Niyet Cumhuriyetimizin 97. yılıydı, kısmet 100. yıla oldu.
Dört gözle beklediğimiz Özkan Manav'ın (d.1967) Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın şefi Cemi'i Can Deliorman aracılığıyla sipariş ettiği orkestra yapıtının ilk seslendirmesine nihayet 17 Mart 2023 akşamı Ana Salon'da tanıklık ettik.
Besteci, yapıtını “92 Müzisyen İçin Senfonik Bölüm” başlığı altında, içinde birbirine bağlı dört kısımdan oluşan bir bütün halinde yazmıştı. Sahnede ise 87 müzisyen vardı. Çello grubu 12 yerine 7 müzisyenden oluşuyordu, ama gene de CSO'yu yeni salonun açılışından bu yana en kalabalık haliyle sahnede gördük.
Genel algı olarak insana “İşte Çağdaş Türk müziği” dedirten yapıtın bütüncül etkileyiciliğinde, dinleyiciyi hemen yakalayan giriş bölümü vurucu güzelliğe sahip. İki arpin, ud ve tambura yakın tınılarla, yaylıların tel çekmeleriyle gelişen bu bölümde, üflemelilerin de farklı tını ve çığlıklarının eklenmesiyle , sanki işgal günlerinde İstanbul ve Anadolu'da her kafadan çıkan farklı sesleri duyar gibi oluyorsunuz. Giriş bölümü yaylıların bir pitzikatolar (tel çekme) şenliği sanki...Yapıtta bazı çalgıların kendilerinden klasik düzen içinde beklenmeyen sesleri verdiğine tanıklık etmek dinleyici için eğitici olmalı.
İkinci bölümde viyolanın içten uşşak makamındaki solosundan sonra, birbirini izleyen altı alıntıyla sanki İstanbul ve Anadolu'nun ses birikiminin renkli bir peysajı sunuluyor. Özkan Manav'ın bestecilikteki en önemli özelliklerinden biri, hiçbir alıntıyı kör parmağım gözüne yapmaması, onları seçtiği yazı tarzı ve enstrümanlarla yeni bir tınısal örgü ve yorumla sunabilmesidir. Bu özellikle buradaki alıntılarda da karşımıza çıkıyor. Buradaki alıntıları besteci kendisi şöyle aktarıyor:
“Nakarat ezgileriyle beliren Erzincan (“Derdim Çoktur Hangisine Yanayım”) ve Çukurova (“Adana’nın Yolları Taşlık”) türküleri, bir govendden (Hakkâri düğün havasından) kesit, Bitlis-Sason’dan bir Ermeni halk şarkısının (“Ay Nare Nare”) son aranağmesi ve bir Sefarad şarkısı (“Avram Avinu”) üflemeli çalgılarla sunulurken, sonuncu alıntı olan Neyzen Yusuf Paşa’nın Itrî’nin Segâh Mevlevi Âyini’nin açılışında yer alan Segâh Peşrev’inin ilk 7 ölçüsü viyolonseller, viyola ve ikinci kemanlardan işitilir.”
Yapıtın etkileyiciliğinde, vurmalı çalgıların ustaca kullanımıyla orkestradaki renkleri keskinleştirip bütünleştirmesinin önemli payı var. Timpani, kasa, zil gibi her yapıtta rastlananlara ek olarak Manav, kütük davulu (log drum), okyanus davulu, yağmur değnekleri gibi enstrümanlarla olağanüstü renkler elde edilmesini sağlıyor.
CSO şefi Deliorman'ın önünde hayli büyük bir partitür bulunuyordu. A3, belki de A4 ebadında bilgisayar çıktısıydı. Bunun nedenini, genelde bir sayfada dört-beş dizekle yer alan müzikal anlatımın, Manav'ın yazısında 24 dizeke kadar çıkmasına bağladım.
Çağcıl teknikler, makam yorumları, halk müziği alıntıları ve tekillikten bütüncüllüğe gidişle, sanki işgal günlerinden Atatürk'ün Anadolu'ya gidişi, toplumun değişik kesimlerini ulusun kurtuluşu için bir araya getirişi ve Cumhuriyetin doğuşuyla toplumun yüzünü gelişmeye dönüşü, ortak ideallerde buluşması, tinsel bir rahatlığa, huzura varış anlatılmış oluyor.
( Besteciyle 2020 sonbaharında yapıp yayımladığım ve bugüne kadar 15 bin 575 defa okunmuş söyleşinin linki: https://www.sanattanyansimalar.com/ozkan-manav-son-yapiti-cogul-u-anlatiyor/5663/ )
Deliorman ve orkestranın büyük dikkat ve emekle yapıtı seslendirmeye hazırladığı anlaşılıyordu. Dinleyici de âdeta moda deyimle büyülenmiş gibi dinledi ve bir vurma çalgıyla verilen küçücük este alkış girişiminde bulundu. Umarım kayıt zedelenmemiştir.
Yapıt, son derece tatmin edici ve çağdaş Türk müziğini tüm dünya sahnelerinde temsil edici nitelikte. Umarım Avrupa ve Amerika'daki orkestraların da ilgisini çekmesi için gerekli girişimlerde bulunulur.
Besteci Özkan Manav'ı, yapıtı hazırlayıp orkestrayı yöneten şef Cemi'i Can Deliorman'ı ve CSO'nun tüm üyelerini içtenlikle kutluyorum.
GELİBOLU'NUN HAYALETLERİ
Konserin, Çanakkale Zaferi'nin 108. yılına denk gelmesi, bu konuda yazılmış bir yapıta da yer verilmesini gerekli kılıyordu. Şef Deliorman, bu alanda Turgut Pöğün'ün (d.1977) “Gelibolu'nun Hayaletleri” başlıklı anlatıcı ve orkestra için tek bölümünü seçmişti.
Yapıtın öyküsü ilginçtir. “Bizim Evlatlarımız-Çanakkale” başlıklı bir proje için yedi bestecinin yapıtları bir bütünlük içinde ele alınmış ve 2015 yılında İstanbul CRR ve Ankara Bilkent'te seslendirilmişti. Turgut Pöğün'ün “Gelibolu'nun Hayaletleri” de bu projenin parçalarından biriydi.
Besteci, Çanakkale’de savaşmış Anzak ve Osmanlı askerlerinin mektup, günlük, anı ve röportajları üzerine yaptığı araştırmalardan seçtiği 17 askerin yazılı veya sözlü olarak kullandığı cümlelerden bir metin oluşturmuştu. Müziği ise nefret, cesaret, tükenmişlik, mutluluk, keder, suçluluk ve sevgi gibi duygu durumlarını ele alıyordu. Ortaya son derece dramatik bir anlatıcı metni ve müzik çıkaran Pöğün, özellikle kullandığı malzemeyi askerlerin ulusal kimliklerinden soyutlamaya özen göstermiş, böylece salt insanın “savaş”ta nasıl farklı tepkiler vererek yoğunlaştığını ve sonunda duygusal bir çöküşle karşılaştığını ortaya koymak istemiş.
Anlatıcı tiyatro oyuncusu Sinan Pekinton (d.1960), yapıttaki dramatik özü mükemmel yansıttı. Ancak ağız mikrofonu ve yükseltici ayarsızdı, dramatik dozun arttığı repliklerde ses patladı ve tam olarak anlaşılamadı. İşin içine ses yükseltme girince mutlaka bir sorun çıkıyor!
Müzik, her duygu için yalın ve vurucuydu. Bestecinin saksafon kuartet ve solo piyano için önceki yıllarda yazdığı müziklerden taşıdığı alıntılar duygu aktarımına yakışmıştı.
Sanki Gelibolu'nun Hayaletleri, o 17 asker, gelmiş sessizce balkonlardaki boş yerlere ilişmiş, geriye dönüp yaşamlarına bakıyor gibiydiler...
Turgut Pöğün, aslında beste yapmayı ve akademik etkinliğini neredeyse altı yıldır bırakmış, Ankara'dan sonra gittiği İstanbul'u da terk ederek Urla'ya yerleşmiş, sanat galericiliğiyle uğraşmaya başlamıştı.
Umarım bu seslendirmede ve sahneye çağrıldığında dinleyiciden aldığı bol alkış, Pöğün'ü yeniden müzik yazmaya yönlendirir. Çünkü iyi bir besteci olduğunu biliyoruz.
KAYIP SESLERİN İZİNDE
Konserin ikinci yarısında Emre Aracı'nın (d.1968) senfoni olarak nitelendirdiği “Kayıp Seslerin İzinde” başlıklı beş bölümlük orkestra yapıtı dinledik. Aracı daha çok Osmanlı dönemindeki Batı tarzı müzik çalışmalarına yönelik araştırma, kitap ve seslendirmeleriyle tanıdığımız, müzikolojik yönü ağır basan bir bestecidir. İstanbul'da iyi bir dinleyici olarak başladığı müzik yaşamını, İngiltere'de viyolacı, şef ve besteci olarak sürdürmüş, akademik olarak Edinburgh Üniversitesi'nden doktora derecesiyle taçlandırmıştır. 1987'den bu yana İngiltere'de yaşayan Aracı, çalışmalarını Kent bölgesinde, Çarmıklı Ailesi ve Nurol Holding desteğiyle sürdürüyor.
Aracı'nın nostaljik bir kişiliği vardır. Yapıtla aynı başlığı taşıyan aylık yazılarında Britanya ve Avrupa'daki değişik kentlerde yaptığı tarihsel ve müzikolojik araştırma sonuçlarını yansıtmıştır. Osmanlı ve İstanbul'un Avrupa ile müziksel bağlarının ayrıntılarını ortaya koymuştur. Bu yapıtını da, “hislerin yazı yerine notalarla ifadesi” olarak nitelendiriyor. Yaşamı boyunca not ettiklerinin ve duygularının bir dışavurumu yani...
Biraz uzun, yaklaşık 50 dakikalık müzikte, tekrarların çokluğu da dikkati çekiyor. Sanki eski İskoç kalelerinden, Orta Avrupa ovalarına, şövalyelerin at koşturduğu düzlüklere, Slav toplulukların eğlencelerine uzanan, bazı bölümleri film müziği karakterini de yansıtan bu müzikal çalışma, Türkiye'de ilk kez seslendirildi. Daha önce Adam Klemens yönetiminde Prag Filarmoni tarafından kayda alınmış ve Kalan Müzik etiketiyle albümleştirilmişti. Besteci eserinin birinci bölümünü Ukrayna'da Lviv ve Odesa kentlerinde kendi yönetiminde seslendirmişti.
El programındaki alkış yerinin işaretlenmesine karşın, yapıt dinleyici tarafından her bölüm arasında alkışlandı. Emre Aracı da yapıt sonunda davet edildiği sahneden bu alkışlara her zamanki İstanbul Beyefendisi-İngiliz Centilmeni karışımı saygılı selamıyla karşılık verdi.
Bu konsere tanıklık etmek, besteci dostlarımla yeniden karşılaşıp hasret gidermek de müzik kadar güzeldi. Onlardan nice yeni, iz bırakacak işler bekliyoruz.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
18 Mart 2023, Ankara
Fotoğraflar: Gülcan Acar