Özel konserlerde şef ve solistin dinleyici-izleyiciyle iyi iletişim kurabilmesi, tıpkı orkestra gibi onları da yönlendirmesi ve bunu kalabalık bir yığın laf edip hatıra anlatmak yerine sadece jest ve mimiklerle yapabilmesi önemlidir. Müzik, müzisyenler ve dinleyicinin bütünleşmesini sağlar. Bu girişimlere genellikle yılbaşı konserlerinde tanıklık ederiz. Bazı şefler aksesuar da kullanır. Örneğin Johann Strauss'un tren polkasında başına demiryolcu kasketi giyip, cebinden düdüğü çıkarıp çalar! Bazı kemancı şefler, gruptan birinin kemanını alıp dinleyiciye dönerek çalmaya başlar!
Bilkent Senfoni Orkestrası'nın 18 Haziran gecesi Odeon'da şef Işın Metin yönetiminde verdiği “Film Müzikleri” başlıklı sezon kapanış konserinde de, olumlu bir iletişim örneği yaşandı. İşte bu olumlu iletişimin nasıl sağlandığını da içeren izlenimlerim:
Program bilinen çok tanınmış film müziklerinin büyük orkestra için düzenlemelerinden oluşuyordu. 3000 kişilik Odeon'da yerine göre 80, 60, 40 ve 25 TL'den fiyatlandırılan biletler bir hafta öncesinden tükenme noktasına gelmiş, dört gün önce de tamamen bitmişti.
Odeon'daki akustik sorunları aşma yönünde her geçen konser ilerleme kaydediliyor. Yıllar içinde önce çatıyı kapatan membrana ses emici kumaş giydirildi, ardından bu konuda yardımcı olacak bez flamalar sarkıtıldı. Konunun uzmanı Yalçın Tuğsavul, değişik seslendirme denemeleri yaptı. Son iki konserde Odeon'un üst bölümündeki dinleyicinin de müziği dengeli işitmesini sağlamak amacıyla orta bölmeye hoparlörler yerleştirmiş olduğunu gördük. Bu konserde ise yaylı çalgılara tek tek özel mikrofonlar yerleştirilmiş, üflemeli ve vurmalı çalgılar için harici mikrofonlar kullanılmıştı. Hiçbir zaman, yükseltilmemiş akustik tınının yerini tutmasa da, seslendirmede büyük gelişme kaydedildiği, en azından yan ve üstteki dinleyicilerin “Biz doğru dürüst duyamadık” yakınmasının ortadan kalktığı bir gerçek. Belki mikrofonlar ve yükselticiler arasında, sesin dinleyiciye aynı anda ulaşması için gerekli milisaniye ayarları üzerinde biraz daha çalışmak gerekir mi? Ona işin uzmanı karar verecektir.
Konserin ikinci yarısında, tepelerden bir kadın dinleyici tiz sesiyle “Bravo Şef!” diye haykırdı! Işın Metin de, kendini işaret ederek “Ben mi?” jestini yaptı. Olumlu iletişimin doğaçlama bir sonucuydu bu.
Işın Metin sahneye giriş çıkışlarında ağırbaşlı ama güvenli yürüyüşü, dinleyici ve orkestraya saygısını gösteren ama modern (Hakim yaka, beyaz astarlı lale kol lacivert ceket, siyah pantolon, siyah süet pabuç) giyimine jstlerini ekleyince, dinleyiciden istediği sonucu aldı. Örneğin dinleyiciye yaptığı solistin alkışlanmasında gürlüğün yükseltilmesi işaretine anında yanıt aldı, alkış forteden yüksek gürlük düzeyine dönüşüverdi. Karayip Konserleri'ni çaldırdıktan sonra büyük alkış arasında kulise yönelmişken yarıyoldan, başına işaret parmağıyla unutkanlık işareti yapıp dönerek bir “bis” çaldırması da dinlecinin gür sempati alkışlarıyla karşılandı.
Şef Metin, parça sonlarında ve konser bitiminde orkestrayı ve solocuları tek tek ya da gruplar halinde selama alıp alkışlarla onurlandırdı. Orkestra solocuları arasında film müziklerinde özellikle flüt sololarda Albena Sezer, obua sololarda Selçuk Akyol, korangle sololarda Viktoria Tokdemir, korno sololarda Laszlo Gyarmate özellikle tınısal güzellikleriyle dikkati çekti. Klarnet sololarda gene BSO'nun kendi grup şefi ve program sorumlusu Nusret İspir yerine Ankara Opera Orkestrası'ndan konuk sanatçı Gültekin Ulutaş hünerini gösterdi.
Çelestadan billur sesleri Elif Önal Çubukçu dinleyiciye ulaştırırken, grup şefi timpanist Aydın Mecid'in yanında tamamı konuk sanatçılardan, Ali Can Öztan, Hakan Yağuş, Tansu Karpınar, Berk Şenocaklar, Atalay Altınok'tan oluşan vurmalı çalgılar grubu, film müziklerinin ritmsel karakteri nedeniyle yoğun görevlerini başarıyla yaparken, kendileri de hayli zevk aldılar.
ALTIN TROMPET JULİAN LUPU
Üç eserde solist vardı. İlk yarının sonunda IV. Henry filminde kullanılan Astor Piazzola'nın “Oblivion” tangosunun M. Stefano Pietrodachi tarafından trompet ve büyük orkestra için yapılan düzenlemesinde sahneye, ülkemizdeki en iyi birkaç trompetçiden biri olan, yıllardır Bilkent emekçisi Julian Lupu çıktı.
Çalacağı eserlere ve böyle bir yaz konserine uygun ateş kırmızısı gömleğiyle kulis kapısından göründüğü andan itibaren, daha çalmadan büyük alkış aldı. Çaldıktan sonra da doğal olarak daha da büyüğünü!
Öyle “sihirli flüt” türünden zorlama betimlemelerden hiç hoşlanmasam da, içimden geldiği gibi, “altın trompet” betimlemesini hak ederek, sürdinli ve sürdinsiz icrasındaki becerisi, berrak tınısıyla konserin kahramanlarından biri oldu.
İkinci eser olarak da bu kez Frantic filminde kullanılan gene Piazzola'dan Julian Milone düzenlemesi Libertongo'yu seslendirdi. İki eser arasında kulise dudağını ıslatmaya gittiğinde, başına siyah bir küçük fötr ve boynuna siyah bir kaşkolu da ekleyiverdi. Lupu'nun sahnesi, müziksel başarısının yanında olumlu bir sunum ve iletişim örneğiydi. Buna, temsil ettiği Romanya'dan müzisyenlerin konserlerinde mutlaka hazır bulunan Büyükelçi Radu Onofrei de eşiyle birlikte tanıklık etti. Onofrei'nin görev süresi doldu, yakında Ankara'dan ayrılacak. Bakalım gelecek olan Büyükelçi Gabriel Cătălin Şopandă da aynı duyarlılıkları gösterecek mi? Bu arada babası Romen, annesi Türk genç şef Artun Hoinic de dinleyiciler arasındaydı.
Şef acaba programı yaparken Lupu'yu niye ilk yarının sonuna koymuştu? Aradan sonra baktık ki, Julian Lupu normal orkestra giysilerine dönmüş, grubunun başındaydı. Grubu zaten Krassimir Konariov dışında kendi artık yetişkin olmuş kendi öğrencilerinden oluşuyordu. Oğlu, HSO'nun birinci trompetçisi Renato Lupu, SamsunDOB trompetçisi Sezen Özden Yanç ve halen hocasıyla ileri dönem çalışmalarını sürdüren Billur Ongun. Film müziklerine parlak ruhu üflediler.
HÜZÜNLÜ SCHINDLER SOLOSU
Konserin ikinci solistli eseri John Williams'ın Schindler'in Listesi filmine yazdığı o duygusal müzikti. Soloyu oturduğu konzertmeister koltuğundan, başkemancı yardımcısı kadrosunda bulunan İrina Nikotina hakkını vererek seslendirdi.
Nikotina, yıllardır solo görevlerinde çıtasını hiç düşürmeyen, pedagog olarak da Ilgın Top gibi parlak bir genç virtüozu yetiştirmekte olan bir Bilkent emekçisi.
TROMBONDA DÜZENLEME VE İCRA SANATI
Ve son solist, orkestranın trombon grup şefi Cem Güngör'dü.
John Kander'in Chicago'sundan “All the Jazz”ı solo trombon ve orkestra için kendisi düzenlemişti. Güngör'ün düzenleme konusundaki yeteneğinine ilk kez, kendisinin de üyesi olduğu GoodFellas topluluğunun Bilkent öğrencilerinin müzikal gösterisi için GoodFellas'ın enstrüman yapısına göre hazırladığı uyarlamalarla tanık olmuştum. Cem, bu kez Chigogo'yu kendisi ve büyük orkestra için uyarlamıştı.
Sondan üçüncü eser olarak programda yer aldığı için, orkestra giysisiyle elinde sürdini sahneye geldi. Mükemmel sürdin kullanımı ve elde ettiği caz tınılarıyla icracılıktaki ustalığını da kanıtladı. Cem'in uyarlamadaki maharetini beste konusunda gösterebileceğini düşünüyorum. Bir dileğim de, genç yaşına karşın olgun bir müzisyen düzeyi sergileyen Cem'in, yetiştireceği öğrencileri de sahnede görebilmek.
BSO sezonu kapattı ama daha tatile girmedi. 21-22 Haziran'da başkemancılık sınavında Japon ve Bulgar kadın kemancılara şef Burak Tüzün yönetiminde eşlik edecekler. Tatilden sonra 24 Ağustos'ta D-Marin Festivali'nde Fazıl Say'la Nazım Hikmet Oratoryosu seslendirmesinde görev yapmak üzere yeniden biraraya gelecekler.
Fotoğraflar: Şefik Kahramankaptan