Devlet orkestralarının hepsinin İsmet İnönü'yü Anma Konseri düzenlediği hafta, 22 Aralık 2023 akşamı, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, konuk şef Gürer Aykal (d.1942) yönetiminde Alman Viyolonselci Alban Gerhardt'ı (d.1969) ağırladı.
Danışma Kurulu üyesi olduğum İnönü Vakfı, “protokol” olarak orta bloktaki birinci sırayı ayarlamıştı. Hiç sevemediğim bu ön sırada eski Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu ile yan yana oturduk. Sıranın ortasında ise Özden Toker ile İnönü ailesinin tüm bireyleri ve eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden'le birlikte yer alıyordu. İsmet İnönü'yü temsilen bir buket çiçek, arada kalan kısacık mesafeye sığdırılan bir sehpa üzerine yerleştirilmişti.
USTA VE SEMPATİK BİR SOLİST
Gri gömlek ve aynı renkte dar pantolon üzerine siyah kolsuz ince bir süveter giymiş olarak, gülen yüzüyle sahneye gelen Gerhard, Çek besteci Antonin Dvorak'ın (1841-1904) Si minör Op.104 Viyolonsel Konçertosu'nu seslendirdi.
Oturduğum birinci sıradan orkestra eşliğinin yüksek volümlü bölümlerinin birbirine karışmış, ayrıntı işitilmeyen âdeta gürültü gibi geldiği birinci sıradan (A1/22) çellistin tınısını ise gayet net biçimde algılama, çalgısından çıkardığı tüm sesleri duyabilme olanağını buldum. Aynı şekilde başkemancı Esra Gökoğlu’nun sololarını da…
CSO konserlerinde yeni salonda genellikle 6 ile 10. sıra arasında oturmayı yeğlediğim için, hem yerimi, hem de Gürer Aykal gibi bir usta şefin yönetimindeki orkestradan gelen sesleri yadırgadım. Ama nedeni gayet belliydi. Ana Salon'un akustik sorunu...
Gerhard, içine iyice sindirdiği anlaşılan Dvorak konçertoyu, her iyi solist gibi bellekten, tüm nüanslarıyla seslendirdi. Bir çello aşığı olan İsmet İnönü'nün sevgisine yakışır bir seslendirme çıkardı. Sempatik bir insan; orkestranın çello grubuyla birkaç kez selamlaştı.
Sanki bir bis çalmayacak gibiydi ama yoğun alkışlarla ve şef Aykal'ın yönlendirmesiyle oturup “A little bit Bach” diyerek, solistik özelliklerini bir kez daha gösterdi. Gerhard ak saçlı başını neredeyse yere değdirecek biçimde dinleyiciyi selamlamasıyla da dikkati çekti.
KORO NEDEN İSTANBUL’DAN?
Konserin ikinci yarısında orkestradan Piyotr İliç Çaykovski'nin (1840-1893), Dante'nin İlahî Komedya'sındaki trajediyi konu alan Op.32 Franceska da Rimini başlıklı yapıtını dinledik. Verilen arada hiç yerimden kalkmamıştım, “Keşke kalkıp yukarlarda bir boş yere kaçsaymışım” diye düşündüm ama yaşamda keşkelere yer yok!
Son yapıt ise, ilk seslendirmesi Hasan Uçarsu'nun piyanosu eşliğinde Koro İstanbul tarafından video kaydıyla birlikte İstanbul'da yapılan, Gürer Aykal'ın Yekta Güngör Özden'in sözleri üzerine yazdığı “Lozan Marşı”ydı. Bu kez orkestra eşlikli olarak gene Koro İstanbul tarafından ilk kez seslendirilen marşı Aykal iki kez çaldırdı. Dinleyicinin de katılmasını istedi, sözler kitapçıkta yok mu? diye sordu. Keşke Gürer Aykal marşın sözlerini orkestra yönetimine iletip, kısa bir program notuyla birlikte kitapçıkta yer verilmesini isteseymiş. Çünkü eksik kalmıştı. Ama dinleyici 10. Yıl Marşı seslendirilirken, çoğu zaten sözleri bildiği için katıldı.
Kübra Şenyaylar’ın (d.1993) hazırladığı Koro İstanbul’a gelince; A1-22 nolu koltuktan pek sesini duyamadık, ne büyük bir akustik sorun değil mi? Metin Bostancıoğlu dostumuz da, koroda keşke erkek sesine de yer verselermiş, dedi. Gerçekten de sanki sadece kadın sesi duyuluyordu. Koro yerini alırken de aralardan sadece birkaç genç kız görmüştük. Ama kitapçıkta Koro İstanbul kadrosu soprano, alto, tenor ve bas olarak tam 43 kişi gözüküyordu.
Orkestradan soruşturdum, doğruladılar, tam kadro sahneye çıkmışlar. Arkadaşlar, “Bazı dinleyiciler video çekip youtuba koymuşlar, orada sesleri de gayet iyi duyuluyor, sözler de anlaşılıyor” dediler. Biz akustik kurbanı olmuştuk, bir bakıma orkestracıların “sahnede birbirimizi duyamıyoruz” yakınmalarının ne denli doğru olduğunu deneyerek yaşamıştık.
Gürer Aykal, marşın öyküsünü kısaca sözlü olarak dinleyiciye anlattı, “Lozan, Cumhuriyetin önüne serilmiş bir kırmızı halıdır” dedi. Koro İstanbul’u tanıtırken de “Neden koroyu İstanbul’dan getirdik? Çünkü Ankara koroları seslendirmek istemediler” iddiasında bulundu.
Halbuki ben, ilk seslendirmeyi ve kaydı İstanbul’da geçtiğimiz yaz bu koro yaptığı ve eseri öğrendiği için tercih edildiğini düşünmüştüm. Gürer Aykal’ın Ankara’daki korolara yönelttiği bu itham aklıma takıldı. Yazıyı kaleme alırken birkaç görüşme yaptım. Başta Devlet Çoksesli Korosu olmak üzere Ankara’daki korolara bir teklif götürülmediğini öğrendim. Devlet Çoksesli Korosu Müdürü Savaş Sakarya, “Ne benim, ne de şefimiz Burak Onur Erdem’in böyle bir tekliften haberi var! Bize böyle bir öneri getirilmedi” dedi. Saygun Korosu, Muammer Sun Korosu, EOF Korosu gibi korolara da götürülmüş bir teklif yoktu. Yani Aykal, pek sevdiği konser konuşmaları sırasında, belki istemeden, amacını aşarak, Ankara korolarını, rahmetli Süleyman Demirel’in pek sevdiği deyimle “bühtan”* altında bıraktı.
Aykal, Koro İstanbul’u iki gece Ankara’da otelde ağırlayan Çankaya Belediyesi’ne de özel olarak teşekkür etti.
Konser sonunda orkestrayı alkışlayan, birinci keman ve birinci viyolaya ellerini uzatıp onları öne çıkararak üçlü selam veren, aynı seremoniyi ikinci keman grup şefi ve çello grup şefiyle de tekrarlayan Aykal, ikinci keman grup şefi olarak oturan Tuba Tamer Türeli’yi de alnından öptü. Ama önceki ekipteki hanım üye, viyola grup şefi Artemis Sis Balkız’ı alnından öpmediği için o eksik kaldı!
Aykal, ön sıradan İnönü Vakfı Başkanı Özden Toker’i de sahneye alarak, dinleyiciye birkaç cümleyle hitap etmesini sağladı, ardından söz yazarı Yekta Güngör Özden’i de sahneye çıkarttı.
***
Konserle ilgili izlenimler bu kadar. Şimdi, CSO’nun isteği üzerine yazdığım ve program kitapçığında yer alan İnönü ile ilgili yazıyı da buraya alıyorum:
İsmet İnönü’yü Neden Orkestrada Anıyoruz?
İstiklal Savaşı kahramanı, Lozan’ın usta diplomatı, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Başbakanı, Atatürk’ten sonraki ikinci Cumhurbaşkanı, çok partili demokrasi denemesinin mimarı, yıllarını ana muhalefet lideri olarak haksızlıklarla mücadeleyle geçirmeyi göze alan dev siyasetçi, büyük sanat ve müzik dostu İsmet İnönü’yü (1884-1973) yitireli tam 50 yıl oldu. Bu ölüm yıldönümü anması Cumhuriyetin ve Lozan Antlaşması’nın 100. yılına rastladığı için daha anlam kazanıyor.
Peki, niye devlet orkestralarımız İsmet İnönü’yü ölüm yıldönümlerinde özel bir konser düzenleyerek anıyorlar? Çünkü hem CSO’nun gelişmesi, bir salona kavuşması için çaba gösteren bir devlet adamıydı, hem de klasik müziği Yemen çöllerinde yabancıların terk ettiği bir karargâhta bulduğu gramafon ve plaklar sayesinde öğrenerek içtenlikle seven gerçek bir müziksever.
Atatürk devrimlerinin, inançlı bir sürdürümcüsüydü. Yaşadığı dönemde, CSO yöneticilerinin her başları sıkıştığında başvurdukları öncelikli kişilik İnönü’ydü. Çünkü eğer gereksinim gerçek, sorun ciddî ise, İnönü’nün konuyu çözmek için elinden geleni yapacağını biliyorlardı.
Cumhuriyetin uluslararası çapta ilk müzik yıldızları olan İdil Biret ve Suna Kan’ın eğitim için yurtdışına gönderilmesini sağlayan da İkinci Cumhurbaşkanı olarak İsmet İnönü’ydü. İlgili yasa Meclis’ten çıkıncaya kadar sürekli gelişmeleri izlemiş, sonrasında da iki çocuk sanatçının gelişiminden haberdar olmuş, konserlerine gitmişti.
Başta, şimdi “Tarihî Salon” olarak adlandırılan CSO’nun eski salonunun güreş alanı olmaktan kurtarılıp o dönemde Devlet Konser Salonu adıyla orkestraya tahsis edilmesi olmak üzere, İnönü’nün duyarlılığı sayesinde edinilmiş pek çok kazanım vardır.
İnönü klasik müziği öylesine benimsemişti ki, 50 yaşındayken CSO’nun viyolonsel solisti David Zirkin’den ders almış, çalmayı ilerletemese de “ çalgıyı göğsüne dayadığında o hazzı duyduğunu” ifade etmişti.
Konservatuvarın kuruluşundan sonra, moda deyimle “yerli ve millî” bestecilerimizin yapıtlarının seslendirilmelerini yakından izlemişti. Günümüzde sıklıkla icra edilen Ahmet Adnan Saygun’un “Yunus Emre Oratoryosu”nun ilk seslendirilişinin İsmet İnönü’nün müdahelesi ve takibi sayesinde yapılabildiğini az kişi bilir. Çağdaş Çoksesli Türk Müziği’ni Birleşmiş Milletler’den Vatikan’a uluslararası alanda defalarca temsil eden bu yapıt, İnönü olmasaydı belki sümenaltı edilmiş olarak arşivlerde kalacaktı.
CSO’nun bu akşamki konserinde, O’nun en sevdiği çalgı olan viyolonsel için bir konçertoyu ve doğrudan İnönü’yle ilgili bestelenmiş bir marşı dinleyecek olmamız da çok özel, günün anlam ve önemine yakışır bir program. Orkestra Şefi Gürer Aykal’ın bestelediği Lozan Marşı, piyano eşlikli olarak Lozan’ın yıldönümünde İstanbul’da seslendirilmişti. İnönü’nün 50. Ölüm yıldönümündeki anma konserinde orkestra eşlikli olarak ilk kez seslendiriliyor. Ruhu şâd olsun.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
23 Aralık 2023, Ankara
*Bühtan: Bir kimseye işlemediği bir suçu isnat etme anlamında ahlâk terimi.(TDV İslam Ansiklopedisi), Kara çalma, iftira (TDK Türkçe Sözlük)