Bugünlerin anlam ve önemine bu denli uygun bir başka müzik olabilir mi?
Düşündüm, taşındım ve başka bir öneri getiremedim.
Semih Korucu’nun (d.1965) “Sarsılmışlar İçin Müzik” başlıklı yapıtından söz ediyorum.
Yapıtı ilk kez 2013’de gene HSO’dan dinlemiştim. Bu ikinci dinleyişimde derinliğini, çağımızla olan ilişkisini daha da iyi algıladım.
Önce bakalım Semih Korucu kimdir? Hocaları, Nevit Kodallı, Kamuran Gündemir, Cengiz Tanç. Yüksek lisans çalışmasını İlhan Usmanbaş’la yapmış. Çalıştığı diğer isimler Ertuğrul Bayraktar, Ahmet Yürür, Bülent Tarcan, Ercivan Saydam ve Ertuğrul Oğuz Fırat. Değişik anlayışlardan önemli isimler. Öğrendiklerinden kendine özgü bir sentez çıkarmayı başarmış. Müziğinde her yapıtın amaçladığı müziksel anlatımı sağlamak için her tekniği kullanıyor. Mersin Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda kompozisyon, teori ve form bilgisi dersleri veriyor. Yapıtları Amerika’da basılıyor.
İlk dinlediğimde “Sarsılmışlar İçin Müzik”in daha sık seslendirilmeyi hak ettiğini yazmıştım. Bu kez, 21. yüzyıl müziğine önemli bir örnek oluşturduğu düşüncesiyle orkestra şeflerimize eseri edinip incelemelerini öneriyorum.
Korucu, felsefeyle müziği kaynaştıran bakışıyla, birbirine bağlı olarak çalınan dört ağır bölümle (adagio) bir sürekli devinimden (perpetuum mobile) oluşan etkileyici bir müzik yazmıştı. Çıkış noktası, insanların vicdanları ve kendilerini başkalarının yerine koyarak sarsılmaları ve böylelikle dayanışıp toplumsallaştıkları düşüncesi. Korucu, düşünsel derinlikle, folklorik kimi çağrışımları kendi müzik potasında başarıyla kaynaştırmış. Eskiyi çürütmeye çalışmadan, ondan yararlanıp esinlenerek, ortaya anlaşılır, dinlenebilir yeni bir modal müzik koymuş.
Bakın “sarsılmışlar”ı hangi adlarla nitelendiriyor müziğinin bölümlerinde:
Ölümle Sarsılanlar için Adagio
Savaşla Sarsılanlar için Adagio
Ayrılıkla Sarsılanlar için Adagio
Barış için Sarsılanlara Adagio
Özgürlük için Sarsılanlara Perpetuum Mobile
Besteci, “Bu başlıkların seçilmesinin yegâne nedeni, bunlar karşısında duyduğumuz sarsılmışlığın bizleri nasıl bir araya getirdiği, benzer acıları yaşamamızdır” diyor.
Biri yayla, diğeri parmakla iki kontrbasın, gerilimli, düşündürücü girişiyle başlayan yapıt sarsılmışlara gönderme yaparken, dinleyiciyi de sarsarak içine alıyor. Yanında genç Cansu Şahin’le kontrabas partilerini seslendiren Viktor Skorokirzha, Moskova Çaykovski Konservatuvarı mezunu, deneyimli bir müzisyen.
Yapıtı şef Burak Tüzün yönetimindeki Hacettepe Senfoni Orkestrası, “Cumhuriyetimizin 92. yılında terör kurbanlarının anısına” düzenlediği konserin finalinde seslendirdi. Aslında HSO’nun 31 Ekim programında, Berliner Capella’nın şef Kerstin Behnke yönetiminde J. Brahms’ın Alman Requiemi vardı. Almanlar İşid’in Ankara’da iki intihar bombacısıyla düzenlediği terör saldırısından sonra konser programını iptal edince, HSO yeni bir program düzenledi.
Önce yaylılardan Samuel Barber’in Adagio’sunu dinledik. Ardından, Dağhan Ergün (tenor), Oğulcan Yılmaz (Bas bariton) ve Funda Yazıksız (soprano) birer arya söylediler. Üçü de konservatuvarın şan bölümü öğrencisi olan solistlerden Oğulcan Yılmaz’ın ulusal yarışma başarıları da bulunuyor. Yılmaz, Wagner’in Tanhauser operasından “O du mein holder”i seslendirirken, bütün rolleri söylemeye hazır bir görüntü verdi. Soprano Funda Yazıksız da Verdi La Traviata’dan “Addio del passato”yu kolaratur özelliklerini sergileyerek çok temiz söyledi.
Şef Tüzün, konser sonunda kısa bir konuşmayla Cumhuriyet’in 92. yılını kutlayıp bir temenni olarak Nazım Hikmet’in “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / ve bir orman gibi kardeşçesine / bu hasret bizim” dizeleriyle biten “Davet” başlıklı şiirini okuyarak, günümüze kadar yazılmış en güzel Cumhuriyet marşı olarak bilinen 10. Yıl Marşı için tekrar şef kürsüsüne çıktı. Solistler ve salondakiler hep birlikte söylediler marşı.
Bakalım, 2 Kasım’a da açık alınla çıkabilecek miyiz?