Bazı konserler için bulunan tanıtıcı sloganlar abartılıdır ve konserle birlikte sönüp gider. Ama bazıları da tam yerli yerine oturur. Bilkent Senfoni Orkestrası, 28 Mayıs 2016 konserini “Yaşayan Efsane Lindberg” diye tanıtmıştı. İddialı bir nitelendirmeydi bu. Ama konseri dinledikten sonra, bu iddianın yersiz olmadığını gördük.
Chiristian Lindberg (d. 1958) İsveçli tromboncu, şef ve besteci. Hâlen üç etkinliğini de birbirine koşut olarak sürdürüyor. Genç tromboncuların yeni bir şey öğrenmek için birlikte çalışmaya can attığı bir usta. 60'ı aşkın CD kaydı, pek çok bestecinin ona adadığı besteler var. Güleç yüzlü, enerjik, hâttâ biraz hiperaktif görünümlü, pire gibi bir adam. Sanki Kuzeyli değil de Akdenizli!
Lindberg, konserin başında icracılık hünerini, pek çok orkestranın tromboncu alım sınavında katılımcılardan istediği, Ferdinand David'in (1810-1873) Trombon Konçertinosu'nu seslendirerek gösterdi. Yaklaşık 15 dakikalık eserde orkestrayı da yöneten Lindberg, orkestra partileri kayıp olduğu için piyano redüksiyonundan hem orkestrasyonu yapmış, kadansı da kendisi için özel olarak yazmıştı.
Sık tanık olunmadığı için, trombonun solo çalgı olduğu bir konçertinoyu böyle bir ustadan dinlemek özel bir durumdu.
SOLAK AMA SAĞLAM VURUŞLU
Lindberg, müziği ne denli severek yaptığını ve içselleştirdiğini trombonu bırakıp, eline kısa şef bagedini aldığında gösterdi. Bu güleç yüzlü, sahneye âdeta zıplayarak girip çıkan adamın solak olduğunu da, S. Rahmaninov'un 3. Piyano Konçertosu'nda İtalyan piyanist Beatrice Rana'ya (d.1993) eşlik etmek üzere ilk ölçüyü vurduğunda anladık.
Belki orkestraya başlangıçta ters gelmiştir ama Lindberg, alışılmışın aksine, esas vuruşları sol eliyle yapıyor, istediği nüansları ve bazı atakları da sağ eliyle işaret ediyordu. Nasıl bir şef olduğunu esas S. Prokofiev'in 5. Senfoni'sinde orkestrayı yönetirken gördük. Sol elindeki bagedi, keskin bilek hareketleriyle kullanan Lindberg, sağ eli ve vücuduyla eseri orkestraya sanki anlatıyordu.
Lindberg'i bazen bir ressam, bazen sessiz sinema oyunundaki anlatıcı gibi algılamak mümkündü. Bir bakıyordunuz, kurgubilim filmlerinde bir savaşçının elindeki ışın topunu fırlatır gibi vurmalı ve üflemelilere atak veriyor, ardından iyi programlanmış bir robot gibi eseri sürüklüyordu. Vuruşları gayet keskin ve anlaşılırdı, orkestrayı hiç kendi haline bırakmadı.
Giyim tarzı da kendine özgüydü Lindberg'in... Konser boyunca, terden ıslattığı için aynı terzinin elinden çıkma üç gömlek değiştirdi. Konçertinoda da gümüş grisi, piyano konçertosunda siyah, senfoni de ise eflatun renkli lameyi andırır kumaştan dikilmiş gömleklerinin kolları, her zaman olduğu gibi sıvalı ve saati de kolundaydı.
TRİBÜNE OYNAMAYAN GENÇ USTA
Gelelim piyaniste... Henüz 23 yaşında olmasına rağmen Dünyanın önde gelen iki piyano yarışmasından birini kazanan, diğerinde ikinci olarak kendine uluslararası alanda önemli bir kapı aralamış olan Beatrice Rana, gece mavisi bol giysisiyle sahneye çıktığında hiç de iddialı görünmüyordu. Seçtiği eser Rahmaninov'un konçertoları içinde en kalabalık ve güç olanıydı. Ama bu romantik konçertonun ilk ölçülerinden itibaren Rana, teknik gelişkinliğini, müzikalitesini göstermeye başladı. Üstelik bunları tribünlere oynamadan, herhangi zorlama artistik hareketlere başvurmadan , aşırı duygulanma pozlarına girmeden yapıyordu. Cümlelemeleri tertemizdi. İyi pedal kontroluyla netliği sağlıyordu. Bazı piyanistlerin yaptığı gibi pedalda uzun kalıp sesleri birbirine karıştırarak eseri boğuntuya getirmiyordu. Konçertonun belli bölümlerinde tempoları hayli hızlı aldı ama önceden şefle anlaşmış olmalıydı ki, ortaya orkestrayı peşine takma gibi bir görüntü çıkmadı.
Belli ki akıl hocası Bendetto Lupo, “biçim”den ziyade “öz”e önem veren bir müzisyen. Rana'nın halen çalışmalarını, yaşayan en önemli piyano pedagoglarından biri olan Arie Vardi (d.1937) ile Hannover'de sürdürdüğünü de belirtelim.
Beatrice Rana, bu konserde öyle laf ola değil, yürekten “bravo”yu hak etti. Dinleyicinin yoğun alkışını, bis olarak J. S. Bach'ın “gigue”siyle ödüllendirdi. Uzun ve yoğun konçertonun üzerine seçtiği bu hızlı dansı da gayet enerjik biçimde seslendirdi.
Bu konserde başkemancı sandalyesinde Fransız vatandaşı bir Arap kemancı oturuyordu. Monia Rizkallah, Faslı bir aileden geliyor, Bordeux ve Paris Konservatuvarları'nda eğitim almış, halen Almanya'da Berlin Deutsche Oper'in 2. keman grup şefi ve kurumun orkestra akademisinin yöneticiliğini yapıyor.
Öyle sanıyorum ki, başkemancı da, piyanist de, şef de Ankara'da ilk kez sahneye çıktılar. Lindberg'in verdiği ustalık sınıfına da Ankara'da ne kadar trombon öğrencisi varsa, koşa koşa katıldı. Beatrice Rana ve Chiristian Lindberg'e “Bunu saymayız, gene bekleriz” diyoruz. Tabii müzik kurumları davet ederlerse...