Elinizde ne denli iyi ekipman olursa olsun, bir müziği evde dinlemekle, iyi bir konser salonunda bir orkestradan canlı olarak dinlemek arasında büyük fark var. Eğer eserin kötü çalınacağına dair emareler yoksa, her zaman moda deyimle “dünyaca ünlü” bir orkestranın kaydını dinlemektense, iyi bir orkestradan canlı dinlemeyi tercih ederim.
Şef Işın Metin yönetiminde BSO'dan Gustav Mahler'in o güzelim 5. Senfoni'sini dinlerken, canlı müzik dinlemenin ne denli önemli, zevkli, eğitici olduğunu düşünmeden edemedim. Beş bölümlük uzun senfoni, Leipzig Gewandhaus gibi kadrolu çalgıcı sayısı 200'e yakın orkestralar için değil ama, çoğu senfoni orkestrası için mutlaka “takviye” çalgıcı almayı gerektiren geniş bir kadroyla seslendirilen, herhangi bir programı, yâni anlattığı konu bulunmayan, salt çalgısal bir eserdir. Ancak, herhangi bir programı bulunmasa da, aslında Mahler'in kendi duygu dünyasından kesitleri içerir.
Mahler, bu eseri bestelediği 1901-1902 yıllarına kadar, acı, ölüm, hastalık, aşk, mutluluk, gibi insan ruhunu etkileyecek temel olayların tümünü yaşamıştı ve bu senfonisi de bu duyguların tümünü içerir. Bu yönüyle konsere başlık olarak “Mahler'in Dünyası” tanımlaması gayet uygundu. Mahler'in eserlerini daha iyi anlayabilmek, bir bestecinin yaşamının eserlerine nasıl yansıdığını görebilmek için, Ayşe Öktem çevirisiyle Francoise Giroud'nun Pan Yayıncılık'tan çıkmış “Alma Mahler veya Sevilme Sanatı” kitabını öneririm.
Gece vakti sözü fazla uzatmadan gelelim konsere. BSO'nun konzertmeister sandalyesinde İrina Nikotina vardı. Orkestra, gelen takviyelerin de katkısıyla, seslendirme boyunca diri bir görünüm verdi. Bu büyük senfoninin seslendirilmesinde, bakır ve tahta üflemeliler, ufak tefek birkaç kişisel hata dışında başarılı oldular. Orkestranın solo klarnetçisi ve müzik yönetmeni bulunmadığı için “program sorumlusu” sıfatıyla yıllık programı hazırlayan Nusret İspir, bu konserde nedense çalmıyordu. Solo klarnetçi olarak Opera'dan Gültekin Ulutaş gelmişti.
Yaylı grupları eserin gerektirdiği duygusallığı iyi yansıttılar. Özellikle senfoninin çok ağır tempolu, Işın Metin'in de bagedi bırakıp sadece el ve mimikleriyle yönettiği 4. bölüm Adagietto'da, yaylılar ve arp çok iyi bir sonuç aldılar. Bu bölüm, Venedik'te Ölüm filminde kullanılmasıyla, klasik müzikseverler dışında pek çok insanı da sinematografik anlatımın önüne geçerek etkilemiştir.
Nitekim konserde de dinleyici o denli etkilendi ki, salonun C sırasında oturan bir müzikseverin başlattığı alkış yayılınca, şef Işın Metin, yaylıları kaldırarak selam verdirtti ve hemen zarif bir el hareketiyle oturtarak beşinci ve son bölüme geçti.
Konser öncesi beş bölümlük eserin arasız olarak çalınmasını bekliyordum. Ama kitapçıkta ara yazılmış olduğunu gördüm. Bunu şef Metin'in böbrek taşı düşürmekte olduğuna bağlayanlar oldu. Konser sonrası kendisine sordum. Mahler'in eserin ilkseslendirilişinden sonra, üzerindeki son revizyonları yaparken bu arayı koyduğunu anlattı. Zaten 1 saat 20 dakikalık eseri Mahler de üç bölüme ayırmış, ilk iki bölüm, üçüncü bölüm, dört ve beşinci bölümler olarak yapmıştı bu ayrımı.
Sahneüstündeki podyumlar kaldırılmış, dolayısıyla tüm müzisyenler aynı zeminde konuçlanmışlardı. Bu da eserin görkemine uygun bir görselliğin sağlanmasını engelledi. Acaba kadro kalabalıktı ve yerleşme sorunundan mı kaynaklandı? Aslolan müzik ama orkestranın görünümünün de, işitmeden sonra görme duyusuyla kavramayı arttıran bir öge olduğu unutulmamalı.
Tabii, bu tür incelikler, yoğunlaşma gereken eseri dinlemek yerine, sıcak salonda ellerindeki tablet ya da telefonla oynamayı tercih edenler için geçerli değil!
Eseri 2009'da şef Klaus Weise de çaldırmıştı BSO'ya. Ondan önceki yıllarda Emil Tabakov yönetiminde de çeşitli Mahler eserleri dinledik. Ama en önemlisi, Işın Metin'in özel bir önemle, dönemi, yaşamı ve eserleri üzerinde araştırmalar yaptığı Mahler'in “Binler Senfonisi” diye anılan korolu, solistli 8. Senfoni'sini yöneten ilk Türk şef ünvanını almasıydı. Metin, 5. Senfoni'yle Mahler sevgisinin içinin boş olmadığını gösterdi.