BSO'yla bir Yunan piyanistin çalacağını öğrenince, anılarım beni yıllar öncesine götürdü. 2001 yılında “Yunanların hârika çocuğu” diye sunulan Dimitris Sgouros (d. 1969), Ankara Bilkent Odeon'da şef Gürer Aykal yönetimindeki BSO eşliğinde Rahmaninov'un güçlüklerle dolu 3. Piyano Konçertosu'nun seslendirmişti. O zaman sadece bir yaş büyük olduğu Fazıl Say'la (d.1970) da benzeştirilerek “Yunanistan'ın Fazıl Say'ı” da denilmişti. Ertesi yıl da BSO'nun yıllık programına solist olarak alınmıştı. Ama yıllar içinde bazı CD kayıtları yayımlansa da uluslararası dolaşımda beklenen yaygınlığı ve tanınmışlığı sağlayamadı.
BSO'da 9 Aralık 2017 akşamı Vassilis Varvaresos'u (d. 1983) Prokofiev'in teknik güçlüklerle dolu Sol minör 2. Piyano Konçertosu'nda dinlerken, kendisinin Paris ve Amerika çevresi nedeniyle Sgouros'dan daha şanslı olduğunu düşündüm. Yunanistan doğumlu, ancak piyano öğreniminin lisans ve sonrası döneminin tamamını New York'da Julliard Okulu'nda geçirip doktora derecesi almış, Paris'te de Ulusal Müzik ve Dans Konservatuvarı'nı da tamamlayarak özellikle oda müziği alanında kendini geliştirmiş bir piyanist. Menecerlik firmalarının iyi çalışması halinde, Varvaresos adının dünyada daha çok tanınması mümkün.
Konserden bir gün önce, müzisyen bir arkadaşımla telefonla görüşürken Bilkent'te gidip gitmeyeceğimi sormuş, özellikle Varvaresos'u merak ettiğim için gideceğimi söyleyince “Paris'ten biliyorum iyi piyanist ama berbat bir şefle çalacak” demişti. Prokofiev konçertonun eşliğinde şefin hiç de “berbat” olmadığını, aksine özenli bir eşlik çıkardığını gördük. Piyanist Varvaresos ise, teknik ve müzikalite olarak, kuşağının içinde önemli bir virtüoz olarak değerlendirilmeye layık. Piyano başında, çalışına yoğunlaştı, yoğunlaştıkça da tempo, tını kalitesi ve duygu olarak üst düzeye tırmandı. Harika bir Chopin ile dinleyiciyi ödüllendirmesi de alkışların büyüyüp uzamasını sağladı.
Bu tür konserlerde şef, yoğunlaşmasını seslendirilecek büyük esere verir. Daha çok ve uzun provalar seslendirilecek senfoni ya da başka formdaki büyük eser için yapılır. Solist, seslendirmeye birkaç gün kala gelir, ama büyük eserin provaları hafta başından itibaren yapılır. Konserlerin genellikle haftanın ikinci yarısına yerleştirilmesinin nedenlerinden biri de bu trafik sistemidir.
BSO ikinci yarıda G. Mahler'in şaheserlerinden biri olan “Titan” başlıklı 1. Senfonisi'ni seslendirirken, İtalyan şef Tito Ceccherini (d. 1973) ile iyi bir hazırlık dönemi yaşadığını düşündüm. Mahler'in, Jean Paul'ün, gençlik, ölüm, doğa, insan ilişkilerini anlattığı romanı üzerine bestelediği eserin özellikle birinci bölümü, döneminin alışılmış kalıplarına ters, orkestra ve üflemeli çalgıların kısa sololarıyla inanılmaz güzelliktedir. Doğanın uykudan canlanışa geçişi betimlenir. Orkestra kadrosu geniştir. Bu nedenle dışardan hayli takviye müzisyen alınmış, çalgıcı sayısı 80'i aşmıştı.
Şef ve çalgıcıların büyük duyarlılıkla yaklaşması gereken bu bölümün seslendirilişinde, hem şefin ve hem orkestranın gereğini yaptığını ve iyi bir sonuç alındığını gördük. Bu senfoni aslında orkestranın daha önce defalarca seslendirdiği bir eserdi. Bütününde iyi bir sonuç alındı. Final bölümünde yedi kornonun ayakta çalışı, müziğin görkemine görsellik kattı.
Bilkent'in ayazına çıkarken, müzisyen dostumun kimbilir hangi ölçütlerle “berbat” sıfatını yakıştırdığı, özgeçmişi hayli zengin şefin yönettiği bir operayı, iyi solistlerle dinlemenin ne denli zevkli olacağını düşünüyordum. Ne de olsa saf İtalyan, Milano doğumlu ve Giuseppe Verdi Konservatuvarı mezunu...
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
10 Aralık 2017