Günümüzde tango denilince akla ilk gelen isim olan Astor Piazzola (1921-1992), bir Paris ziyaretinde (1980) henüz 30 yaşında olan genç bandeneon ve akordeon çalıcısı, besteci Richard Galliano'ya (d. 1950) “Bak evlat, bilinenleri çal, tamam! Ama nasıl ben yeni tangoyu geliştirdiysem, sen de kendine özgü bir tür geliştir, New Musette yap mesela” demiş!
Eh, “usta”nın sözü dinlenmez mi? Galliano, şimdi Fransız cazı içinde kendine özgü müziği, kurduğu küçük topluluklar ve kayıtlarıyla bandeneon değil ama akordeon bestecisi ve çalıcısı olarak en özgün ve tanınmış isim. Eski Paris salon müziğinden esinli kendi bestelerini başta Tangaria Quartet olmak üzere yedili, beşli, dörtlü, üçlü olarak oluşturduğu gruplarla seslendirirken, Piazzola Usta'nın yeni tangolarını da hiç ihmal etmiyor. Galliano'nun akordeon merakı nereden geliyor derseniz, “baba mesleği”...
Galliano klasik klavyeli değil, "Bayan" denilen, özellikle Rusya'da yaygın olan düğmeli akordiyonla çalıyor. Yerel, ulusal ve evrensel türleri ustaca kaynaştırarak, klasikten caza, müzik alanına katkıda bulunmayı sürdüren Galliano, Bilkent Senfoni Orkestrası'nın 10-11 Nisan 2918 tarihli “Sevgililer Günü” konserlerinin konuk solistiydi. Yaylılar ve piyano ve arpten oluşan küçük orkestrayı, tıpkı Galliano gibi ilk kez Bilkent'e konuk olan, uluslarararası dolaşımın yeni yüzlerinden genç şef Eduardo Strausser yönetiyordu.
Galliano, kendine ait dört parça, bir Piazzola (Oblivion) ve en ünlü klasik tango Rodriguez'in La Cumparsita üzerine yaptığı düzenlemeyi programına almıştı. Kendi parçası “Claude için tango” ve “Oblivion”da bir çift sahneye çıkarak tango yaptı. Gerekli miydi? Bence değildi, çünkü dinleyicinin müziğe odaklanmış dikkati dağıldı!
Usta akordiyoncu, büyük alkışlarla karşılandı, bis dahil 40 dakikalık programını tamamladığında eşlik eden orkestra ve kendisi kadar, belki daha da çok dinleyici mutluydu. Böylece işin “Sevgililer Günü” bölümü tamamlanmış oldu.
Konserin ikinci yarısında tam kadro BSO, sahnede yerini aldı. Sonu çiftin ölümüyle biten Şekspir'in trajik aşk öyküsü Romeo-Jüliet'i konu alan çeşitli bestecilerin, özellikle opera ve bale için eserleri var. En ünlüsü Prokofyef'in balesidir. Çaykovski'nin sahne müziği olarak sipariş üzerine yazdığı eser, günümüzde daha çok orkestraların repertuarında yer almaktadır. Şef Eduardo Strausser'le BSO,
Çaykovski'nin müziğindeki romantik-dramatik ögeleri ve karanlık derinliği başarıyla yansıttı.
Son eser ise Gershwin'in müzikallerinden “Oh, Kay!” den neşeli bir bölümdü. Dinlerken, acaba bu eserin adandığı 1926'da Londra ve New York sahne yaşamının ünlülerinden İngiliz dansçı-şarkıcı Gertrude Lawrence' in rol aldığı bölümleri yansıtan film var mıdır? diye düşünmedim değil! Aslında şarkılarıyla sivrilen bu müzikalden birkaç parçayı, Bilkent şan öğrencilerinden veya mezunlarından biri hazırlamış olsaydı, Gershwin seslendirmesi daha anlamlı olurdu.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
11 Şubat 2018
İzleyin: Gertrude Lawrence "Oh! Kay!"den söylüyor:
http://www.sanattanyansimalar.com/video-detay/oh-kay-muzikalinden-gertrude-lawrence-soyluyor/44/