Geçenlerde Anadolu Ajansı'na zamanlaması mükemmel ayarlanmış bir açıklama yaparak, TÜSAK Tasarı'sının “bakan ve siyasi irade uygun görürse” önümüzdeki sonbahar Meclis'te ele alınacağını açıklayan, taslakta yazanlarla söyledikleri hiç birbirini tutmayan Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Nihat Gül, herhalde çok memnundur.
Çünkü Bakanlık, Ankara'nın en iyi akustikli tarihî salonu, “Operet Sahnesi” diye bilinen, Resim Heykel Müzesi, yani eski Halkevi (Türkocağı) binasındaki salonu etkinliklere kapattı. Sadece Bakanlığın uygun gördüğü “törenler” düzenlenecekmiş!
Bunun anlamı şudur:
Ankara Devlet Opera ve Balesi'nin haftada bir bu sahnede sergilediği etkinlikler açıkta kalmıştır!
Aynı kurumun bağrında yaşayan oda müziği topluluklarının, solistlerinin dinletileri için en uygun salon kullanımdan kaldırılmıştır!
SCAMV tarafından düzenlenen Uluslararası Ankara Müzik Festivali'ne, 32. Festivalde oda müziği konserleri için Pazartesi günleri verilen tahsis yapılmayacaktır. Bu güzel akustikli ama çok yıpranmış piyanolu salonda festival kapsamında herhangi bir yabancı oda müziği topluluğu ya da solist resitali verilemeyecektir.
Bakanlık 2014-15 sezonu Operet Sahnesi'ni etkinliklere kapatma kararına “bakım, restorasyon” gibi bir kılıf uydurabilir. Ama sonuç ortadadır.
TÜSAK ÇIKMASA DA UYGULAMA BAŞLADI!
Şimdi “önümüzdeki sonbahar TÜSAK'ı geçirme” beklentisini de gözden geçirelim: Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılıyor. Şimdiki Başbakanın seçimi kazanıp Cumhurbaşkanı olması durumunda, yeni siyasal görünümde farklılaşmalar bekleniyor. Hatta AKP'nin yeniden tasarımlanabilmesi için 9 kasım'da gerken seçime gidilmesi olasılığından söz ediliyor. Bu durumda yeni hükümet, TBMM'nin çalışmaya başlaması, 2015 bütçesi vs. hayli zaman alacaktır. Yani Nihat Gül'ün “Sayın Bakan ve siyasi iradenin onayı” koşuluna bağladığı planları, bu kez 2015'e sarkabilir!
Ama TÜSAK daha çıkmadan hükmünü icra etmeye başlamıştır. Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü'ne bağlı bulunan Operet Sahnesi'nin etkinliklere kapatılmasının anlamı budur. TÜSAK'ta müdürlüklerin kullanımında olan tüm salon ve çalgılar dahil eşyanın TÜSAK'a devri uygulaması fiili olarak başlamıştır!
ATATÜRK VE MİMAR KOYUNOĞLU'NUN KEMİKLERİ SIZLIYOR
Gelelim kapatılan sahnenin tarihsel anlamına: Büyük olasılıkla kapatma kararı alan kişiler bu ayrıntıları tam olarak bilmiyorlardır!
Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi ile Operet Sahnesi'nin içinde yer aldığı yapının mimarı, Yüksek Mimar-Mühendis Arif Hikmet Koyunoğlu'dur. (1888-1982)
“I. Ulusal Mimarlık Dönemi”nin güzel örneklerinden olan yapı Türk Ocakları merkez binası olarak projelendirildi. Türk Ocakları, II. Meşrutiyet’ten sonra kurulmuş , Kurtuluş Savaşı’nı destekleyen, Atatürk ilkelerini, Cumhuriyet yönetiminin erdemlerini kültürel yolla halka yayan, devletten yardım alan kuruluşlardı.
1926 yılında Türk Ocağı için bir proje yarışması açıldı. Namazgâh Tepesi’nde Etnografya Müzesi’ni (hemen yanındaki bina) yapan Mimar A. Hikmet Koyunoğlu’nun projesi birinci oldu. Atatürk’ün suluboya resminden beğenip onayladığı binanın inşaatına 21 Mart 1927’de başlandı. Atatürk, binada Türk süslemelerinin kullanılmasını istemiş ve yalnızca Türk işçilerinin çalışmasını emretmişti.
O dönemde Ankara'daki binaların inşaatlarında Macar ustalar başta olmak üzere çeşitli ulusların ustalarından yararlanılıyordu. Atatürk özellikle projesinden inşasına tüm katkının Türklerden geldiği bir yapının adına yakışır biçimde ortaya çıkmasını istemişti.
MEZARTAŞI USTALARI HAYAT VERDİ...
Kurtuluş Savaşı’nda Türk taşçı ustaları da cephede hayli zayiat vermişti. Mimar Koyunoğlu mezartaşı ustalarını toplayarak ve Marmara adasından bin bir güçlükle mermer getirterek 1930 yılı Nisanında binanın inşaatını tamamladı. Mermer ustası Hüseyin Avni, maden ustası Hakkı, taşçı ustası Baki ve Ankaralı Hüseyin Efendiler mimarın adlarını saygıyla andığı ustalardır. İnşaat süresince Atatürk sık sık denetimde bulunmuştur. Mimar Koyunoğlu’nun anılarına göre, Atatürk karlı bir kış günü gene denetime gelmiş, tahtalarla çevrili odalarda mermeri işleyen işçilerle birlikte tencerede kaynatılan çayı tahta kaşıkla içmiştir. Gençlik Parkı projesinden de inşaatın önünde Mimar Koyunoğlu’na söz etmiştir.
Bina, 1931 yılı başlarında Türk Ocaklarının kapanmasından sonra 10 Haziran 1931 tarihinde Cumhuriyet Halk Fırkası'na (Partisi) devredildi. 1932 yılında Türk halkının eğitim ve kültürel yönden kalkınmasını sağlamak, Cumhuriyet yönetiminin erdemlerini, Atatürkçülük ilkelerini halka yaymak amacıyla Halkevleri’nin açılması üzerine yapıda Ankara Halkevi hizmet vermeye başladı.
Ankara Halkevi, başkentin kültürel yaşamına hareket getirdi. Önemli toplantılar, törenler, konserler, tiyatro-opera-bale temsilleri bu yapının görkemli salonunda gerçekleştiriliyordu.. Zengin bir kitaplık da kurulmuştu. Atatürk sık sık söz konusu etkinlikleri Cumhurbaşkanlığı locasından izliyordu.
ATATÜRK'ÜN İZLEDİĞİ ETKİNLİKLER
Atatürk’ün Türk Ocağı’nda ve Ankara Halkevi’nde katıldığı bazı önemli olaylar sırasıyla şöyle:
Etnografya Müzesi’nden sonra döşemesi tamamlanan tiyatro salonu ve diğer salonları gezmesi (5 Şubat 1930)
Türk Ocakları VI. Kurultayı toplantısında katılması (27 Nisan 1930)
Fransız tiyatro topluluğunun oyununu seyretmesi (19 Ocak 1931)
Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ın kızının düğününde bulunması (14 Mayıs 1931)
Türk Tarih Kurumu toplantısına başkanlık etmesi (19 Temmuz 1931)
Bulgar operet topluluğundan operet seyretmesi (11 Aralık 1931)
Faruk Nafiz Çamlıbel’in Akın piyesini seyretmesi (4 Ocak 1932)
Behçet Kemal Çağlar’ın yazdığı Çoban piyesini seyretmesi (3 Nisan 1932)
Aka Gündüz’ün yazdığı Mavi Yıldırım oyununu seyretmesi (11 Haziran 1932)
Bulgar bale topluluğunun gösterilerini seyretmesi (21 Haziran 1932)
I. Türk Tarih Kurultayı’nın açılışında bulunması (2 Temmuz 1932)
Cumhuriyet’in 10. yıldönümünde açılan “İnkılâp Resim Sergisi”ni gezmesi (2 Kasım 1933)
Ankara Kız Lisesi’nin müsameresini seyretmesi (12 Mayıs 1934)
İran Şehinşahı Rıza Pehlevi ile Ahmet Adnan Saygun’un Öz Soy operasını seyretmesi (19 Haziran 1934). İran Şahı, Ankara Halkevi’nde ağırlanmıştır.
Türk Dil Kurumu’nun Dil Bayramı toplantısını izlemesi (26 Eylül 1934)
Ahmet Adnan Saygun’un Taşbebek operasının temsilinde bulunması (27 Aralık 1934)
Moskova Devlet Tiyatrosu sanatçılarının müzik ve bale gösterilerini izlemesi (17 Nisan 1935)
Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin açılış töreninde bulunması (9 Ocak 1936)
Bursalı gençlerin müsamerisini seyretmesi (26 Mart 1937)
Ay Işığı adlı adapte çocuk operetini seyretmesi (26 Mayıs 1937)
ELDEN ELE GEZDİRİLEN BİNA
Halkevleri’nin 1952 yılında kapatılmasından sonra bina hazineye devredildi, kullanma yetkisi ise yeniden açılan Türk Ocakları’na verildi. 1952-1961 yılları arasında binada, Türk Ocakları Derneği’nin düzenlediği etkinliklerin yanında Devlet Tiyatroları’nın 3. Sahne temsilleriyle Ankara Belediyesi’nin nikâh hizmetlerine yer verildi. Üç kuruluşun binaya sahip çıkmaması yüzünden gerekli onarımlar yapılamamış, yer yer yıkıntılar oluşmuştu.
Bunun üzerine 1961 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in emriyle bina, Millî Eğitim Bakanlığı’na aynı yıl yeniden Türk Ocakları Derneği’ne verildi. 1965 yılında bina bir kez daha el değiştirdi, Köy İşleri Bakanlığı’na verildi ancak Türk Ocakları Derneği etkinliklerini sürdürdü.
1971 yılında Millî Savunma Bakanlığı’na devredilen bina, bu bakanlığın raporu üzerine 1972 yılında Millî Eğitim Bakanlığı’na tahsis edildi. Bütün bu el değiştirmeler sırasında bina çok yıpranmış, tarihsel eşyalarının bir bölümü tahrip edilmiş, salonun locaları sökülmüş, sahne kullanılmaz duruma gelmişti.
1972 yılında Millî Eğitim Bakanlığı’nca Ankara Halk Eğitimi Merkezi ve Akşam Sanat Okulu’na dönüştürülen binada büyük değişiklikler yapıldı, odalar birleştirilip atelye haline getirildi, bazı pencereler örüldü, marangoz-torna tezgâhları monte edildi. Çeşitli meslek kursları açılan binada en büyük tahribat bu dönemde oldu, iç ve dış süslemelerin bir bölümü döküldü.
MÜZE’NİN KURULUŞU
Cumhuriyet dönemi Türk mimarisinin bu görkemli yapısı nihayet Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nün girişimi ve Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün yakın ilgisiyle 25 Ekim 1975 tarih ve 7/1172 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla Resim ve Heykel Müzesi yapılmak üzere Kültür Bakanlığı’na tahsis edildi.
Kültür Bakanlığı’nca 1976 yılında teslim alınan bina o yıllarda hayatta olan mimarı Arif Hikmet Koyunoğlu’nun gözetiminde Mimar Abdurrahman Hancı’nın projesine göre aslına uygun bir biçimde restore edilmeye başlandı. Restorasyon sürerken bir yandan da müze koleksiyonlarının oluşturulmasına çalışıldı.
Eşref Üren, Arif Kaptan, Turan Erol, Orhan Peker, Refik Epikman, Şefik Bursalı, Mehmet Özel ve Osman Zeki Oral’dan oluşan ikişer kişilik dört ekip kamu kuruluşlarını dolaşarak müzeye konabilecek yapıtları belirlediler. Kamu kuruluşlarında 800 kadar yapıt bulunmuştu. Bunlardan 500 kadarı müzeye konabilecek değerdeydi. Başbakanlığın bir genelgesi üzerine bu yapıtlar toplandı, bakım ve onarımları yapıldı. Müzenin ilk koleksiyonu böylece oluşturuldu. Müze salonlarında teşhir edilecek yapıtlar Prof. Turan Erol, Prof. Devrim Erbil, Prof. Mustafa Pilevneli, Mehmet Özel ve Müze Müdürü Tunç Tanışık’tan oluşan bir seçici kurul tarafından belirlenip yerlerine asıldı. Sonradan bunların kimilerinin sahteleriyle değiştirilecek, kimileri yeniden bazı devlet büyüklerinin “makam” ya da “rezidans”larına tahsis edilecekti!
KORUTÜRK'TEN BU YANA...
Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi 6. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk tarafından 2 Nisan 1980 tarihinde törenle hizmete açıldı. Ancak, müze binasının henüz bodrum katına el atılmamış, konser salonunun eksikleri tamamlanmamış, bahçe düzenlenmesi yapılmamıştı.
1981 yılında Atatürk Sanat Armağanları’ndan biri binanın mimarı Arif Hikmet Koyunoğlu’na verildi. Bodrum katının 1982 yılında başlayan restorasyonu 1983’te tamamlandı. 1984 yılında ise bodrumdaki toprak dolgu bir mekân Sedat Simavi Vakfı tarafından değerlendirilerek S. Simavi Sanat Galerisi’ne dönüştürüldü. Uluslararası Sedat Simavi Karikatür Yarışması Sergisi her yıl bu galeride açılmaya başlandı.
Yapınan akustiği mükemmel, görkemli konser salonunun dışında tüm bölümleri hizmete girmişti. 1985 yılında salonun restorasyonuna başlandı. Gül ağacından yapılmış koltukları elden geçirildi. Locaları ve süslemeleri 1930 yılındaki şeklini aldı. Sahnesi kullanılır duruma getirildi. Salonun onarımına Hacı Ömer Sabancı Vakfı da katkıda bulundu. 1985 yılı sonlarında açılan 500 koltuklu salonda haftanın yedi günü sanat etkinlikleri yapılmaya başlandı (!)
Ve şimdi daha taslaklıktan tasarılığa bile geçmemiş olan TÜSAK hükmünü icra ediyor!