Bazı konserlerin ilk ve ikinci yarıları birbirinden çok farklı etki yaratır. Genellikle ilk yarıda bir konçerto, ikinci yarıda ise senfoni vardır. Orkestra şefleri, ikinci yarıdaki senfoniye büyük önem verir ve provalara daha uzun gün ve süre ayırırlar. İlk yarıdaki solist de genellikle sadece bir prova ve konser sabahı yapılan genel prova ile yetinmek üzere konserin verileceği kente gelir. Bunlar, bir konserin ilk ve ikinci yarısındaki sonucu etkileyen temel faktörlerdir.
Bu girizgâhı, Bilkent Senfoni Orkestrası'nın 7 Aralık 2019 gecesi verdiği konseri yazmadan önce yapmak istedim. Çünkü örneğe uygun bir durum ortaya çıktı. Orkestrayı Fransız şef Pierre Bleuse (d. 1977) yönetiyor, başkemancı sandalyesinde İrina Nikotina oturuyordu. Solist, 2010 Chopin Yarışması'nın birincisi Rus Yulianna Avdeeva (d. 1985), Norveçli besteci Edvard Grieg'in (1843-1907) La minör piyano konçertosunu seslendirdi. Seçkin bir cümleleme ve pedal uygulamasına sahip, üstün tekniğini rahatça sergileyen Avdeeva ile konçertonun ilk iki bölümü, eserdeki tını zenginliğini, karşıtlıkları BSO eşliğinde etkileyici biçimde sergilendi. Ama üçüncü bölümde, Norveç masallarında ormanlarda yaşayan dev ya da cüce yaratıklar olan “Trol”lerin dansını konu alan bölümde, şefin orkestrayı piyanoyu baskılayacak biçimde forte çaldırması, piyanisti zor durumda bıraktı. Piyano yüksek orkestra sesinin arasında duyulmadı, piyanistin bu duruma karşı daha forte çalmak gereğini hissetmesi üzerine bile, piyanonun tınısı orkestranın sesi altında kayboldu.
Grieg'in piyano dağarı içinde kendine yer edinmiş, bestecinin verimi içinde en bilinen ve sevilen eseri olan konçertosunun sonunda dinleyici Avdeeva'yı yoğun biçimde alkışlayarak birkaç kez sahneye davet etti. Piyanistin selamla yetinmesi üzerine, alkışın temposunu “bis isteriz”e çeviren dinleyiciyi Avdeeva bu kez cevapsız bırakmadı ve Chopin'den bir mazurkayı mükemmel seslendirerek alkış sahiplerini ödüllendirdi.
Konserin ikinci yarısında Rus besteci Dimitri Şostakoviç'in (1906-1975) son dönem eserlerinden La majör 15. Senfonisi vardı. Konserin tanıtım başlığı DSCH rumuzunu taşıyordu. Bu bestecinin bazı eserlerinde ortaya çıkan kendi müzikal mottosu, Almanca De-Es-Ce-Ha notalarından oluşan kısa tema bu senfonide de yer yer yineleniyordu.
Konçertonun üçüncü bölümünde, belki de aşırı coşkusundan kaynaklanan forte yaklaşımı nedeniyle, senfonide ne yapacağını beklediğimiz şef Bleuse ile BSO, mükemmel canlı seslendirmeler için kullanmayı sevdiğimiz bir deyimi hak ettiler, “plak gibi çaldılar”...
Bestecinin, Rus edebiyatının simge isimlerinden A. Çehov'un Kara Keşiş öyküsünden yola çıkarak yazmayı planladığı opera öncesinde, bazı etkileşimleri bu senfonide kullandığı, kendi anlatımlarından bilinir. Çeşitli bestecilerden yapılan alıntılar, öykü kahramanının ruhunu arındırmaya çalıştığı köyünde gördüğü hayaller gibi âniden ortaya çıkar, sonra kaybolur.
Şostakoviç, birinci bölümde, tıpkı Çaykovski'nin Fındıkkıran balesinde olduğu gibi, oyuncakları dükkan rafından canlandırmış, trompetçi oyuncağa da eserde Rossini'nin Wilhelm Tell operası uvertürünün temasını çalmak düşmüştür! Oyuncakçı dükkanının insanlar gibi kısa sürede anlaşmazlıklara düşmesini besteci, karşıtlıklarla çok güzel anlatmıştır. Eserin ilerleyen bölümlerinde Wagner, Debussy gibi kült bestecilerden de bazı alıntılar görülür. Alışılmış senfoni anlayışının dışında bazı bölümlerde yaylılar tutti kullanılmadan üflemeli çalgılarla sadece solo veya tek bir yaylı grubunun konuşturulması, esere ayrı bir güzellik katmaktadır.
İşte bu güzellikler, BSO çalgı gruplarının, şefin özenli yönetiminde pırıl pırıl icrasıyla sergilendi. İkinci bölümün başındaki çello sololarda Hayrettin Hoca, tormbon sololarda Cem Güngör, keman sololarda İrina Nikotina, korno sololarda bu sezon başlayan yeni ğrup şefi Mustafa Kaplan, trompette Onurcan Çağatay, flütte Albena Sezer, obuada Selçuk Akyol, pikoloda Ebru Aykal başta olmak üzere tüm gruplar bu “plak gibi” seslendirmenin kahramanlarıydı. Bestecinin özel roller verdiği vurmalı çalgı grubu da, Aydın Mecid'in timpanisi ve dördü de konuk olan Doğa Berk Oktay, Ali Can Öztan, Alper Özgüzel ve Rahim Namazov'la kutlanmayı hak etti. Eser alışılmışın dışında bir koda değil değil, yumuşak bir sönüşle noktalanırken, bu konserde dinleyiciyi de kutlamak istiyorum. Çünkü hiç bir arada alkış gelmedi ve finalde de eserdeki sönüşün son tınılarının yarattığı huzurlu sessizliğin algılanmasına izin verdi.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
8 Aralık 2019, Ankara