Müzikle ilgili pek çok nitelendirmeler yapıyoruz. Klasik müzik, alaturka, halk müziği, evrensel çoksesli müzik, yeni müzik, arabesk, geleneksel müzik v.s. Geçen gün besteci Yiğit Aydın'ın Saygun'a Saygı konserine yazdığı program notlarını okurken kullandığı nitelendirme o denli kısa ve yerine oturmuştu ki, hemen benimseyiverdim. Çağdaş Türk Müziği, kapsayıcı ve nitelendirmelerin bir kısmını da içine alan bir tanımlamaydı. “Çağdaş”, bestecinin yaşadığı çağı işaret ediyor, “Türk” de ulus aidiyetini… Bu tanımlama, hemen ertesi akşam dinlediğim CSO'nun konserine tam olarak uydu.
İlk eser Yalçın Tura'nın (d. 1934) solo keman ve 10 yaylı çalgı için yazdığı “Oyun Havaları” başlıklı süitti. Bestecinin pek çok yapıtında olduğu gibi planlamadan sonra yaşam gailesi nedeniyle taslak süresi hayli uzun olmuş, çalınabilir durumda ortaya çıkışı 1993'u bulmuştu.
Solo kemanda bestecinin oğlu Hasan Niyazi Tura (d.1982) yeralıyor, küçük topluluğu şef Rengim Gökmen yönetiyordu. Eserin adına ve bölümlerine (Taksim, Oyun Havası, Çiftetelli, Curcuna, Oyun Havası) bakıp da, bunun neresi çağdaş diye soran çıkabilir. Ama Yalçın Tura, eserini, bu bölümlere adlarını veren oyun havalarının karakterlerinden esinli öyle biçimlemişti ki, kâh içli makamsallığı algılarken, ardından 20. yüzyıl batı müziği tekniklerinin bir uygulamasıyla karşılaşıveriyordunuz. Ve bunların hiçbiri Türk dinleyicisi için rahatsız edici değildi. Şef, besteci ve kemancı olarak kendine müzik camiasında önemli bir yer edinen bestecinin oğlu Hasan Niyazi Tura, giriş taksiminden itibaren mükemmel bir solo etkinlik sergilerken, CSO'nun yaylı rahlelelerinin en yetkin isimlerinin yer aldığı topluluk , eşlikte ve kendi partilerinde dikkatli, uyumlu ve bütüncüldü.
Nitekim Almanya'da da Hasan Niyazi Tura tarafından seslendirilmiş olan ve büyük ilgi çeken bu yapıt, CSO dinleyicisi tarafından çoşkuyla alkışlandı. Yalçın Tura da eşiyle birlikte seslendirmeyi izleyenler arasındaydı. Oğul Tura sahneden inip babasını karşıladı, şef Gökmen'le birlikte besteciyi sahneye aldılar. Tura, icracıları teker teker kutladı ve sağ elini kalbinin üzerine getirerek dinleyiciyi selamladı. Böyle bir gecede Oğul Tura, “bis” olarak “Bach” çalacak değildi. Babasının, Yılmaz Güney'in Umutsuzlar filmi için yazdığı müziği, arpist Çağatay Akyol'la birlikte seslendirerek salonda bir duygu rüzgarı daha estirdi. Onun için heyecanlı bir akşamdı, hem babasının müziğini seslendiriyor, hem de 11 yıl çatısı altında çalıştığı CSO'ya şimdilik veda ediyordu. Şimdilik deyişimin nedeni, artık İstanbul DSO'nun şef yardımcısı olan Oğul Tura'ya CSO'nun önümüzdeki sezonu planlarken bir konser ayırmasını umuyor olmamdan kaynaklanıyor.
CEBECİ MONOLOGLARI-3
Ankara Devlet Konservatuvarı'nda 1936'daki kuruluşundan itibaren öğrenci olmuş tüm müzisyenler için “Cebeci” âdeta bir parola gibidir. Mustafa Kemal Atatürk'ün isteğiyle Cumhuriyetin ilk okulu olarak kurulan Musiki Muallim Mektebi için yapılan, havadan bakıldığında bir konser piyanosu biçiminde görünen, Avusturyalı mimar Ernst Egli'nin imzasını taşıyan bu Cumhuriyetin ilk önemli binası, günümüzde müzik yaşamında yeri olan nice besteci, icracı, oyuncu ve dansçı ile öğretmenleri konuk etmiştir.
Turgay Erdener'in (d.1957) de bir süre öğrenci ve öğretmen olarak yaşadığı bu bina ile ilgili duygu ve düşüncelerini Serhan Yedig imzası taşıyan Şosta başlıklı kitapta (SCAMV Yayını, 2017) bulabilirsiniz.
Erdener, öğrenciliğinde Erçivan Saydam'la ders yaptığı salonun bugün “kebabçı” olarak kullanılıyor olması başta olmak üzere, binanın Mamak Belediyesi elindeki hüzün verici durumundan etkilenerek “Cebeci Monologları”nı bir dizi olarak planladı. İlk monologu 2012'de piyano için yazdı ve eser ADK-DER'in düzenlediği yarışmanın da zorunlu eseri oldu. İkincisini, kadim arkadaşı kontrabasçı Melih Balçık için orkestra eşlikli bir tür kontrabas konçertinosu biçiminde planladı ama henüz tamamlamadı. Üçüncüyü ise CSO Çello Dörtlüsü'ne adayarak daha hızlı bir biçimde tamamladı. Eserin dünya prömiyeri geçtiğimiz ay Rengim Gökmen yönetimindeki KODA eşliğinde yapıldı. Ardından da 11-12 Nisan 2018'da Ankara dinleyicisine sunuldu.
Eserde, Cebeci'deki bu tarihi binada yaşamış, okumuş, ders vermiş herkesin kendinden bulabileceği esintiler var. Hüzün de var, coşku da… Site Yurdu'ndaki dönemin faşist öğrencilerinin konservatuvar öğrencilerine saldırılarını da algılıyorsunuz, 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinin etkilerini de… Bunları Şosta'nın trampetleri haber veriyor. Eserin solo bölümlerini seslendiren Onur Şenler, İbrahim Aydoğdu, Yiğit Tan ve Yaz Irmak, ADK'nın 1983'te taşındığı hastaneden bozma şimdiki Beşevler Binası'nda öğrenci oldular ama büyüklerinden “Cebeci”yi hep dinlediler. Erdener'in dört çello ve orkestra arasında dolaştırdığı duyguları başarıyla yansıttılar. Seslendirme sonunda coşku yüksek, besteci, şef ve orkestra üyeleri mutluydu. Erdener'i kutluyor ve merakla Monolog-2'yi beklediğimi belirtmek istiyorum.
Seslendirmenin sonunda CSO Çello Dörtlüsü de, Turgay Erdener de dinleyiciden büyük alkış aldı ve Dörtlü iki bis parçasıyla bu alkışları ödüllendirdi.
AŞIK VEYSEL- İNSANLIK DAVASI
CSO çatısı altında 10 yıl çalıştıktan sonra İstanbul Opera Orkestrası'na geçiş yapan Ekin Eti (d. 1980), ADK'yı bitirdikten sonra trombon icracılığının yanı sıra, küçük sahne müzikleri, kısa film ve belgesel müzikleri yazdı. Program kitapçığındaki özgeçmişinde “Senfonik Düzenleme” olarak yer alan “Aşık Veysel-İnsanlık Davası” başlıklı işi dokuz bakır çalgıcıdan oluşan “Anadolu Nefesi” başlıklı topluluk ve orkestra için hazırlamıştı. Biz dünyada ilk seslendirilişine tanıklık ettik.
Ekin Eti eseri, bektaşi babası “Halife İlhami Teoman Güre Baba Erenler”e (1932-2014) ithaf etmişti. Aşık Veysel'in (1894-1973) kendi sesinden şiir ve deyişlerinin de kullanıldığı, halk sazı bağlamaya da yer verilen eser, “Han Kapısı / Gelmez Yol / Atatürk'e Ağıt / Birlik Destanı” bölümlerinden oluşuyordu.
Ekin Eti, Veysel'in günümüzde de kulak kabartılması ve uygulanması gereken en can alıcı deyişlerini seçmişti. Atatürk Ağıtı'ndaki siren sesi, toplumun kurucu liderinin ölümü karşısındaki üzüntüsünü ve hatırasına saygısını yansıtıyordu. Anadolu Nefesi topluluğun güçlü fanfarı, orkestra ve Aşık Veysel'in kendi sesinin yer yer kullanımıyla, hem Atatürk'ü, hem Veysel'i anma ve günümüzde oturup yeniden düşünme bağlamında etkileyici bir iş ortaya çıkmıştı.
Ancak bestecinin trombonuyla birlikte yer aldığı Anadolu Nefesi topluluğunun, bis istekleri karşısında Bach'ın Toccata ve Füg'üyle başlattığı bir potpuriden sonra, eğlenceye dönük düzenlemelerle neredeyse küçük bir konser daha vermesi, Eti'nin İnsanlık Davası ile yarattığı etkiyi hafifletti. Ciddi ve oylumlu, derinlikli bir çağdaş müzik örneği olarak gösterilecek Tura'nın “Oyun Havaları” ile başlayan konser, bu eğlenceye dönük bisler nedeniyle “Eller havaya” türü “Oyun Havaları”yla bitmiş oldu!
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
14 Nisan 2018