Bazı müzisyenlere takılan lakaplar üzerlerine yapışıp kalır. Genellikle ya iyi yaptıkları, çaldıkları bir eser veya besteciden gelir bu lakap… Bazen de, tam tersi!
Örneğin CSO 1. keman grubunun arka sıralarında oturan bir kemancının lakabı "Paganini"dir, çünkü "şeytan" Paganini’nin olağaüstü maharet isteyen eserlerini inanılmaz güzellikte çalar. Kimi şeflere de bazı adlar takılmıştır. Örneğin bir şefin, sıklıkla aynı eserleri programına koyduğu için, bunlardan birinin adıyla, "patetik" diye anıldığını geçenlerde internette okudum!
CSO solisti, "Hârika Çocuklar Yasası"ndan son yararlanan piyanist Hüseyin Sermet’e (d.1955) bir ad takmak gerekse, herhalde "Mozart" yakışırdı. Sermet, ne denli iyi bir Mozart yorumcusu olduğunu 5 Aralık 2014 akşamı, Antonio Pirolli’nin yönettiği CSO eşliğinde, bestecinin 491 Köhel sayılı 24 numaralı Do Minör piyano konçertosunu seslendirirken bir kez daha kanıtladı. Aslında Beethoven’den Alkan’a, her seslendirdiği eserde iyi bir tını elde eden Sermet, Mozart’ın piyano konçertolarında adı "Dünyanın en iyi Mozart yorumcusu"na çıkmışlarla yarışacak ve jüri şayet kararını önceden vermemişse (!), hepsini altedecek bir yorum çıkarıyor.
Bu son konserinde, o fevkalade tınıyı elde etmesinde, tuşlarla arasındaki âdeta sihirli ilişkinin yanısıra, klavye ile pedal zamanlamasını çok iyi yapmasının önemli payı olduğunu bir kez daha gözledim.
Mozart’ın bu konçertosunun önemli özelliklerinden biri, tahta üflemeli çalgıların soloları ve renkli orkestrasyonuyla, eşliğinin senfonik özellikler taşımasıdır. Herhalde bu eserden Beethoven’in çok etkilenmesine de bu özellik yol açmıştır. Pirolli yönetimindeki orkestra ve üflemeli grupları, Hüseyin Sermet’in duyarlı, özenli yorumuna yakışır bir eşlik sergilediler.
Sermet yoğun alkışlara yanıtı, başkemancı Jülide Yalçın Dittgen’i yardımına çağırarak verdi. Kemanını bırakarak piyanonun sol başına konuçlanan başkemancı, Sermet’in gösterdiği telleri eliyle tutunca, ortaya canlı da olsa bir "düzenlenmiş piyano" çıkmış oldu.
Peki ne çaldı? Adını bilmiyorum ama bu, bir kısmı doğaçlama olan kendi bestesiydi. Paris Devlet Konservatuvarı’ndan Olivier Messian’ın öğrencisi olarak kompozisyon diploması da almış olan Sermet, sol eliyle Jülide Yalçın’ın tuttuğu tellerle bağlantılı tuş aracılığıyla, karşıtlığı sağlayan bas sesler elde ederken, sağ eliyle klasikten caza kulak okşayıcı ezgileri dinleyiciye ulaştırdı. Teşekkürler Hüseyin Sermet…
Konserin ikinci yarısında, Beethoven’in Re Majör 2. Senfonisini dinledik. İyi şef Antonio Pirolli, eseri bellekten yönetti. Pirolli’nin bu anlamda ne denli çalışkan olduğunu operada genel müzik yönetmenliği yaptığı dönemden anımsıyorum. Verdi’nin koskoca Aida operasını partitürden yönettikten sadece iki yıl sonra ezberden yönetmişti.
Pirolli, hayli iştahlı olduğunu gözlediğimiz orkestranın olumlu katkısıyla Beethoven 2. Senfonide iyi bir sonuç elde etti. Tüm üflemeli grupları başarılıydı. Yaylılarla dengeli biçimde, klasik dönemin "scherzo"lu ilk senfonik yapıtının parlak seslendirilmesinden kendilerinin de memnun kaldığı, yüzlerinden okunuyordu.
İyi bir konser gecesinde, dönüp bilgisayar başına oturduğumda, sürpriz bir haberle karşılaşıp sarsıldım. Ülkemizin ilk kültür bakanı, şair, çevirmen, akademisyen Talat Sait Halman’ı yitirmiştik. Son karşılaşmalarımızda biraz belinin bükülmüş olduğunu gözlediğim, ama yüzü ve tebessümü her zamanki gibi ışıl ışıl olan Halman, 83 yaşındaydı. Işıklar içinde yatsın. Bakalım hangi bestecimiz Halman için bir "ağıt" bestelemeye girişecek? Öncelikle yıllarını verdiği Bilkent Üniversitesi’ndeki MSSF Kompozisyon Bölümü’nü göreve davet ediyorum…