İnsan eskidikçe, anılarını canlandıran kişi veya olaylar da artıyor. 36. Uluslararası Ankara Müzik Festivali'nin, SCAMV'nın rahmetli başkanı Mehmet Başman'a adanmış kapanış konserinde Tiflis Senfoni Orkestrası'nın şefi olarak sahnede Vahtang Kakhidze'yi görünce, anılarım beni 22 yıl öncesine götürüverdi:
İnsanlar akın akın havaalanı yolundan sapılan, Türk-Metal Sendikası'na ait, yeni yapılmış 10 bin kişilik salona ulaşmaya çalışıyor. Yıl 1997... Dönemin malûm belediye başkanı, insanların ve otomobillerin oraya ulaşmasını engellemek için yolları kazdırmış, yapmadığını bırakmamış. Ama on bini aşkın insan oraya ulaşıyor. Dışarda kalanların yarattığı izdihamdan bazı camlar kırılıyor. Sahnede, iskeletini Bilkent'in oluşturduğu, CSO ve Ankara DOB orkestrasından da katılımlarla büyümüş Birleşik Ankara Orkestrası ve Koroları bulunuyor. Birleşik orkestranın şef kürsüsünde Jansug Kakhidze (1936-2002) var. Neşeye Övgü... Beethoven'in 9. Senfonisi büyük bir coşkuyla seslendiriliyor. Yer yerinden oynuyor. Korolu final ikinci kez seslendiriliyor. Coşku büyük... Ve salonda bulunan dönemin Başbakanı Süleyman Demirel bile cuş-u huruşa gelip salonu işaret ederek “İşte çağdaş Türkiye.. İşte laik Türkiye” diye sesleniyor.
Aradan 22 yıl geçmiş, şimdi 25 Nisan 2019 akşamı MEB Şura'nın sahnesinde, 2002'de yitirdiğimiz Jansug Kakhidze'nin 1993'de kurduğuTiflis senfoni Orkestrası ve başında da oğlu Vahtang Kakhidze (d.1959) karşımızda. Babası 14. Festivalin kapanışını yapmıştı, oğul 36. Festivalin kapanışı için sahnede. Vahtang Kakhidze, piyanist, besteci ve şef olarak, günümüzde Gürcistan'ın önde gelen müzik insanı. Kendisini geçmişte piyanist olarak da, caz grubuyla da festivalde dinlemiş, ayrıca bestelediği bale müziğinin sahnelenmesine tanıklık etmiştik. Dolayısıyla MEB Şura Salonu'nun yabancısı değil.
Programda üstü ince, altı kalın iki Çaykovski diliminin arasına yerleştirilmiş bir Mozart bulunuyor! Sahnede orkestra için podyum yerleştirilip kademelendirme yapılmamış, şef için podyum da yok. Şef kürsüsünü Kakhidze'nin boyu hayli uzun olduğu için istemediğini biliyorum. Şef tamam ama orkestrayı, kademelendirme olmadığı için üflemeli ve vurmalılarıyla birlikte aynı düzlemde görüyoruz. Önce Çaykovski'nin Romeo Jüliet Uvertürü'nü dinliyoruz. Şefin tüm özenine karşın, orkestra biraz tutuk, yaylıların tınısı hayli mat biçimde kulaklarımıza ulaşıyor. Trompetler ve kornolar birkaç kez aksıyor.
Sırada Mozart'ın Türk Konçertosu olarak bilinen, Mehter ritmlerinin kullanıldığı La majör 5. Keman Konçertosu ve sahnede Veriko Çumburidze (d. 1996) var. Safkan Gürcü ama Adana doğumlu, Mersin'de büyüme bu genç virtüozun annesi keman pedagogu Lili, babası obuist David Çumburidze. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra, Türkiye'ye gelen müzisyenlerden.. O yıllarda yeni kurulmuş olan Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nın öğretim kadrosunda yer aldılar ve halen bu görevlerini sürdürüyorlar. Veriko'nun ardından kızkardeşi Sofiko da aynı yolda ilerliyor. Veriko'yu Mersin'de tanıdığımda henüz 8 yaşındaydı ve katıldığı ilk keman yarışmasından itibaren annesinin kendisini ne denli iyi yetiştirmekte olduğunu ortaya koyuyordu. Sonra Selahattin Yunkuş ile çalıştı, pek çok virtüoz kemancının ustalık sınıflarına katıldı ve sonunda 15. Wienawski Yarışması'nda ipi göğüsleyerek dünya klasik müzik camiasına adını duyurdu. Artık uluslararası dolaşımda özellikle Avrupa ülkelerinde yer alan, davet alan bir genç kemancı olarak ileri düzey çalışmalarını Münih'de Anna Chubchenko ile sürdürüyor.
Veriko Mozart konçertoyu, birkaç pis ses dışında iyi seslendirdi, ne denli virtüoziteye ulaştığını gösterdi. Yaylılar gene, belki salonun akustik azizliğinin de etkisiyle eşlikte tatmin edici değillerdi. Orkestrayla birkaç girişte ileri veya geri düştükleri oldu. Veriko, büyük alkış aldı, bis olarak Sovyet Gürcü besteci Aleksandre Davidoviç Machavariani'nin ( 1913-1995) Doluri başlıklı parçasını seslendirdi. Kendisine orkestranın vurma çalgıcısı, darbuka ile eşlik ederek Kafkas dans ritmlerini tuttu.
Şef, Veriko'yu uzunca bagedini eline vurarak alkışladı, onore etti.
Arada Veriko'yu kutlamaya gittiğimde, babası David'in Mersin'den kızını görmeye gelmiş olduğunu gördüm. Kısaca kucaklaştık ama Veriko'yla kucaklaşmaya olanak yoktu, çünkü zırıl zırıl hastaydı. Demek ki, Mozart konçertoyu bu hasta haliyle seslendirmişti.
Konserin ikinci yarısında baba-kız gelip dinleyici sıralarına oturdular ve orkestranın Çaykovski 4. Senfoni seslendirmesini dikkatle dinlediler. Veriko, keman kutusunu sıkı sıkıya tutuyordu. Çünkü, festival katalogundaki bilgiye göre, içinde kendisine Deutsche Stiftung Musikleben / Alman Müzikseverler Vakfı tarafından tahsis edilmiş, Milano 1756 tarihli Giambattista Guadagnini keman vardı.
Orkestra ikinci yarıda, Çaykovski'nin başyapıtlarından 4. Senfoni'yi seslendirdi. Belli ki, güçlerini bu yapıt için saklamışlardı, yaylılar gayretlice çaldılar ve daha parlak tını elde etmeyi başardılar. Tahta üflemelilerin solo tınıları, geriden temizce duyulurken, çok iyi bir tonu olan genç obuacı yaşadığı minik bir kamış tutukluğu kazası dışında, fagot ve klarnetle birlikte iyi birer seslendirme çıkardılar.
Tiflis Senfoni, “kader” temasını işleyen Çaykovski 4. Senfoni ile zevâhiri kurtarmış oldu.
Vahtang Kakhidze, atakları net ve iyi zamanlama ile veren, uzun kollarını kendine özgü geliştirdiği hareketlerle kullanan ve yapıtlardaki incelikleri ortaya çıkarmak için çaba gösteren bir şef. Senfoniyi de nota kullanmadan bellekten yönetti. Finalin son bölümünü yoğun alkış karşısında bis olarak çaldırdı. Orkestranın özellikle ilk iki eserde kendisine yeterince cevap verememesini, belki yeterince prova yapılmamış olması ile salonun akustik koşullarına bağlayabiliriz.
Konserin sonunda şef Kakhidze'yi bir sürpriz bekliyordu. SCAMV'nın Başkanı Ali Başman ile Başkanvekili Murat Başman elleri dolu biçimde sahneye çıkarlerken, kendi kendime bir tahminde bulundum. Yoksa, başlangıçta anılarımdan fışkırıveren 22 yıl önceki 9. Senfoni seslendirmesinin belgeleri miydi bunlar? Çünkü ellerinde çerçeveler taşıyorlardı. Tahminimde yanılmadım, aklın yolu birdir. Başmanlar, o konserde onbin kişiyi Baba Kakhidze ile gösteren genel manzarayı büyük bir çerçeve içinde, rahmetli Mehmet Başman ile Jansug Kakhidze'yi birarada gösteren fotoğrafları da küçük birer çerçeve ile oğul Kakhidze'ye sundular. Sahnede duygulu anlar yaşandı. Şef, daha önceki Ankara gelişlerini anımsatarak, festivalde yeniden yer almaktan duyduğu mutluluğu dile getirdi.
Salonda başta Gürcistan Büyükelçisi Giorgi Cancğava olmak üzere, Ankara'daki Gürcü topluluğundan yoğun bir katılım vardı. Bu etkinliğin destekçisi Büyükelçi de Kakhidze'ye bir plaket sunumunda bulundu.
Bu konserin “siyasi” ayağını ise, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun katılımı oluşturdu. Kılıçdaroğlu yumruk ve linç girişimi olayının ardından, salondakilerin büyük alkışı ile karşılandı. Kendisi, festivalin açılışına da katılmıştı. Karayalçın'dan sonraki yıllarda kentin esas sahibi olması gereken belediyenin bu tür sanatsal etkinliklere uzak durması nedeniyle, neredeyse çeyrek yüzyıl festival önemli bir destekçisinden mahrum kalmıştı. Umuyorum Kılıçdaroğlu'nun bu ilgisi, Ankara'nın yeni Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ın da desteğiyle birleşerek, 37. Festivalden itibaren bu işi omuzlayanlara olumlu biçimde yansır.
Çıkışta herkes, salonun ne denli sıcak olduğundan şikayetçiydi. Artık espri yapmanın zamanıydı. Şikayet edenlere şöyle dedim:
“Herhalde salonun işletmecisi Milli Eğitim Bakanlığı, açılışta Ahmet Necdet Sezer'i, kapanışta Kemal Kılıçdaroğlu'nu alkışlayanlarıhavalandırmayı çalıştırmayarak cezalandırıyorlar!"
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
26 Nisan 2019, Ankara
Fotoğraflar: Şefik Kahramankaptan