Her çalgının virtüozları vardır ama bunlar arasında “cambaz” nitelendirmesini hak edenler sayılıdır. Makedon klarnetçi İsmail Lumanovski klasik müzik disiplini ile halk müziğinin ruhunu birleştirerek, çalgısıyla, kendi nefesi kesilmeden dinleyicinin nefesini kesen tam bir enstrüman cambazı. Günümüze kadar değişik dönemlerde ünlü bestecilerin yazdığı klarnet konçertolarının çoğunu repertuarında bulunduran, klarnetli beşlilerin aranan ismi ama aynı zamanda New York Gipsy All Stars adlı grubuyla çıktığı turnelerde dinleyiciyi yerinden zıplatan bir dünya müzisyeni.
Daha önce de Türkiye’ye, Ankara’ya gelmişti ama kendisini canlı olarak grubuyla birlikte ilk kez 21 Nisan 2016 gecesi 33. Uluslararası Ankara Müzik Festivali çerçevesinde verdiği konserde dinleme olanağı buldum.
Dinleyince de, iki olay arasında ilişkiyi kurdum ve Lumanovski cambazlığının sırrını da çözdüm.
Nedir bu iki olay?
Birincisi, İsmail Lumanovski, Türk bestecisi Hasan Tura’nın Klarnet Konçertosunun dünya prömiyerini Katar’ın başkenti Doha’da yapan klarnetçi.
İkincisi , müthiş yeteneğinden kaynaklanan gözümün önündeki içtenlikli gösterisi ve cambazlığı.
Ortak payda ise, müzik sevgisi ve yeni eserler için kapanmaz bir iştiha sahibi olması.
Böyle olmasa Hasan Tura konçertosunu tamamlayıp genç klarnetçilere “Çalar mısınız?” diye gönderdiğinde ilk cevap veren, kısa süre içinde de Katar Senfoni Orkestrası’yla seslendiren isim olmazdı.
Topluluğun bas gitaristi, Yunan müzisyen Panagiotis Andreou, İsmail Lumanovski’yle ilk adımı atan kişi. Kanunda İstanbul’dan Tamer Pınarbaşı, davulda Engin Günaydın, klavyelerde İsviçreli Alman müzisyen Manu Koch, grubu tamamlayan isimler. İşin çıkış noktası Balkan ve Çingene müziklerinin, dokuz sekizlik ritm esas alınarak çeşitlendirilip özgün besteler halinde dinleyiciye sunulması. Bunlar arasında kanunî Tamer Pınarbaşı ile davulcu Engin Günaydın’a ait olanlar da var, Lumanovski’nin yazdıkları da. Pınarbaşı’nın zaman zaman elektro kanununu klasik gitar gibi tınlatması, bu caz-rock karışımı müzikte klarnetle birlikte işi sürüklemesi takdire değerdi. Yunan müzisyen de grubun olmazsa olmaz önemli rengi. Dinleyiciyle ilişki kurma açısından önemli bir işlevi de var.
Salon doluydu, dinleyici istekliydi. Topluluk “bis” olarak “Nihavend Longa”ya başlayınca, yenisi gelir mi? düşüncesiyle hayli bekleyen oldu ama ne denli “uzun ve güçlü nefesi” olursa olsun, Lumanovski için de, bizler için de bu müziğin aynı ritm üzerinde daha fazla uzamasının da bir anlamı yoktu.
Bu konserden sonra dileğim, Lumanovski’yi bir klasik klarnet konçertosu’nda dinlemek. Bu alçakgönüllü, sevecen, iyi Türkçe konuşan Makedon müzisyeni bakalım bizim orkestralardan programına alıp davet eden çıkacak mı?