Hacettepe ile Bilkent Üniversitelerinin ve YÖK'ün kurucusu - ilk başkanı Prof. Dr. İhsan Doğramacı (1915-2010) doğum günü ve ölüm yıldönümünde Bilkent Senfoni Orkestrası'nın verdiği özel konserlerle anılır. Bu yıl bu iki konsere, Bilkent Oda Müziği Günleri'nin 22 Şubat konseri de eklendi. Öz-biçim ilişkisi bakımından çok da anlamlı oldu. Çünkü Bilkent Oda Müziği Günleri'ne seçilen gruplarda mutlaka Bilkent mezunları, öğrencileri ya da hocaları da yer alıyor. Böylece Hocabey'in Bilkent Üniversitesi'nde Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi'ni ve orkestrayı kurma idealine uygun bir ortam sağlanıyor.
22 Şubat Çarşamba gecesi iki topluluk ve iki eser dinledik. İkisi de La Majör tonda ve oda müziği dağarındaki piyanolu beşliler arasında seçkin yere sahip eserlerdi. İlk yarıda Bilkent Kentet, Dvorak'ın Op.81 yayın sıralı 2 No'lu La majör Piyanolu Beşli'sini seslendirdi. Topluluk sahneye çıktığında çok duygulandım. Beşlinin dördü yakın zamana kadar koridorlarda koşuşturduklarını gördüğümüz, şimdi ağırbaşlı birer genç olarak Müzik Lisesi'nin 11 ve 12'nci sınıfında bulunan Elif Ece Cansever ve Orkun Pala (keman), Elif Başak Genç (viyola), ve Korkmaz Can Sağlam’dı(piyano). Onları sahnede toparlayan ise oda müziği öğretmenleri, BSO üyesi Yiğit Ülgen'di.
Dört bölümden oluşan hacimli eseri seslendirmeye başlamadan önce, beşli adına Elif Başak Genç, kendilerinin yetişmesine olanak sağlayan Bilkent'e ve kurucusu Hocabey'e topluluk adına şükranlarını sundu. Gençlerin, yetişkinleri aratmayacak iyi bir seslendirme çıkartması, öğrenimlerini, ilerdeki mesleklerini ne denli ciddiye aldıklarının göstergesiydi. Belli ki iyi çalışmışlar, yeterli prova günleri ve süresi ayırmışlardı. Seslendirme sonrası çocukları olduğu kadar, görebildiğim hocaları Cevat Bağırov , Gamze Kırtıl ve Yiğit Ülgen'i de kutladım.
PORSUK ÇAYINDAN GELEN ALABALIK
İkinci yarıda karşımızda Eskişehir Ensemble vardı. Kemanda Nazlı Avcı'yı görünce gene duygulanmamak elde değildi. Bilkent'e küçük bir çocuk olarak geldiği günden itibaren izlediğim, şimdi Eskişehir BB Senfoni Orkestrası'nın başkemancı yardımcısı olan Avcı'yla birlikte topluluğu yaşıtları oluşturuyordu: Pınar Basalak (viyola), Şansu Altınok (viyolonsel) ve Orhan Mert Keser’den (kontrbas) oluşan Eskişehir Ensemble, piyanist Tayfun İlhan ile birlikteydi. Nazlı'nın yanısıra Tayfun Bilkent mezunuydu. Dokuz Eylüllü Şansu da Bilkent'te sanatta yeterlilik yapmıştı. Beşli, doğumunun 220. yılında Franz Schubert’in “Alabalık" başlıklı “La majör Piyanolu Beşli”sini seslendirdi. Oda müziği dağarının, dördüncü bölümünde alabalıkların akıntıya karşı yüzüşü betimlenen bu sevilen ve zor eseri başarıyla seslendirdiler.
Topluluk adına Nazlı Avcı seslendirme sonunda konuşurken, eliyle balkon duvarında asılı fotoğrafı göstererek yetiştikleri yuvayı kurduğu için Doğramacı'ya teşekkür ederken, ön sırada oturan ve 25 Şubat akşamı BSO'yu yönetecek olan şef Gürer Aykal, “Peki sen nereden geldin buraya?” diye sorararak bir hatırlatmada bulundu. Nazlı, bunun üzerine Bilkent'in ilk yıllarında dekan Ersin Onay ve şef Gürer Aykal'ın Anadolu turnesi sırasında gittikleri kentlerde uyguladıkları yetenek sınavını kazanarak okula geldiğini anlattı. Tüm hocalarına teşekkür ederken, Oda Müziği Günleri'nin fikir babası ve düzenleyicisi MSSF Dekanı Kağan Korad'ı da unutmadı.
EYYY DİNLEYİCİ!
Bu konser dolayisiyle, her defasında inatla hatırlatmakta olduğum bir konuyu gene gündeme getireceğim. Konserin dinleyicilerinin bir bölümü, üniversitenin değişik bölümlerinden ve aldıkları ders dolayisiyle gelen öğrencilerdi. Diğer bir bölümü, konser “Hocabey'e Saygı” başlığını taşıdığı için gene değişik bölümlerden gelen öğretim üyeleriydi. Bir kısmı girişte program bile almamıştı, alanlar da, nerede alkışlanacağı gösterilen program bölümüne bakmamış, ya da bakmış ama o alkış resminin ne anlama geldiğini anlamamışlardı.
Hadi ilk eserde, ilk bölümün sonunda alkışladınız, baktınız ki müzisyenler ayağa kalkıp selam vermiyor, birbirlerine bakıp tebessüm ediyorlar, insan anlar değil mi? Nerede o feraset? Her iki eserde de istisnasız her bölümün sonunda, aynı kişiler alkışladı. Alkışlamayan dinleyiciyi tenzih ettiğimi belirtmeliyim ki gereksiz alınganlık olmasın.
Üniversite bir eğitim kurumudur. Konser dinleyicisi de, ister öğrenci, ister öğretim üyesi, ister meraklılar olsun, kendi branşları dışındaki konularda eğitilebilirler. Bu alkış meselesini önlemenin çaresini daha önce yazmıştım, tekrarlamayayım. Ama Bilkent olsun, CSO olsun bu dinleyici eğitimini de yapmak ve hem müzisyenler, hem de ciddi dinleyici için konsantrasyon bozucu zırt-pırt alkışı önlemek için gerekeni yapmalı.
Şefik Kahramankaptan
22 Şubat 2017