Dinsel metinler üzerine yazılan yapıtlar arasında koro ve orkestranın birlikte kullanıldığı en görkemli olanları “Requiem”lerdir. Avrupa'daki çoğu ulustan bestecilerin, ünlenmiş requiemleri vardır. İtalyan Verdi, Alman Brahms, Fransız Berlioz ve Faure, Avusturyalı Haydn ve Mozart başlıca örnekler olarak gösterilebilir. Hristiyanlık tarihinde ölünün arkasından icra edilen, bir nevi “ağıt” ya da ölülerin ardından bir “dua” olarak nitelendirebileceğimiz latince sözlü “Requiem”lerin günümüzde en sıklıkla seslendirileni Wolfgang Amadeus Mozart'a (1756–1791) ait olanıdır.
Mozart hasta yatağında Süssmayer'le çalışırken / Mozart'ın el yazısıyla Lacrimosa
Ancak Mozart'ın adıyla anılan requiemi diğerlerinden ayıran başlıca özellik, bunun bestecinin son yapıtı olması, iskeletini hazırlayıp bir kaç bölümünü yazdıktan sonra öldüğü için kalan kısmın eşi Konstanze'ın girişimiyle öğrencileri Joseph Eybler ve Franz Xaver Sussmayer'e tamamlatılmasıdır.
Re Minör Requiem, Kont Franz von Walsegg tarafından eşinin ölüm yıldönümünde seslendirilmek üzere Mozart'a sipariş edilmiştir. Mozart, Requiem'in bir kısmını 1791'in sonlarında Viyana'da hasta yatağında planladı, bir kısmını yazdı, bir kısmını da şemalandırdı ama eseri tamamlayamadan, aynı yılın 5 Aralık günü öldü. Dul eşi Konstanze'ın, paranın peşin alınmış bölümünü iade etmemek için siparişi veren kişinin kimliğini açıklamadığı, Mozart'ın bu eseri kendi cenazesi için bestelediği gibi iddiaları ortaya attığına inanılır. Ama yapıt, bir kısım orkestra partisini Eybler'in yazdığı, tümünü Süssmayer'in tamamladığı biçimiyle yıllardır Kv 626 sayısıyla Mozart adıyla seslendirilmektedir.
YENİ SALONDA İLK KEZ
Mozart Requiem, uzun yıllardır Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ile Devlet Çoksesli Korosu'nun repertuarında bulunmaktadır. Öyle ki, DÇK'nın bir takvim yılında eseri değişik orkestralarla dört kez seslendirdiği olmuştur. Bu iki devlet sanat kurumu, yapıtı 11 Şubat 2022 gecesi, Ana Salon'da bir kez daha seslendirdi. Yeni binada, 2000 kişilik salonda Requiem'in ilk kez icrasıydı bu.
Koro, zaten bildiği eseri yeniden söylemek üzere şefleri Burak Onur Erdem'le hazırlanmıştı. Yapıtı konsere Alman şef Raul Grüneis hazırladı ve yönetti. Solistler Beste Şahin (soprano), Asude Karayavuz (mezzosoprano), Ahmet Baykara (tenor) ve Erdem Baydar (bas) idi. Orkestranın başkemancı sandalyesinde Menevşe Aydoğdu oturuyordu. Salon doluydu, koro sahne arkasındaki balkona konuşlanmıştı.
KONUŞLANMA SORUNU
Seslendirme başlayınca pandemi ve yeni salonun etkileri ortaya çıkmaya başladı. Koronun hem yatay, hem dikey anlamda orkestrayla arasında hayli büyük sayılabilecek mesafe vardı. Salonda aynı anda duyulması gereken girişlerde, önce orkestra, ardından yarım-bir saniye kadar sonra koro duyulmaya başlıyordu.
Koronun, maskeli oluşu da sesi etkilerken, balkondaki konuşlanış tarzları da sesin bütüncüllüğünü etkileyecek kadar ayrıktı. Maske ayrıca bazı kelimelerin anlaşılmasında da güçlüğe yol açıyordu. Aralarında değil birer koltuk, üçer-dörder koltuk boş bırakmışlardı. Oturduğum yer A Blokta 9. sıranın yan balkona yakın bölümündeydi, orkestranın üstünde, koronun hizasının ise biraz altında sayılırdı. Salonun daha üst bölümleri koroyu daha iyi duymuş olabilir.
Oysa koro balkona yayılmak yerine orkestranın yan ve arkasında, timpaninin iki yanındaki boşlukta konuşlansa, çok daha iyi bir duyum sağlanabilirdi. “Ama corona var” diyecekseniz, burada biz dinleyicilerin aramızda hiçbir boşluk bulunmadan omuz omuza oturuyor olmamızın yarattığı tezat ortaya çıkıyor!
Bir kısım dinleyici ise, daha uzayan sesin sonlanmasını bile beklemeden her bölüm arasında alkışlayarak, yapıtın bütünlüğüne yoğunlaşmak isteyenlerin dikkatini dağıttı. Bundan müzisyenlerin de memnun kaldığını zannetmiyorum.
HIZLI TEMPOLU BİR İCRA
Solistler partilerini temizce söylediler. Sololarının yanısıra, özellikle “Tuba Mirum” ve “Jesu Pie”de iyi bir ensemble ortaya koydular. Yapıtın belli bölümlerinde önemli görevleri olan trompet ve trombonlar da temiz ve parlak bir etkinlik gösterdiler.
Requiem'i CSO ve DÇK ile daha önce de yapmış olan şef Raul Grüneis ise bazı bölümlerde tempoları hayli hızlı aldı, âdeta uçtu! Koro ve orkestrayı sanki biraz koşturdu. Artık her este alkışı basan dinleyiciye mi kızdı, yoksa kimbilir kaçıncı kez yaptığı eserin yeniden büyüsüne mi kapıldı, bilemem. Belki de orkestra ile koro arasındaki mesafenin yarattığı zamanlama sorununu aşmak için yapmıştır.
Ama dinleyici finaldeki küçük “es”te bile araya girmeyi ihmal etmedi! Finalin görkemli dekreşendosu koro ve orkestra tarafından parlak biçimde sunuldu ve bu kez yerinde olan coşkulu alkışla konser tamamlandı.
NE YAPILABİLİR?
Klasik müzik konserlerinin birer “pop” konseri olmadığını dinleyiciye öğretmek için ne yapılabilir?
Burada orkestra yönetimlerine görev düşüyor. Yönetimin görevlendirdiği bir kişi veya müzisyenlerden biri, konser başlamadan önce sahneye çıkarak seslendirilecek yapıt ve bölümleri hakkında bilgi verebilir, “Lutfen müziğin bütünlüğünün zedelenmemesi için şef size yüzünü dönüp selam pozisyonuna geçmeden alkışlamayınız” diyebilir.
Bu tür bir bilgilendirme dinleyiciyi rencide etmez, aksine sanırım memnun eder. Bu konuyu CSO yönetimi mutlaka gündemine almalıdır.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
12 Şubat 2022, Ankara