Kamuoyunda eski Kültür Bakanı Atilla Koç sayesinde daha henüz 80'li kilolarındayken adı “110 kiloluk balet”e çıkan Alper Kafa, sahnelediği “Ballet Talks” başlıklı oyuna çağırıp duruyordu. Oyun her Cumartesi, Bilkent Senfoni'nin konseriyle çakışıyor. İçime dert oldu, bir türlü gidemedim diye. BSO, İş Sanat'a İstanbul turnesine gidince boşa çıkan Cumartesi akşamı, Erdal Beşikçioğlu'nun işletmekte olduğu, Güneş Sokak'taki Tatbikat Sahnesi'nin yolunu tuttum. Doğrusu, sadece bir sanat yazarı değil, bir librettist olarak da Alper'in “Muasır Medeniyet Hizasında Bir Komedi”sini merak ediyordum.
Alper sahneye çıkıp, Manisa'daki çocukluğundan başlayarak Konservatuvar'a nasıl girdiğini anlatmaya başlayınca içimden bir an için “Eyvah ütüldük galiba!” diye düşündüm. Ama dakikalar ilerledikçe, o yılların pek çoğuna yakından tanıklık etmiş biri olarak içime su serpildi, oyun tamamlandığında da “Bravo Alper'e” diyerek geceye karışıverdim.
YENİ TARZ KÜÇÜK ÖLÇEKLİ TÜRK KABARESİ
“Ballet Talks” yani “Bale Konuşmaları”, tek kişilik bir gösterinin içine zaman zaman bale ve tiyatronun karıştığı, günümüz dönemi bir tür “Türk Kabaresi”... Bu nitelendirmeyi, bir zamanların geniş kadrolu ve İstanbul'u kasıp kavuran “Devekuşu Kabare”nin oyunlarını anımsayarak yapıyorum. Alper Kafa, bu monolog biçimindeki sahne sohbetinde yaptığını “performans” olarak nitelendiriyor. Bu sevmediğim ve kullanmaktan kaçınarak Türkçe olarak “etkinlik” sözcüğünü yeğlediğim kelime, oyunu nitelendirmekte bence yetersiz kalıyor. Her önüne gelenin çıkıp “performans” adı altında yaptıklarıyla kıyaslanmayacak bir tiyatro olayı söz konusu.
Oyun, özellikle de bale kavramı ve Türkiye'deki geçmişine yabancı olanlar için didaktik özellikler de taşıyor, eleştiri ve özeleştiriyi de içeriyor. Özellikle, Alper'in balet olarak bizzat yaşadığı ya da tanıklık ettiği, mim, pantomim ve dansıyla destekleyerek anlattığı anekdotlar izleyiciyi kahkahaya boğuyor.
Akış içinde bale tarihden kesitler, 14. Lui'nin dans merakı ile bale terimlerinin kaynağı da var, “baleyi halka indirebilseydik nasıl olurdu?” sorusunun gene dinleyiciyi güldüren yanıtları da!
Türkü ile bale, arabesk ile bale gibi.. Alper kafa, özellikle “Hakkı Bulut tiplemesi”nde teatral başarısını da gösteriyor. Bu arada kadının toplumsal yaşamda yer almasını “çaktırmadan teşvik” bağlamında devletin desteklediği “Şöför Nebahat”ı sinemada oynayan Sezer Sezin'in bir balerin olması, tiyatro ve sinemaya geçmiş başka bale eğitimli sanatçıların anılmasını sağlıyor. Şöför Nebahat sahnesi de tiyatro olarak sunuluyor izleyiciye...
MÜZİK DAHA UYUMLU SEÇİLMELİ
Kafa, bu yapımda doğru kişilerle çalışmış. İstanbul'un yıllanmış ışık tarasımcısı Ahmet Defne ile Ankara'nı giysi tasarımcılarından Gazal Erten yalın ve iyi seçimler yapmışlar. Oyuncular arasında AnkaraDOB'dan emekli dansçılar Semra Öcal ile Ateş Selçuk, öz-biçim ilişkisi anlamında ve 65 yaş sonrasında sahnede neler yapılabileceği bağlamında önemli katkı veriyorlar. Burcu Türkoğlu, dans öğretmenliği yapan bir balerin olarak zerafeti ve değişik türleri başarıyla sergilemesiyle dikkati çekiyor. Balet Günay Güllü, Ankara'dan katkıda bulunanlardan.. Başta Ateş Selçuk-Semra Oral ikilisinin tangosu olmak üzere dans koreografilerini Binnaz Dorkip yapmış. Bazı danslar ve tiyatro doğaçlama.
Ancak fonda verilen müzik öz-biçim ilişkisini yeterince sağlamıyor. Puccini'nin Tosca operasından bir bölümle başlıyor müzik. Verdi'nin La Traviata'sındaki dans sahnesi anlatırken, kendi özgün müziğini duymak daha iyi olmaz mıydı? Uyuyan Güzel, Fındıkkıran esprilerinde de Çaykovski'nin müziği fonda yakışmaz mıydı?
BALET SÖZCÜĞÜNÜ KİM BULDU?
Balet demişken, bu Türkçeye “galat” olarak yerleşen sözcüğün nasıl ortaya çıktığının öyküsünü de anlatıyor Alper Kafa... Konservatuvara erkek dansçı adayı bulunmakta zorluk çekilen yıllar. Ballet, balletto, bu sözcükler İngilizce ve İtalyancada bale karşılığı olarak kullanılıyor. Kadın ve erkek bale dansçılarına ise balerin deniliyor. Ama gelde bunu erkek çocuk velilerine anlat! Formülü o dönemde
Konservatuvar müdür yardımcısı Nesim Bey buluyor. Kızlar için balerin derken, erkek çocuk velilerine “Oğlunuz balet olacak” diyor, “Ne iş yapar?” diye soranlara da “Kızları tutup kaldırır sahnede” yanıtını veriyor. Böylece veliler ikna olurken, Türk bale terminolojisi, galat da olsa bir sözcük kazanmış oluyor! Çorum'un Osmancık ilçesine bağlı Başpınar köyünden bol miktarda “balet” çıkmasının öyküsü de ilginç ama bu öyküyü ayrı bir yazıda aktaracağım sizlere.
SİYASETİN SANATA OLUMSUZ ETKİSİ
Gelelim işin güncel faslına: Oyunun sonlarına doğru Alper günümüzden bir yaşanmış bir olayı aktarıyor. Olayın kahramanı da çıkıp kendini de gösteriyor. 14 yaşındaki Konservatuvar Bale Bölümü öğrencisi Aysu Begüm Baş, kısacık bir sola sahnelemesine rağmen, gerek fiziği, gerekse kazandığı yüksek teknik ve duruşuyla “ben yıldız adayıyım” diyor âdeta...
Monaco'da bir yarışmada başarılı olmuş, Stutgart'taki John Kranko Bale Okulu, bu yıldız adayına talip. St. Petersburg'daki Vaganova Bale Okulu da “tam burslu bize gel” daveti çıkarmış. Ama Almanya, geçen yaz siyasi gerginlik günlerinde Aysu Begüm Baş ve ailesine vize vermemiş! Bakalım bu yaz verecek mi? Yoksa Aysu Rusya'dan gelen teklifi mi kabul edecek? Bekleyip göreceğiz.
İşte böyle. Alper Kafa'yı hem ortaya çıkardığı iş, hem de açık yüreklilikle Metin Akpınar'dan özellikle anlatımın sıraya konulması konusunda danışmanlık aldığını söylediği için kutluyorum. Gerekli kişilere atıfta bulunmak, fikrî namus gereğidir. Biraz gülmek, biraz düşünmek, biraz öğrenmek isteyenlere gitmelerini öneriyorum.
Herhalde Ramazan'a kadar, her Cumartesi Tatbikat Sahnesi'nde...
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
11 Mart 2018