Dünyada anısına en fazla sözlü-orkestralı eser yazılmış tarih olayı nedir sorusuna rahatlıkla 18 Mart Çanakkale Utkusu yanıtı verilebilir. Bu konuyu salt orkestra müziği olarak daha önce işleyen bestecimiz Hasan Uçarsu, bu kez orkestra, koro ve solo için “Troya'dan Çanakkale'ye” başlıklı oratoryosu ile dağara yeni bir yapıt kazandırdı. Dünya prömiyeri olarak programlanan 4-5 Ekim 2018 tarihli CSO'nun yeni sezonda dinleyici önüne çıktığı ilk konserlerden ikincisine tanıklık ettim. Uçarsu oratoryoyu CSO'nun isteği üzerine, 2018 Troya Yılı nedeniyle bestelemişti ama ortaya çıkan Troya'dan çok yeni bir Çanakkale Destanı müziği olmuştu. Sözde Troya da vardı ama özdeki vurgu 18 Mart Çanakkale Zaferi ve onun kahramanlarıydı.
Yapıtın bestelenmesi sonlara yaklaştığında Uçarsu'ya sorduğumda müziğini şöyle özetlemişti:
“Gövde metni Çanakkale Manzumesine yerleşmekle birlikte Homeros’un İlyada Destanı aracılığıyla çoğunlukla isimsel açıdan geçmişe göndermeler yapan çağlararası, kültürlerarası, metinlerarası özel bir bakışa, özel bir yoruma dayanan, zamansal farklılıklara rağmen ortak özellikleri vurgulayan köprüsel bir metin okumasına dayanan bir müziktir”
YAPITIN İSKELETİ
Uçarsu'nun bu tanımlamasının metnin iskeletine nasıl yansıdığına bir bakalım:
1- Öndeyiş (Koro)
2- Ara müziği (Bağlama solo ve Orkestra)
3- Şu Boğaz harbi nedir? (Bariton solo Ve Koro)
4- Eski Dünya, Yeni Dünya (Koro)
5- Ah o yirminci asır yok mu? (Soprano solo)
6- Öteden sâikalar parçalıyor âfakı (Koro)
7- Gece (Çanakkale Türküsü -Bağlama, Bariton solo ve sahne dışı trompet)
8- Ne çelik tabyalar ister (Koro ve Soprano solo)
9- Şüheda Gövdesi (Soprano ve Bariton düet )
10- Sondeyiş (Bariton ve Soprano sololar ve Koro)
Uçarsu'nun kurgusu içinde coğrafyadan insana yürüyen, işi Troya'dan Çanakkale utkusuna bağlayan sözcükleri de okuduğunuzda, bestecinin kurmaya çalıştığı köprü daha iyi anlaşılıyor:
Çanakkale, Troya, Vilusa,
İlyon, Truvisa, Çanakkale…
*
Agamemnon, Mikenai, Nestor, Argos, Arkadia,
Akha, Lokris, Fokris, Mirmidon, Akhilleus
*
Diomedes, Sparta, Arkadia,
Menelaos, Akhilleus, Argos, Mirmidon, Akha,
İdomeneus, Tlopolemos
*
Havranlı Seyit, Ezineli Yahya
Nezahat, Zeynep, Hatice
Hüseyin Avni
Mustafa Mustafa,
Mustafa Kemal, Mustafa Kemal...
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek
*
Memetçik Memet, Memetçik Memet….
Memet, Memet…..
Son nakarat, Nazım Hikmet'in Memleketimden İnsan Manzaraları'nın Kurtuluş Savaşı bölümünden. Mehmet Akif'ten, Nazım Hikmet'e...
BİRAZ TARİH BİLMEK GEREK
Yapıttaki öz-biçim ilişkisini tartabilmek için, biraz tarih bilmek, dinleyicinin de kitapçık metninin dikkatlice okuması gerektiği kuşkusuz. Yapıt henüz tamamlanmadan önce Hasan Uçarsu'ya Troya ve Çanakkale'ye bakış açısını sorduğumda verdiği yanıt, kafasındaki “ortak payda” nın insan olduğunu ortaya koyuyordu:
“Bu coğrafyanın, bu toprakların insanı olarak kendimi coğrafyamın, kültürümün bu gününün ve yakın geçmişimizdeki Çanakkale Savaşları’nın doğal bir parçası olarak hissederken, aynı zamanda 3.000 yıl önceki Troya’nın da hiç tereddütsüz doğrudan bir mirasçısı, bir parçası olarak da değerlendiriyorum. Hektor’da, Priamos’ta, Paris’te Anadolu insanlarından, dahası kendimden de bir parça buluyorum. Homeros’un Amazonlar olarak adlandırdığı ve günümüzde Samsun, Ordu arasında olan Terme Çayı civarında yaşadıklarını bildirdiği Troya’ya yardıma gelip savaşan Amazonlar adlı kadınların ruh hâlinin, temel davranış özelliklerinin Çanakkale Muharebelerinde savaşan Nezahat (Baysel) Onbaşı’dan, Zeynep Mido Çavuş’tan, Mücahide Hatice Hanım’dan ya da Nene Hatundan, kurtuluş savaşı kadınlarının fedakâr direniş ruhundan pek de farklı olmadığını görüyorum. Hepsi bu coğrafyanın, kısacası Anadolu’nun insanlarıdır.”
ACABA DAHA KISA OLABİLİR MİYDİ?
Uçarsu'nun müziğine gelince, güzel orkestralar renklerle, klasik ve çağdaş tekniklerin kaynaştırılarak kullanımı, savaşın dehşetinin vurmalı ve bakır üflemelerin volümlü cümleleriyle anlatımı, lirik ve dramatik yaklaşımları dikkat çekici.
Koro ve solistler için handikap, Mehmet Akif'in “manzume”sinin birebir kullanıldığı bölümlerde ortaya çıkıyor. Besteci bu güçlüğü de, cümleleri yer yer bölerek, tekrarlarla aşmaya çalışmış. Ama prozodi bazen azizlik yapabiliyor. Tıpkı koronun “îman” sözcüğünü “imân” olarak telaffuz etmesi gibi.
Aslında besteci, 90 dakika süren yapıtı, özellikle Mehmet Akif Manzumesi'nden yaptığı ve öncelikle koroya yüklediği birebir alıntıları azaltarak daha kısa, etkili ve anlaşılır hale getirebilirdi. Ama belli ki, kısaltmaya kıyamamış. Ne de olsa Adnan Saygun'un öğrencisi...
YETKİN SOLİSTLER RUHU YANSITTILAR...
Eserdeki solo partileri soprano ve bariton için yazmıştı Uçarsu. Seçilen solistler, son yıllarda opera sahnelerinin yükselen yıldızı soprano Görkem Ezgi Yıldırım ile yıllardır adını bildiğim ama hiç canlı dinleme fırsatı yakalayamadığım bariton Melih Tepretmez idi. İkisi de, yapıtın ruhuna uygun, yüksek niteliklerini ortaya koyan seslendirme gerçekleştirdiler. Tepretmez'in ses rengini bu yapıtta basbariton olarak algıladım, ki yapıtın ruhuna bu ton iyi yakışmıştı.
Görkem Ezgi Yıldırım, ikinci bölümün başındaki “Ah, o yirminci asır yok mu?” bölümündeki;
Maske yırtılmasa hâlâ bize afetti o yüz
Medeniyyet denilen kahpe hakikat yüzsüz
dizesiyle tamamlanan solosunda mükemmeldi. Dramatik ve lirik ögeleri içeren bu bölüm, pekâla şan resitallerinde piyano eşliğiyle söylenebilir nitelikte. Besteci yapıtın piyano redüksiyonunu da yaptığı için, kısa bir çalışmayla bunu bir solo şarkı olarak düzenleyebilir.
BAĞLAMAYA YAZAN, GİTARA DA YAZAR...
Yapıtın çalgısal solisti ise bağlama idi. İyi bir seçimle bu görev Erdem Şimşek'e verilmişti. Aileden bağlamacı olan, ODTÜ jeoloji mühendisliği öğrenciliğinde THBT bünyesinde çalışmalarını geliştirerek sürdüren, etnomüzikoloji ve çalgı geliştirme çalışmaları yapan Şimşek, bestecinin divan sazı ve bağlama için yazdığı partileri mükemmel seslendirdi. Özellikle Öndeyiş'ten (prolog) hemen sonraki Ara Müziği'nde divan sazının solosu mükemmeldi.
Konser öncesi kantinde Uçarsu'yla sohbet ederken söz gitar konçertolarına gelmiş, “Nedense pek gitarla ilgilenemedik” demişti. Ara müziğindeki soloyu ve bağlamanın katıldığı öteki bölümlerdeki yaklaşımı duyduktan sonra, içimden “ Hârika bir gitar konçertosu yazarsın Hasan, yeter ki 15-20 dakikadan uzun olmasın” diye geçirdim. Buradan siparişi vermiş olayım!
TROYA YILI BİTER, ÇANAKKALE BİTMEZ...
Yapıtın seslendirilmesinde iki kısa soloyu besteci, viyola ve trompete yüklemişti. Artemis Sis Balkız, viyola sololarda bestecinin amaçladığı koyu duygusallığı iyi yansıttı. Cem Sevgi de trompetini silahların sustuğu bir “Gece”nin yansıtıldığı bölümde kulisten üfledi. Bir Anzak askerinin trompetiyle 1912 tarihli “Un Peu d'Amour” şarkısını nasıl çaldığını yansıttı.
Rengim Gökmen, özellikle şefliğinin gelişim ve olgunluk dönemlerinde büyük eserleri seslendirmeye, Türk bestecilerinin yeni yapıtlarının ilkseslendirmelerine önem vermiş bir şeftir. Uçarsu'nun oratoryosunu da ne denli iyi içselleştirmiş olduğunu gördük. Burak Onur Erdem de Devlet Çoksesli Korosu'nu iyi hazırlamıştı.
Bu tür anma-kutlama amaçlı eserler sıklıkla seslendirilmezler. Uçarsu'nun Troya'dan Çanakkale'ye Oratoryosu, bu sezon İzmir ve Bursa Devlet Senfoni Orkestraları'nın da programında bulunuyor. Bir besteci için en büyük ödül, eserinin seslendirilmesi ve kendisinin de buna tanıklık etmesidir. Uçarsu'yu yaptığı yoğun çalışma, harcadığı büyük emekten ötürü kutluyorum.
Şimdi sırada AnkaraDOB'un Troya Yılı için hazırladığı Bujor Hoinic'in bestelediği Troya Efsanesi başlıklı sahne gösterisi var. Kasım ayında içinde balenin de yer aldığı bu gösterinin ilk sahnelenmesini merakla bekliyoruz şimdi.
31 Aralık 2018 gecesi saat 24.00'de Troya Yılı bitecek ama Çanakkale bitmez. 18 Mart 2019, Çanakkale Utkusu'nun 104. yıldönümü... Çanakkale'yi konu alan, hayâl eden, esinlenen irili ufaklı yapıtları dinlemeye devam edeceğiz... Yazımızı, Uçarsu'nun eserinin içine yerleştirdiği Homeros'un İlyada Destanı'ndan bir tümceyle bitirelim:
“Şu dünyada soluk alan, yürüyen yaratıklar arasında, insandan daha acınacak bir yaratık yok!”
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
6 Nisan 2018