Anadolu peyzajları, tepeden bakışı yansıtan 60 derecelik açılı tarımsal etkinlik çalışmalarıyla öne çıkan ressam kimdir? diye sorarsanız akla gelen ilk isim Yalçın Gökçebağ (d.1944) olur. Uzun yıllar TRT’de kameraman olarak çalışan, emekliye ayrıldıktan sonra da çalışmalarına Ankara’da devam eden Gökçebağ, bir süre önce atölyesini İstanbul-Kadıköy’e taşıdı ama tıpkı doğduğu il Denizli’yle olduğu gibi Ankara’yla da bağlarını koparmadı.
ÇAĞSAV’ın toplumun özellikle varsıl kesimindeki sanat ilgisine hitap ederek geliştirdiği yeni bir etkinlik türü olan “Atölye Günleri”nin Mayıs 2024 konuğu da Yalçın Gökçebağ’dı.
Mart ayında Hayati Misman atölyesinde başlayan buluşmalar, Nisan’da Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü’nde devam etmişti:
Oradaki katılımcıların boyadıkları Kore işi yemek kâseleri, bölümde sırlanıp pişirilmişti. Bu toplantıya gelenler 'macsabal'larını teslim aldılar.
.
Katılımcılara sunulan özel serigrafi baskı Yalçın Gökçebağ deseninden iki örnek.
Bu kez ÇAĞSAV, konuklarını değişik bir formatta buluşturdu Yalçın Gökçebağ ile… Bu bir söyleşi olacaktı ve kayıtlı katılımcılara Gökçebağ’ın bir deseninin özgün baskısı armağan edilecekti. Mekân sahibi, bu programın destekçilerinden Clay&More’un Angora Evleri’nin hemen arkasındaki yeni yerleşimde bulunan üç katlı dekoratif-sanatsal ürünler sunan mağazasıydı.
Mayıs’ın güzel havasında etkinlik, mekânın yemyeşil bahçesinde yapıldı. Mia Mito Coffee’nin hazırladığı zengin büfe ise içerde kurulmuştu. Kayıtlı 65 konuk ile ÇAĞSAV yöneticileri bahçede bir araya geldiler. İki yıl önce de ÇAĞSAV’ın Onur Heykelciği Sunum Töreninde Ankara’ya gelen Yalçın Gökçebağ, tüm bahçeyi görecek açıda salıncaklı kanapeye yerleştirilmişti.
Müzik de eksik değildi, iki konservatuvar öğrencisinin oluşturduğu Çello Duo, temiz tınılarıyla buluşmanın başlangıcında ve sonunda katılımcıların kulaklarına hitap ettiler.
ÇAĞSAV Yönetim Kurulu Başkanı Devrim Gürsel Erol kısa hoşgeldiniz konuşması sonrası, yönetim kurulu üyesi, küratör-sanat yazarı İbrahim Karaoğlu’nu sanatçının tanıtımını yapması için davet etti. Karaoğlu, Gökçebağ’ın sanatının özelliklerini ve nasıl evrenselleştiğini, peyzajlarının nasıl UNICEF’in yılbaşı kartlarına seçildiğini ve basılarak tüm dünya ülkelerine ulaştığını anlattı. ÇAĞSAV Başkan Vekili Naz Balkan, Yazmanı Onur Sezer, kurucular kurulu üyelerinden Mutlu Başkaya , seramik bölümünün Koreli hocası Kim Youngmoon da oradaydı.
Ardından aldı sazı, pardon mikrofonu eline Gökçebağ ve o tatlı diliyle, geçmişten kendisiyle ilgili merak edilenleri anlattı. Kısa bir özet verelim:
- Resme 6 yaşında başlamış, Amerikan Marshall yardımıyla gelenler öğrencilere dağıtılırken kendisine lastik ipli bir küçük top olan yoyo çıkmış. Bir arkadaşına da değişik bir kutu.. Arkadaşı çikolata zannettiği paketten kahverengi çubuğu alıp tadına bakmış ki, çikolata değil. Yalçın’a göstermiş, paketin bir yağlı pastel boya kutusu olduğu anlaşılınca arkadaşı takas teklif etmiş, böylece Yalçın da ilk resim malzemesine sahip olmuş.
- Başlangıçta soyut çalışmalar yapmış, bunlar Çal ilçesindeki çevre ve ailesi tarafından anlaşılmamış, beğenilmemiş. Okul müdürü figüratif işler önerince, Yalçın da alıp eline kağıdı kalemi müdürün portresini çizmiş. Bu portre işi o denli duyulmuş ki, iş kaymakamın arzusu üzerine portresini çizmeye kadar gitmiş…
- Orta öğretim için iki seçenek varmış çevrede, ya İmam Hatip, ya da da Isparta’daki Gönen Köy Enstitüsü’nün devamı olan öğretmen okulu. Yalçın ısrarla Gönen’ istemiş, önce kendisini keman sınıfına ayırmışlar, bir gün kemanla yay çekme çalışması yapacağı yerde bir türkü seslendirince, kural dışına çıktığı için resim bölümüne postalanmış. Oradaki resimhanede kendini geliştirmiş, öyle bir gelişim göstermiş ki, öğrencilerin gül toplama etkinliğinden muaf tutulup resim yapması istenmiş.
- Bu arada müzikten de kopmamış ve iyi bir bağlama çalıcısı olmuş.Yaz aylarında sahneye bile çıkmış.
Bunun gibi pek çok anektod anlattı Yalçın yaşamından… Annesinin pek beğendiği manzarayı, tuvaletin kırılan camına soğuk gelmesin diye çivilemiş olduğundan, yazlık sinemada sazla gösteri sırasında nasıl taşlandıklarına kadar… Sonra katılımcı hanımefendilerden sorular geldi. Bunları cevaplarken de nasıl seçilip Çapa Resim Semineri’ne gittiğini, Gazi Eğitim Enstitüsü’nde Turan Erol, Adnan Turani, Nevide Gökaydın, Nevzat Akoral gibi hocalarla okuduğunu, İzmir’de öğretmenlik yaparken nasıl önünde yeni bir iş imkanı açıldığını anlattı:
- Duymuş ki, TRT’te sanat eğitimi alanların girebileceği bir kameramanlık sınavı açılmış. Hemen başvurup sınav günü Ankara’da olmuş. ‘Elinde bavulla Kızılay’da dolaşır mısın? Sık seyahat olursa çıkar mısın?’ gibi hayli caydırıcı soruların hepsine ‘Evet’ yanıtını verince, sınavı yapanlar da ‘Tamam, seni işe aldık’ demişler…
- En çok dinsel ve tarımsal konularda yapılan programlarda kameraman olarak görev yapmış. Tarım programlarının havadan çekimlerinde onu sağlamca helikopterin ayak kızağına bağlarlar, o da tepeden çekimleri yaparmış.. İşte Yalçın’ın kuşbakışı manzaraları bu çekimlere dayanıyormuş.
Hepsini yazmaya kalksak yazı çok uzar ama 1979’de Zafer Çarşısı’nda açtığı 2. kişisel sergisindeki anısını nakletmezsek olmaz:
- Başta TRT olmak üzere pek çok konuk gelmiş açılışta sergiye, kimse resimlerle ilgilenmiyor, orta yerde toplaşmış, ressamın sunduğu ikramdaki içkileri içerek sohbet ediyorlarmış. Birden kapıdan üzerindeki beyaz pelerinini savurarak bir kişi girmiş, ‘Ressam siz misiniz?’ diye sormuş, ‘Evet’ yanıtını alınca ‘Kırmızı etiketiniz var mı?’ diye sormuş bu kez. Yalçın, daha o satılan resimlerin çerçevesine yuvarlak kırmızı etiket yapıştırıldığını bilmiyormuş, 'Yok efendim', deyince pelerinli kişi, yanındaki yardımcısından not almasını isteyerek sağ taraftaki ilk 6 tabloyu tek tek “Bunu aldık”, “Bunu aldık”, diyerek satın aldıklarını söylemiş. Bu pelerinli kişi, o sırada Dışişleri Bakanlığı’nda merkezde bulunan, bir yıl sonra ise Paris Büyükelçiliği’ne atanacak olan diplomat-şair Adnan Bulak’mış. (1927-1985). Bu olaya tanıklık eden diğer konuklar da bunun üzerine sohbeti bırakıp resimlerle ilgilenmişler, bazıları satın almış, ertesi gün olayı duyan birkaç özel şirket temsilcisi gelmiş ve son kalan iki tabloyu da almış. Tüm tablolar böylece satılmış. TRT’de yönetime “Ressamlık yapıyor, tablo satıyor” diye şikayet edilince de emeklilik dilekçesini verip kendini tümüyle resim çalışmalarına vermiş.
Etkinlikte, zamanında annesinin satın aldığı tabloyu evinden getirtip tuvalin arkasını Gökçebağ’a imzalatan katılımcı bile oldu.
ÇAĞSAV’un buluşmasının “sürpriz”i ise, Naz Balkan’ın getirttiği bağlamanın ortaya çıkarılmasıydı. Herkes Gökçebağ’ın çalıp söylemesini bekliyordu. Bu sazı da Yalçın ve Naz’ın babası rahmetli Murat Balkan birlikte almışlardı. Önce sazı güzelce akort eden Gökçebağ, Denizli yöresinden bir zeybekle başlayıp, peşpeşe yörenin türkülerinden söyledi, bu arada Neşet Ertaş’ı da “Kendim ettim, kendim buldum”la ihmâl etmedi.
Böylece biz de kadim dost Yalçın Gökçebağ ile, iki yıl önceki ödül töreninden sonra bir kez daha buluşup hasret gidermiş olduk.
Haziran’da bir ara verip, Temmuz ve Ağustos’ta Bodrum’da iki “Atölye Günü” yapmayı planlıyor ÇAĞSAV. Önümüzdeki sonbaharda ise Ankara’da gene etkili sanatçılarla devam edilecek.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
16 Mayıs 2024, Ankara