Avrupa'nın büyük, köklü orkestralarında halen erkek egemenliği sürüyor. Bizdeki kadar çok kadın üye görmek olanaksızdır. Şefler âleminde de, erkek egemenliği devam etmektedir. Avrupa'dan Amerika kıtasına şef transferlerinde genellikle erkekleri görürüz ve bu kariyer olanaklarının iyi kullanılması sonucu, yol alan erkek şefler olur.
Kadın şefler Türkiye'de de genellikle 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayisiyle akla gelmiştir. Bunlardan biri de 6-7 Mart 2014'de CSO'nun ilk kez davet ettiği Polonyalı Marzena Diakun (d.1981) idi. O konserden sonra bakın ne yazmışım hakkında:
“CSO'nun Dünya Kadınlar Günü konseri, Çaykovski'nin Romeo Jüliet Fantezi Uvertür'üyle tamamlandı. Şef Marzena Diakun, bu eserde orkestrayı bellekten yönetti. Diakun, hiç tiyatroya kaçmayan, sakin duruşu ama sağlam vuruşlarıyla müziği akıtan bir şef. Atakları, vibrato istekleri abartısız ama yerli yerinde. Şeflik yarışmalarında ödülleri ve Polonya Kültür Bakanlığı'ndan “üstün başarı ödülü” bulunan Diakun'u CSO, önümüzdeki sezon için de bağlantı kurulacak şefler listesine alabilir.”
Nitekim CSO'da bu şefle çalışmaktan memnun kalınca Diakun'u “her yıl çağrılan şefler” listesinde gördük. 7 Ocak 2016'da onu üçüncü kez CSO'nun şef kürsüsünde izledik. Üç yıl içinde daha güvenli göründüğünü gözledik.Yalın, duru yönetim biçimini koruyarak kendini daha da geliştirmişti. Bunu özellikle Mendhelssohn'un 4. Senfonisi'nde gözledik.
Başkemancı sandalyesinde Bilgehan Erten'in oturduğu konserin ilk eseri, R. Wagner'in üçüncü operası olan Rienzi'nin uvertürüydü. Cem Sevgi'nin berrak trompetiyle açılan eserde, Diakun yönetimindeki orkestra Wagner müziğinin gerekliliklerini yerine getirdi. Parlak bir seslendirmeydi.
Konserin ikinci eseri, Polonyalı piyanist Ewa Kpuiec'in seslendirdiği, R. Strauss'un gençlik eseri , “Piyano ve Orkestra için Re minör Burlesk” idi. Eserin başlangıçta Strauss'un çıraklığını yaptığı Hans Von Bülov tarafından “aptalca” bulunup reddedilmesi, ilk seslendirilişi, revizyonları, yıllar sonra baş tacı edilmesi , aslında “scherzo” olarak yazılıp sonradan aynı kapıya çıkan Burlesk adı verilmesi başlı başına bir maceraydı. Eseri kimileri “Lisztvari”, kimileri “Brahmsvari” bulmuştur. Besteci de ortasındaki yavaş bölümün Brhams tarzını andırdığını kabul eder. Âdeta birer edütü andıran hızlı bölümleri Liszt'in müziğine benzetmek mümkündür. Ama bunlara karşın Burlesk, zaman içinde kendi başına sivrildi, bestecinin kendisi tarafından da kötü anılar unutularak sevildi, hâttâ Strauss'un ömrünün son konserinin bile programında yer aldı.
Yıllardır, konser kariyerinin yanısıra Almanya'daki devlet müzik yüksek okullarında profesör olarak ders veren Ewa Kupiec (d.1964) eserin şakacı karakterini ortaya çıkarırken, hızlı bölümlerde teknik kapasitesini sergiledi. Timpani'nin orkestra ve piyanoyla konuşmasıyla başlayan ve gene öyle biten eserin başarısına timpanideki Can Kıyıcı dikkatli seslendirmesiyle katkıda bulundu.
“Bis” parçası olarak biz bir Chopin beklerken, o ülkesinin çok yönlü bestecisi Paderewsky'den bir “menuet” seslendirdi. Ignacy Jan Paderewsky'ye (1860-1941) “çokyönlü” dememin sebebi, kendisinin piyanist ve besteciliğinin yanı sıra, siyasetçi ve diplomat oluşudur. Ülkesinde Başbakanlık görevinde de bulunmuştur.
Konserin ikinci yarısında iyi hazırlanılmış bir Mendhelssohn senfonisi dinledik. Bestecinin İtalya seyahati sırasındaki izlenimlerinden büyük ölçüde yararlandığı, bu nedenle “İtalyan” başlığıyla anılan La Majör 4. Senfonisi mükemmele yakın seslendirildi. İkinci bölümde, yaylı orkestra mükemmeldi. Eserin tamamında bakır ve tahta üflemeli gruplar bekleneni verdiler. Dengeler iyi gözetildi. Seslendirmeden memnun kaldığını şef Marzena Diakun da davranışlarıyla gösterdi, tüm orkestraya ağırbaşlı havasından kopmadan öpücükler gönderdi.
Yeni saç biçimi, abartısız zerafetiyle kürsüye de, yaptığı müziğe de yakışıyor. Kendisine sunulan çiçeği de, erkek başkemancıya değil, yardımcısı olarak oturan genç Gülümser Gizem Aytüre'ye vererek, daşanışmacı bir jest de yaptı.
Diakun, özellikle Fransa Radyo Filarmoni Orkestrası'ndan sıklıkla davet alıyor . Polonya dışında orta Avrupa ülkelerinde konserler yapıyor. Dengeli, orkestranın nabzını iyi tutan, gruplardan istediğini alan ve ortaya müziği bütüncül çıkarabilen bir şef olan Marzena Diakun'u önümüzdeki 5-10 yıl içinde erkek hendeklerini aşarak önemli orkestralardan birinin genel müzik direktörü olarak görürsek, şaşırmamalıyız.