Eşine az rastlanır bir adanmışlık öyküsüdür bu. Bir babanın, önce yetişkin oğlunu, kısa süre sonra eşini yitirmesi karşısında, tüm emeğini, birikimini onlara adaması...
Sevgili ressam arkadaşımız, aynı zamanda büyükelçi olan Engin Türker'dir bu baba... Önce oğlu mimar, galerist ve koleksiyoner Kerem Türker'i, 2014'de âniden yakalandığı rahatsızlık sonucu yitirdi. Ardından hücrebozan nedeniyle tedavi gören sosyolog eşi Lale, bir pıhtı atmasıyla yitip gitti. Birlikte, oğulları için başlattıkları, onun adına bir Vakıf oluşturma projesini, mimar ve diğer mesleklerden dostlarının yardım ve desteğiyle tek başına tamamladı Engin Türker... Mimar Kerem Türker Vakfı'nın tanıtımını da özellikle 14 Şubat 2018 Sevgililer Günü gecesi yaptı.
Bizler için hüzünlü bir Sevgi Günü gecesi oldu ama bu hüznü değerli piyanist Rüya Taner'in yarım saatlik dinletisi ve ardından yitikler için birer kadeh kaldırdığımız sohbet dengeledi.
Başarılı bir ressam ve heykeltraş olan Engin Türker, oğlu ve eşinin birer büstünü, ayrıca oğlunun mimarlık ve sanat dalları yanında uzaya ilgisini de yansıtan büyük boy bir yağlıboya tablosunu yapmıştı.
ÇAĞSAV olarak Ankara Sanat Fuarı'nı düzenlediğimiz günlerde Londra'daki RADA galerisinin sahibi Kerem'in çağdaş sanata olan ilgisine yakından tanık olmuştum. Ayrıca babasının tüm sergilerinin danışmanlık ve küratörlüğünü yaptığını da biliyordum. Bir hafta gibi bir süre içinde kaptığı mikrop sonucu yitirilişine hepimiz inanamamış, âdeta kahrolmuştuk.
Engin Türker, insancıl ve diplomatik nezaketiyle iki büstün arasında açış konuşmasını yapmaya başladığında çoğumuzun boğazına bir şeyler düğümlendi. Engin, zarif konuşmasını ağlamadan tamamlama başarısını gösterdi.
Vakfın kuruluşunu, yönetimini, amaçlarını anlattı. Vakıf, öncelikle bir “Mimar Kerem Türker Mimarlık, Dostluk/Kent/DOğa/Çevre Kültürü ve Çağdaş Sanatlar Ödülü” oluşturacak ve ödülün sürekliliğini destekleyecekti. Ayrıca “Kadının toplumdaki rolü, Cinsiyet Ayrımcılığı, Kadın Hakları” konularında “Lale Dikmen Türker Ödülü” de oluşturulup desteklenecekti.
Vakfa, ailesi tarafından koşullu bağışlanacak İstanbul Boğazı Karadeniz çıkışındaki “Mimar Kerem Türker Evi-Müzesi” olarak kurulup kurumsallaştırılarak, kamuya açık kültür hizmeti sunumu sağlanacaktı.
Vakfın ana amacı ise şöyleydi:
“Kerem Türker'in adını ve anısını saygın, sürekli ve topluma yararlı kıyacak, mimarî, şehircilik, çevre, kültür, sanat, eğitim, bilim dallarında çağdaş uygarlık düzeylerine ulaşabilme çabalarına katkıda bulunacak nitelikte özgün projeler gerçekleştirmeki ve bu konularda sürdürülen çalışmalara, girişimlere, etkinliklere destek vererek yaşatmak; bu alanlarda gereken ilgiden mahrum kalan sorunlar üzerinde farkındalık yaratabilmek.”
Ardından Kerem'le ilgili 12 dakikalık bir film izledik. Katılımcıların çoğunun bir köşesinden anıları canlanmış olmalıydı.
Bu tanıtım etkinliğinin sanatsal konuğu Kuzey Kıbrıslı piyanist Rüya Taner'di. Kerem'le ortak özellikleri ikisinin de Kıbrıs doğumlu olmalarıydı. Rüya, Schuman/Liszt, Mendelssohn, Akdil, Debussy, Say ve Kodaly'nin eserlerinden bir seçkiyi temiz tuşesi ve duygu yansıtan icrasıyla sundu.
Alkışlar ve Engin Türker'in zarif daveti üzerine Fazıl Say'ın Kumru başlıklı baladını bis olarak yineledi.
Erimtan Müzesi Konser Salonu sahnesinde yapılan bu tanıtımın sonunda kadehleri Kerem ile Lale'nin anısına, onuruna kaldıranlar arasında kimler yoktu ki? İstemihan Talay, Hüseyin Akbulut, Ersin Onay, Uluç Gürkan, Turan Erol, Mehmet Aydıner, Şule Soysal, Necati Utkan, Nurdan Erimtan, Aydan Balamir, Baskın Oran, Hüner Tuncer ve daha nice mimar, diplomat, sanatçı...
Umuyorum, tüm bu camialar Mimar Kerem Türker Vakfı'nın bir babanın çabalarının çok ötesinde amaçlarına ulaşması için gerekli katkıyı koyacaklardır.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
15 Şubat 2018