Fuayede orkestra üyesi bir dost, güleç yüzüyle, “Hoşgeldiniz, neşeli, gümbür gümbür bir konser dinleyeceksiniz” diyerek, az sonra tanık olacağımız müziğin ilk işaretlerini verdi. Zaten grubun adından neler olabileceği belliydi: Los Pitutos...
Hemen yılların ötesinden Los Machucambos'u çağrıştırdı bu isim. Küçük bir Latin müziği grubu olarak 1960'larda ortalığı kasıp kavurmuş, Pepito, La Bamba, Guantanemera başta olmak üzere bazı şarkıları o dönemin listelerinde zirve yapmış, iki erkek gitarcı ile bir kadın şarkıcıdan oluşan, Latin vurmalı çalgı destekli bir gruptu bu. 45'likleri çok satıyordu. Yanlış hatırlamıyorsam bir kez İstanbul'a da gelmişlerdi.. Bakalım Los Pitutos neyin nesiydi?
Bilkent Senfoni Orkestrası'nın 14-15 Şubat 2020 geceleri “Sevglililer Günü” için ağırladığı bu Latin müzik grubu, beklenenin ötesinde, hepsi de klasik müzik eğitimi almış beş erkek müzisyenden oluşuyordu. Sahne, topluluğun ve orkestranın sığabilmesi için biraz öne alınmıştı. Değişik aletlerin sesini verebilen bir elektro-klavye, geniş bir vurma çalgı takımı, yerde bir küçük akordeon, birbirlerinin ve geniş orkestranın seslerini duyabilmeleri için bolca monitör sahne önüne yerleştirilmişti. Balkonda da iki yanda dinleyiciye yönelik büyük hoparlörler yer alıyordu. Böylece sanatçı dostumuzun niye “gümbür gümbür bir konser” dediği anlaşılıyordu.
Grubun lokomotif isimleri, iki Şilili müzisyen, tenor Alvaro Zambrano ile kornocu Matias Pineira idi. Oluşumu da dörtbuçuk yıl kadar önce ikisi başlatmıştı. Yanlarına Kolombiyalı elekrikli bas gitarist Tomas Peralta ile elektrikli solo gitarist Pablo Camus'yu almışlar, vurmalı çalgılarda Cristian Betancourt'un katılımıyla ekip tamamlanmıştı. İşin ilginç yanı, kısa sürede çeşitli festival ve konser salonlarından davet almaya başlayan Los Pitutos, müzisyenlerin özellikle de Zambrano ve Pineira'nın yan işleriydi. Zambrano uzun züre Deutsche Oper'de çeşitli rollerde sahneye çıktıktan sonra Leipzig Operası'na geçmişti. Pineria ise Münih Filarmoni Orkestrası'nın baş kornocusuydu ve Los Pitutos için bestecilik de yapıyordu.
Topluluk için bazı parçalarının orkestrasyonunu ise, konserde orkestrayı yöneten Şilili şef Andres Soto yapmıştı. Soto, günümüzün sanal alanındaki video ve oyun müzikleri için beste, düzenleme yapan, daha çok ticari işleriyle bilinen bir müzik insanı. Los Pitutos için düzenlemelerinde, orkestrada piyano, arp gibi çalgılara niye yer verdiğini doğrusu anlamadım, çünkü öndeki topluluğun yüksek volümü nedeniyle olsa gerek, zaten az kullanılmış olan bu iki çalgının sesleri hiç duyulmadı! Ama topluluktan gelen sesler, “gümbür gümbür”dü. Demek ki tercihleri, volümlerinin fazlaca açık olmasıydı.
Hepsi de Latin kökenlerinin magma tabakasının bir volkan ağzındaki fokurtusunu andıran enerji ve canlılıklarını sahnede sergilediler, vokallere katıldılar, dans ettiler. Ama başrolde Zambrano ile Pineira vardı. Elektro klavye, elektrikli akustik gitar ve akordeon çalan Zambrano “baş vokalist” nitelendirmesiyle şarkıların çoğunu söyledi, tenor özelliklerini ise, bis parçası olarak söylediği yılların unutulmaz hit parçası “Historie de amour”da gösterdi. Topluluk, bu parçayı kendi tarzında yeniden yorumlarken, özellikle orta yaş ve üstünün alkışını bolca aldı.
Pineira ise, kendi bestesi parçalarda vokali ile dikkati çekerken, esas alkışı korno ve marş kornosu (marching horn) sololarında hak etti. Entonasyon sağlamanın en zor olduğu üflemeli çalgı olan kornoda, Pineira'nın ajilitesi ve sonoritesi mükemmeldi, kadife tınılar elde etti. Çok yönlü bir yetenek.
Kornoyu klasik müzikte dinlemeye alışkın bizler için, Latin parçalarda bu çalgının kullanımı, herhalde çalıcısının esas enstrümanı olmasından kaynaklanıyordu. Amerikan icadı ve esasen bir bando çalgısı olan marş kornosu ise tutuş ve üflemeli biçimi trompeti, alt bölümü ise küçük bir kornoyu andıran, “mellophone” diye de adlandırılan bir bakır üflemeli türü. Pineira'nın elinde nefis bir solo çalgıya dönüştü. Pineira, bazı şarkılarda ve parçaların bazı bölümlerinde, elinde marakas ritme katkıda bulunurken, bazen de metal bir vurmalı olan “güira”yı kullandı. Düzenlemelerde ise orkestrada içi boş ve üzeri çentikli kurutulmuş kabaktan yapılan “güiro”ya yer verilmişti. Orkestrada , öndeki vurmalı takımda bulunan bazı çalgılar da duble edilmişti.
Konserin ortasında ceketi doğal olarak fazla gelen Cristian Betancourt, tuba, bongo ve bateriden oluşan vurmalı takımını baged ya da malet kullanmadan, ziller dahil elleriyle büyük bir ustalıkla çaldı. Latin müziğin ritmik ruhunu mükemmel yansıttı. Elektrikli gitarlarda öteki iki Kolombiyalı da Latin ruhuna gerekli katkıyı yaptılar.
İlginçtir, Latin grupları, Avrupa'da kuruldukları zaman sanki daha mı etkileyici oluyorlar? Los Machucambos 1959'da Paris'te kurulmuştu, Los Pitutos da 2015'de Berlin'de... Ama ilki “alaylı” idi, ikincisi ise “mektepli”...
Konserin bazı bölümlerinde dinleyici öylesine coştu ki, balkondaki ıslık sesleri kulaklarımızı mahvetti! Değişik bir dinleyici kitlesi vardı ve Radetzki Marşı'ndan daha içtenlikli alkış tuttular bazı parçalarda...
Orkestra ise fazla yorulmadı. Çünkü sadece bazı parçalara orkestrasyon yapılmıştı, diğerlerinde onlar da yerlerinden Los Pitutos'u dinlediler.
Yaşça bizden büyük bir dostumuz arada, yüksek volüm nedeniyle “Bu ne böyle, düğünde miyiz?” diye sorarken, ıslıklar da konser salonunu stadyuma çevirdi.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
16 Şubat 2020, Ankara