Hani “İki cambaz bir ipte oynamaz” diye bir sözümüz vardır. Teşbihte hata olmaz! 30 Mart 2018 akşamı iki Barok cambazı, bir ipte olmasa da aynı sahnede öyle bir oynadı ki, dinleyicinin alkıştan avuçları kızardı. Bu Barok cambazları, dönem eserlerinde uzmanlaşmış enerjik şef ve blok flüt virtüozu İsviçreli Maurice Steger'le (1971), Macar soprano Emöke Barath'dı (1985). Georg Frederik Handel ağırlık programda Bilkent solistleri Albena Sezer (flüt), Selçuk Akyol (obua), Ezgi Tandoğan Onat (fagot), Sergey Margulis ve Dritan Gani (kontrbas), Hayreddin Hoca (viyolonsel) İrina Nikotina (keman), esere göre sololarını sahne önünde ya da ayakta çaldılar. Doğal olarak Rustam Rahmedov çembalo görevi yapan spinettonun (küçük çembalo) başındaydı.
Bu nitelikli konseri anlatmadan önce Barok dönemle ilgili bir kaç söz söylemek lazım: Müzik tarihinin en önemli döneminin Barok olduğunu söylemek yanlış olmaz. Çünkü, kendinden sonraki dönemleri beslemiş, günümüzdeki çalgı türlerinin bir bölümünün biçimlenmesine yol açmış, ayrıca müzikle tiyatroyu kaynaştıran opera sanatının ilk tohumlarını filizlendirmiştir.
Barok müziğin İtalya'da C. Monteverdi'yle başlayıp, Almanya'da J. S. Bach'la olgunlaşmasını tamamlayıp, klasiğe yol verdiği kabul edilir. Bu aralık, 1600-1750 yılları arasını kapsar. Barok dönem, Avrupa'da soyluların yaşam biçiminin müzik ve sahne sanatlarıyla giderek zenginleştiği yıllarla örtüşür. Besteci ve çalgıcıların kullandıkları yöntemler bu dönemde değişmeye başlamış, çoksesliliğe geçiş hızlanmış, sanatsal anlamda değer taşıyan ilk operalar yazılmış, tonal yapı sistematik kazanmıştır.
Süit, ilk senfoniler olarak nitelendirilebilecek sinfonia, sonat, konçerto gibi çalgısal biçimler, insan sesi ve çalgıyı bir arada kullanan oratoryo, kantat, opera gibi türler de Barok dönemde ortaya çıkmıştır. Müzikte karşıtlıklar yer almaya başlamış, tekdüzelikten uzaklaşılmaya başlanmıştır.
Dönemin en gözde çalgıları keman, çembalo (klavsen) ve tahta (blok) flüt olmuştur. Çembalo sürekli bas göreviyle öne çıkarken, keman ve tahta flüt de ezgiselliğin cıvıltılı renklerini solo olarak dinleyicisine taşımıştır.
BSO'nun, bu geceki konserinde Barok döneme son noktayı koyan Bach yoktu ama dönemin en önemli temsilcilerinden Georg Philip Telemann'ın (1681-1767) Cırcırböceği Senfonisi ile Georg Frederik Handel'in (1685-1759) çok tanınmış iki eseri ve az seslendirilen bir kantatı vardı.
Hukukçu ve otodidakt müzisyen Telemann'ın flüt, obua, klarnet ve kontrbasın solocu olarak katıldığı bu ilginç erken dönem senfonisi, konserin açılışıydı. Esas önemli eser, Handel'in “Aşk Hezeyanları” diye çevirebileceğimiz “Delirio Amaroso” kantatıydı. Eser Handel'in İtalya'da dört yıl kalıp Scarlatti'yle arkadaşlık ettiği süre içinde yazdığı üç aşk temalı kantattan biri. Nitekim, metin yazarı da İtalyan Librettist Benedetto Pamphili'dir. Handel özellikle vokal ağırlıklı eserleriyle Barok dönemin en önemli bestecilerinin başında gelir. Almanya'da doğup yetişmiş, 42 yaşından sonra İngiliz vatandaşlığına geçmiştir. Tam 13 bölümden oluşan kantatın seslendirilmesinde iki Barok cambazı bizi kendilerine hayran bıraktı.
Emöke Barath, piyano ve arp derken, 18 yaşında ses eğitimine başlamasına karşın, bu alanda, özellikle barok dönem operaları ve şarkılarında uzmanlaşmış pırıl pırıl bir ses. Maurice Steger de, eserin belirli bölümlerinde enerjik şefliğinin yanı sıra nasıl bir tahta flüt virtüozu olduğunu kanıtladı. Sololarda başkemancı İrina Nikotina ile obuacı Selçuk Akyol, çelloda Hayreddin Hoca, spinettoda orkestranın konuk sanatçılarından Rustam Rahmedov, orkestrayla birlikte eserin kulaklarımıza tınısal bütünlük içinde ulaşmasını sağladılar.
Handel'in kırkı aşkın operası içinde en tanınmışlarından biri Jul Sezar'dır. Özgün adı “Jül Sezar Mısır”da olan bu opera, günümüzde de büyük operaevlerinin repertuarında yer almaktadır. Operadan iki soprano (Kleopatra) aryasını Emöke Barath mükemmel söyledi. Belleğimi biraz zorlayınca 2015'te gene Steger'in şefliğinde bu aryalardan ikincisi (Piangero la sorte mia) bir başka Macar soprano Tünde Szaboki'nin söylediği anımsadım.
Konser Handel'in en bilinen iki görkemli açıkhava eserinden biri olan Kraliyet Havaifişek Gösterisi diyebileceğimiz Royal Fireworks Music ile tamamlandı. Başta, yakın zamanda annesini yitirdiği için bir hafta konsere katılamayan trompet solocusu Julian Lupu olmak üzere, bakırlara çok iş düşen eserde iyi iş çıkardılar. Zaten eseri özgün olarak, ikizi sayılan Su Müziği (Water Music) ile birlikte açık havada seslendirilmek üzere sadece üflemeli ve vurmalı çalgılar için yazmış, yaylılar daha sonra konserlerde seslendirilmek üzere eklenmiştir.
Müziğin ruhundaki coşkuyu tam olarak yansıtan seslendirme, bizi olduğu kadar şef Steger'i de mutlu etti. Grupları, solocuları tek tek kutladı. Korno grubunda,Bilkent'ten yetişmiş Barkın Sönmezer'i konuk sanatçı olarak görmek pek hoşuma gitti.
Merak ettiğim bir konuyu, bu yazının sonunda sormanın tam zamanı. Bilkent Senfoni'ye niye gerçek bir “çembalo” yâni klavsen alınmaz acaba? Özellikle Havaifişe Gösterisi müziğinde, içine mikrofon yerleştirilip ses yükseltmesi yapılmasına rağmen spinettonun sesi yetmiyor! Çalanla değil, çalınan aletle ilgili bir durum. Umarım, gelecek sezona koskoca Bilkent Senfoni Orkestrası'nın gerçek bir çembalosu olur.
Şefik KAHRAMANKAPTAN
30 Mart 2018