Kadim dost Ahmet Say arayıp “Kadir Karkın telefonunu istiyor, verebilir miyim?” diye sorduğunda yanıtım “Tabii” olmuştu. Prof. Kadir Karkın (d. 1944), adını hep Anadolu'nun bir köşesinden yankılanarak duyduğum, bildiğim bir müzik eğitimcisiydi. Şimdi Adıyaman Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nin dekanıydı. Arayıp da büyük bir tevazu içinde sevecen sesiyle “Malatya'da bir toplantımız olacak, sizi de aramızda görmek istiyoruz” deyince reddetmek olanaksızdı...
Ahmet Say'la birlikte 15 Ağustos gecesi Malatya'ya uçmak üzere Esenboğa'da, Gazililerin “piri”, hocaların hocası Prof. Dr. Ali Uçan ve Ankara Devlet Konservatuvarı hocalarından iyi viyolacı Doç. Bediz Kınıklı'yla buluştuk.
Biz niye Malatya'ya uçuyorduk? Program neydi? Bilinen, Kadir Karkın'ın 50. Eğitimcilik ve Sanat Yılı nedeniyle bir toplantı düzenlendiği ve üç saat kadar süreceğiydi! Bediz yanında viyola kutusunu taşıdığına göre bu toplantıda çalacaklar arasında olmalıydı.
Ertesi gün İnönü Üniversitesi GSF içinde, tablolar, seramikler arasından yürüyüp konser salonuna yönelirken, bu üniversite için unutulmaz katkılar yapan, belki de bu nedenle “halledilip” yıllarca hapiste çürütülen yurtsever insan Prof. Fatih Hilmioğlu'nu anmamak olanaksızdı.
“Prof. Kadir Karkın'ın 50. Sanat Yılı Saygı Buluşması” başlığı taşıyan bir A4'e sığdırılmış izlenceyi İnönü Üniversitesi GSF Dekan Yardımcısı Bülent Yılmaz, kısacık ama sıcak bir konuşmayla açtı. Prof. Kadir Karkın'ın özgeçmişini görüntüler eşliğinde sunuculuk görevini üstlenen Bolu İzzet Baysal Üniversitesi'nden Doç. Dr. Dolunay Akgül Barış'ın anlatısıyla izlerken, etrafında oluşan sevgi hâlesinin boşuna olmadığı anlaşılıyordu.
İlk konuşmacı, her zamanki ciddiyetiyle bir konferans metni hazırlamış olan Prof. Dr. Ali Uçan'ın “Türkiye'nin 7 coğrafi bölgesinde de çalıştı” saptaması, Atatürk'ün kurtuluş savaşındaki “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır” nitelendirmesini anımsatıyordu. Şöyle bir kontrol edince, Düziçi, İstanbul, Sinop, Bolu, Sivas, İzmir, Malatya ve Adıyaman'la 7 bölgenin tamamlandığını gördüm. Karkın, kimileri gibi üç büyük kentten birine demir atmamış, nerede görev verilirse yurtsever bir eğitimci ve yönetici olarak kabul edip gitmiş ve ülkeye yeni bölümler, fakülteler kazandırmıştı.
Ahmet Say, ardından Prof. Dr. Halil Çivi'nin konuşmaları Karkın analizinde boş kalan yerleri tamamlıyordu. Prof. Dr. Halil Çivi, iktisatçı olmasına karşın tıpkı Karkın gibi herkesin kaçmak için bahane aradığı Anadolu üniversitelerinde kurduğu fakülte ve adil yönetim anlayışıyla iz bırakmış “sağlam” bir insandı. Önce akademik, sonra şair yanını konuşturdu.
Halen İzmir ve Kıbrıs'ta eğitimciliği sürdüren, daha çok Ege bölgesinde çeşitli müzik eğitim kurumlarının kuruculuğunda bulunmuş Ecole Normale mezunu Prof. Memduh Özdemir, taa Düziçi'ndeki çocukluk yıllarından sınıf arkadaşı gönül insanı Nurullah Ece ve Sinop'tan öğrencisi Neşe Özkoç'un konuşmalarının arasına birer dinleti serpiştirilmişti. Bu dinletilerde de, icracıların daha çok Kadir Karkın'ın eğitim amaçlı bestelerinin seslendirilmesine yer verilmişti.
Neler mi dinledik? Önce Karkın bestelerini sıralayalım: Beri Bak ( Seçkin Sardaş
Çelik-Ses, Saadet Kösreli-Piyano), Duyum, Üç Ayak ( Ersan Çiftçi-Keman, Saadet Kösreli-Piyano), Gökteki Yürek ( Bige Bediz Kınıklı-Viyola, Barış Topbaş-Piyano), Kar Suyu ( Yaylılar Topluluğu)
Malatya Anadolu Lisesi öğretmenlerinden Goncagül Doğan Başkak, Özgür Sakalıuzun'un bağlaması eşliğinde okuduğu Acem Kızı'ndan sonra, sıcacık bir Malatya türküsüyle gönüllerimizi kazandı.
Yrd. Doç. Dr. Sadık Yöndem'in önderliğindeki Dört Gitar topluluğu'ndan da Birer Bach ve Gray düzenlemesiyle tümüyle “yerli” izlenceye biraz da “Batı tuzu” katılmış oldu. Topluluğun diğer üyeleri Nurettin Kaya( Gebze Koç Ortaokulu Müzik öğretmeni), Yrd. Doç.Dr. Serkan Çakır (İnönü Üniversitesi GSF Gitar öğretmeni) , Serdar Çelik ( Mersin Nevit Kodallı Güzel Sanatlar Lisesi Gitar öğretmeni) idi.
Gelen mesajlar, salondakilerin konuşmaları, hemen tüm küçüklerinin sözlerini “ellerinden öperim” diye bitirmesi, yaşıtlarının kocaman kucaklamaları bu “saygı” toplantısının Anadolu geleneğiyle yoğrulmuş içtenliğini gösteriyordu. Kadir Karkın'ın “Benim için bunlar önemli” diye eliyle toparlayarak gösterdiği, şimdi yurdun değişik köşelerinde müzik eğitimciliği yapan öğrencileri, hocaları için kalkıp gelmişlerdi. Karkın'ın onlara verdiği değerin bir göstergesi de Yaylılar Topluluğu'nda kendi eserini yönettikten sonra, elindeki batonu orkestranın viyola grubunda çalan Doç. Dr. Serkan Ece'ye verip yönettirmesiydi. Serkan Ece'nin eline batonun yakıştığını gördük.
Kapanışta Kadir Karkın'ın içten ama ilkeli konuşması, bize Cumhuriyet kazanımlarından ilk yok edilenlerden biri olan Köy Enstitüleri'ni anımsattı. Karkın, Köy Enstitüsü'nden döndürülen Düziçi Öğretmen Okulu'ndan mezundu. 20 yaşında büyük sorumluluk yüklenip köy öğretmenliğine başlamıştı. “Biz Düziçi'nde öğrenciyken daha Köy Enstitüsü kokusu geçmemişti. Müzik odasında piyanolar, kemanlar, akordeon bile vardı. Bayrak törenleri bayram gibi olurdu. Öğretmenlerimiz bizlere kitap, kalem hediye ederdi. Kendi işimizi kendimiz görmeyi öğrenmemiz bize çok şey kazandırdı. Hep bizim yurdumuz, bizim insanımız için çalıştık” diye anlattı.
Paylaştığı bir anekdot, 1964'de köy öğretmenliği görevine başlarken, köy insanındaki “öğretmen” algısının ne olduğunu ortaya koyuyordu. Alışverişini yarım saat mesafedeki bir başka köyden yapıyor, yürüyerek gidip geliyordu. Daha ilk günlerde bir grup çocuğun o yolda kendisini görünce kaçıştığını, ama birisinin kaçamayıp yolun ortasında kaldığını görmüş ve sormuştu:
-Niye kaçıyorsunuz?
-Dayak yememek için!
-Durup dururken sizi neden döveyim?
-Öğretmen döver!
Bu olaydan sonra, önceki öğretmenin çocuklara kötü muamele ettiğini öğrenmiş, her sabah dersten önce onları toplayıp keman çalmaya, davul eşliğinde oyun oynatmaya başlamış, kısa sürede hepsinin kalbini kazanmıştı. Kulağına köylünün “Bu bizim öğretmen çingen midir, boyuna çocuklara çalıp oynatıyor” dedikleri gelmiş, hocalarından birine mektup yazıp ne yapması gerektiğini sormuş, “Aldırma, devam et!” yanıtını alınca da bulduğu yöntemi uygulamaya ve iyi sonuç almaya devam etmişti.
Köy öğretmenliğiyle başlayan mesleki geçmişinde yığınla bölüm başkan yardımcılığı, bölüm başkanlığı, dekan yardımcılığı gibi unvanlar yer alıyor. Ama içlerinde Müzik Eğitimi bölümlerinin de bulunduğu üç Güzel Sanatlar Fakültesi'nin “kurucu dekanlığı”nın bunlar arasında yeri başka. Sivas Cumhuriyet, Malatya İnönü ve halen başında bulunduğu Adıyaman Üniversitelerinin GSF 'leri bunlar...
Eğitim için hazırladığı ders kitapları, piyano, piyano eşlikli şarkı, keman, viyola albümleri, yaylı çalgılar topluluğu için albümü var. Son kitabı ise “Türküler Halkın Aynasıdır” başlığını taşıyor. Giriş bölümünde türküler ve halk oyunlarıyla ilgili kısa bilgi örnekleriyle veriliyor. Karkın, ardından her yöreden türküleri, halkın yaşam biçimini ve sorunlarını yansıtmasına göre sınıflandırarak örnekler veriyor. Örneğin sağlık, sevgi, üretim gibi alanları işleyen türküler. Çeşitli yörelerin türkülerinin öteki yörelerde de bilinip “doğru biçimde” söylenmesini amaçlayan Karkın'ın yararlı bir katkısı daha...
Esmerliği nedeniyle “kara”, “arap” gibi lakaplar takılan Kadir Karkın'ın soyadı aslında bana hiç yabancı gelmiyordu ama çıkaramıyordum. Kendisine sorunca, “24 Oğuz Boyu'ndan biridir” dedi. Böylece kafamdaki soru yanıtını bulmuş oldu. Çünkü yüzündeki Orta Asya insanını hemen çağrıştıran katışıksız ifadeyi, çekik gözlerini böylece yerli yerine oturtmuş oluyordum. Çenesinden aşağı uzayan ak sakalıyla bir Orta Asya bilgesi gibiydi, başında bir “Ak Kalpak” eksikti!
Zaten doğup büyüdüğü, kendi obasının gelip yerleştiği Torosların tepesindeki köyünün adı da Karkın'dı. Bartok da, derleme yapmak için oralara gelmemiş miydi? Anımsatınca güldü, “O bizim köy işte!” deyiverdi.
Fotoğraflar: Şefik Kahramankaptan