da sahnelenir!
Can Aksel Akın böylece bir bale bestecisi olarak yedi yıl dört kentte afişlerde yer alma ve DOB'un yapacağı ödemeleri tahsil etme fırsatını kaçırmıştı. Benim ve Mehmet Balkan'ın kendisine kırgınlığımız bu yüzdendi. Ama bu kırgınlık, daha sonra Türkiye'ye dönen ve bir süredir Ankara Devlet Konservatuvarı'nda öğretim görevliliği yapan bestecinin yeni eserlerini dinleyip değerlendirmeme engel değildi. Bu oyküyü bir tür “Midasın Kulakları” esprisiyle anlatmış oldum.
2. SENFONİ
Konserin ikinci yarısında dinledik Can Aksel Akın'ın eserlerini. Tek bölümlük ama birbirine bağlı üç bölümden oluşan 2. Senfoni'nin Dünya'da ilk seslendirilişi yapıldı. Şef Burak Tüzün'dü, başkemancı sandalyesinde Ahmet Sağıroğulları oturuyordu. Besteci kendi kaleme aldığı notlarında, senfoniye 1940-54 yılları arasında eğitim veren Köy Enstitülü sanatçıların sanata yaklaşımının kendisine ilham verdiğini belirtiyordu. Senfoninin başlangıç ve bitiş bölümleri yer yer atonal dizisel yaklaşımlarla Anadolu esintilerinin soyutlandığı çağdaş bir yapıdaydı. Besteci, birtakım karşıtlıkları vurgulamak için piyanoyu da orkestra içinde değerlendirmişti.
Orta bölüm ise tamamen folkrlorik bir çokseslilik sözkonusuydu. Senfoni tek bölüm olarak sunulmasına karşın, giriş-orta-bitiş bölümleri tarzın, anlayışın farklılığı nedeniyle olsa gerek, birbirine eklenmiş, kesilip yapıştırılmış gibi bir algılama yaratıyordu. Besteci, senfoninin alt başlığı olarak “Köy Enstitülü sanatçılara adanmıştır” ifadesini yerleştirse, okumak için büyüteç gereken minicik harfli el broşüründeki anlatısından daha anlaşılır olacaktı.
FRİDA SUİTİ
Frida Suiti ise, Ankara MDT'nin sahnelediği, Meksikalı ressam Frida'nın yaşamından kesitlerin dans diliyle sunulduğu sahne eseri için, bestecinin sanırım sipariş üzerine yazdığı müziklerin orkestral versiyonuydu. Amacın ve programın açıkça belli olduğu bu sahne müziklerinde Akın başarılı olmuştu.
Baleyi halâ görmeye fırsat bulamadığım halde, ressamı ve yaşamını bildiğim için, müzikleri rahatlıkla örtüştürebildim. Prelüd, Vals ve Kâbus sahnelerine yazılan müziklerden oluşan Frida Süitinde besteci tekrara dayanan minimalist tekniği de kullanmıştı. Bu üç müzik, ister tek başına, ister üçü birarada, öteki orkestralarımız tarafından da programlarına alınıp çalınabilir nitelikte.
BRAHMS VE AYDOĞDU İKİLİSİ
Konserin ilk yarısında ise Brahms'ın, kısaca ikili konçerto diye bilinen Keman ve Viyolonsel için La minör Konçertosu'ydu. Bu konservatuvardan yetişmiş iki solist, kemancı Menevşe (Civelek) Aydoğdu ile çellist İbrahim Aydoğdu'nun yoğun orkestra çalışmaları arasında Brahms'ın ikili konçertosunu hazırlamış olmalarını, çalışkanlık, cesaret ve müzik sevgisi bağlamında takdirle karşılamak gerek. Bestecinin senfonik özellikleri ağır basan, eşliğinde gayet yoğun bir müzikal yapının bulunduğu eserini, nota izleyerek seslendirdiler. M Salonunun özellikle önlerde oturanlara sert gelen akustiğinin kendilerine yardımcı olmamasına karşın, başarılı bir seslendirme oldu.
HİZMET DEDİĞİN BÖYLE OLUR
Bu konser nedeniyle, bir genellemeye gitmek istiyorum. Hacettepe ADK'lı bestecilerin, HSO'nun genel müzik yönetmeni şef Burak Tüzün'ün hakkını kolay ödeyemeyeceğini düşünüyorum. Tüzün'ün hem genelde, hem de Hacettepe özelinde Türk bestecilerinin eserlerini, yaş, kıdem farkı gözetmeden seslendirmeye çalışması çok önemli bir hizmet.
Sonuçta konservatuvarlar, üniversite orkestraları birer ticarî işletme değil. Onlar yıllık programlarına Türk eserlerini, gençlerin çalışmalarını almazlarsa, bunları dinleyici nasıl tanıyacak, öğrenecek? Sadece dinleyici değil, bizzat bestecilerin kendileri için müziklerinin bilgisayar ekranından, nota kağıdından çıkıp kulağa ulaşır hale gelmesi çok önemli. Bu anlamda HSO iyi yolda ve önemli bir katkıyı yapıyor. Tabii gerektiğinde hafif müzikler de çalıyor.
Bu çerçevede Aydoğdu çiftinin Brahms seslendirmesi de, “kurumsal” bir çizgi izlenmesi, yıllar önce bir başka şef tarafından verilmiş sözün, Tüzün tarafından tutulup iki yaylıcıya bu konserin verilmesi de hoşuma giden bir davranış oldu.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
9 Aralık 2017