Dünya Kadınlar Günü'nde kalkıp 9. ArtAnkara Sanat Fuarı'nın ön gösterimine gittim. Giriş katını dolaştım, tanıdık galericilerle, ressamlarla merhabalaşıp sohbet ettim. Hayli de bilgi edindim. Bu sırada meğer asma katta açılış töreni yapılmış. Cumhuriyet'te okudum, fuarı düzenleyen Atis Fuarcılık A.Ş. patronu Bilgin Aygül, 6 Şubat’ta yaşanan deprem felaketi nedeniyle her yıl mart ayında yaptıkları fuarı ertelemeyi uzun süre düşündüklerini belirterek, “Ruhlarımıza bir tazelik getirmek, iyileştirmek adına, ‘Bilim ve sanatla iyileşeceği’ mottosuyla fuarı yapmaya karar verdik” demiş. İyi ki ertelememişler, çünkü bu tür felaketlerde, başka insanî etkinlikleri ötelemek, yaşamın bir yanını durdurmak hiç doğru değil.
Fuardaki Bedri Baykam tablolarından üçü...
Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği Başkanı ve Cumhuriyet gazetesi yazarı Bedri Baykam da “Deprem sonrasında da her şeye karşın ısrarla sanata ve bilime önem vermek, bu fuarı açma kararı almak ‘sanat sürmeli felsefesi’ açısından da doğru ve önemliydi. Atatürk’ün bilime ve sanata ne kadar önem verdiğini biliyoruz. Atatürk de sanatın sürmesini, her şartta sizlerin sanatla iç içe olmanızı isterdi” demiş.
Fuarda Şükran ve Hasan Pekmezci'nin tabloları...
Biz Çağdaş Sanatlar Vakfı – ÇAĞSAV olarak Ankara'da fuarcılık geleneğini başlatan, 2013'e kadar 12 yıl özveriyle sürdüren, sonra mekânsal güçlük, genel pahalılık, maliyetin yükselmesi gibi nedenlerle alandan çekilen bir sivil toplum kuruluşuyuz. Ama baktım, ressam üyelerimiz bu etkinliğin içindeydi.
Ressam Gültekin Serbest ve Seramikçi Funda Açıkgöz'le...
Yönetim Kurulu üyelerimiz Gültekin Serbest, Önder Aydın, Celal Binzet farklı standlarda yapıtlarıyla yer alıyorlardı. Gene Yönetim Kurulu üyemiz Hasan Pekmezci'ye fuarın “sanatçı onur ödülü” verilmişti.
Celal Binzet, eşiyle Önder Aydın
Katılımcılar listesinde “İsim Sanatçıları” başlığı altında Bedri Baykam'ın yanı sıra 2014 yılında ÇAĞSAV Onur Ödülü'nü almış sevgili arkadaşımız heykeltraş Metin Yurdanur'un adını gördüm. Hasan Pekmezci üç ay kadar önce düşerek bir kemik ameliyatı geçirdiği için halen evinden çıkamıyor. Ödülü eşi sevgili Şükran Pekmezci almış. Bir arkadaşımın çekip gönderdiği videodan izledim. Ödül heykelciğinin genç yaşta yitirdiğimiz Umut Devrim Can'a ait olduğunu öğrenmek de, anısının yaşatıldığını görmek bakımından sevindirici oldu.
Gezintim sırasında, aktif siyaseti bıraktıktan sonra resim öğrenmeye başlayan ve kendini hayli geliştiren eski DSP'nin eski genel başkanlarından Zeki Sezer'e de rastladım. “Ben de sanatçı oldum” diye ortaya çıkanlara benzemeyen, mütevazi kişilikli dostumuz, değişik ressamların işlerini izleyerek gözlemlerini zenginleştirmeye çalışıyordu.
Yorgunluğumu Cumhuriyet Kültür-Sanat standında gazeteden getirilmiş koltuklardan birine âdeta çökerek çıkarmaya çalıştım. Eren ailesinin işleriyle karşılaşınca eski anıları canlandırdım.
Cumhuriyet Kültür Sanat Standından
Rahmetli “beyazların ressamı” Cemil Eren'in tabloları, oğlu tiyatrocu-ressam sevgili Barış'ın kağıt üzerine karışık teknik işleriyle kızı Zeynep'in tombul insan heykellerini görmek güzeldi. Stantda İmren Erşen, Celal Binzet, Daver Darende, Nurtaç Özler'in de işleri bulunuyordu.
Işık Kansu, Cumhuriyet'e verilen plaketle...
Ozan Sağdıç İmren Erşen
Az sonra Ozan Sağdıç da bir yorgun fotoğrafçı olarak, oğlu Oğuz'la birlikte gelmez mi? Biz sohbeti koyulaştırırken, törende aldığı ödülüyle Işık Kansu da geldi. Celal ve eşi, Nurtaç ve İmren Hanımlar, Sertaç Eş, sohbeti koyulaştırdık, ki saat 21.00 olmuş!
***
Fuarın halka 100 TL. karşılığı biletle açıldığı ilk günde, Sanattan Yansımalar portalimizin de yazarlarından olan sevgili Celal Binzet, “Sanat İyileştirir” konulu bir de söyleşi yapmış. Sanatın, yaşamın çıkarsız bir biçimde yorumlanması olduğunu belirten Binzet, “Adına sanatçı dediğimiz kişi bir şekilde yaşamı sorgular ve yansıtır. Hepimiz yaşarken sayısız derecede nesne ve olguyla yüz yüze yaşarız. Sanatçı, kendisinde biriken birbirinden farklı olguları disipline edip yansıtmaya çalışır” demiş.
Bu görüşten esinle fuarı bir sorgulayayım dedim:
Yıllardım gözlediğim “düzey sorunu”, bu yıl da karşıma çıktı. Sergilenenler arasında çok düzeyli, tarihsel süreklilik ve çağdaş estetik bağlamında değerli işler var, ancak teşbihte hata olmaz, estetik ve resimsel değerler anlamında “çöp” olarak nitelendirilebilecek yerli-yabancı çok sayıda iş var. “Zanaat” kavramı içinde değerlendirilebilecek işler de bulunuyor.
Belli ki, katılımcı kurumlar kimlerin işleriyle katılacakları konusunda bir elemeye, incelemeye tabi tutulmuyorlar. İsteyen istediğini asıyor, satın aldığı veya kendisine ayrılan yerin duvarlarına... Bir duvarda güzelim Nuri İyem tablolarını gördükten sonra, beş-on metre ilerde karşınıza acemi aşçı tarafından süslenmiş kremalı pasta benzeri tablolar çıkıyor!
Kurulmuş olan mekanizmada bir yanlışlık olduğu kanısındayım. Sohbet ettiğim pek çok ressam arkadaş, “fiyatların pahalılığından” yakındı! Bakın şöyle:
Normalde, “oturmuş piyasaya sahip” ülkelerde Ressam, Galerici ve Alıcı (Koleksiyoner) sacayağı söz konusudur: Resim piyasası böyle işler, her şey kayıt içidir. Hâtta atölyesine gittiğiniz ressam, tablo satın almak istediğinizde sizi varsa galericisine gönderir, atölyesinden vermek durumunda kalırsa belgeli olarak kendisini temsil eden galericinin komisyonunu da fiyata ekler ve bunların hepsi belgelendirilir.
İstanbul'daki fuarların nasıl işlediğini araştırmadım ama günümüzde Ankara'da durum şöyle:
Bu dört günlük gösteride işlerinin sergilenmesini ve kendisinin de orada oturmasını arzulayan ressam, önce kendisine bir galeri arıyor.
Galeri ressama kendisine ödeyeceği bedeli söylüyor ve ressam bu bedeli galericiye ödüyor.
Galerici de toptan kiraladığı yerin parasını fuarcıya ödüyor.
Sonra kiraladığı bölümün duvarlarını, kendisine ödeme yapan ressamların tablolarıyla dolduruyor.
Bazı galericiler yıllardır kendi portföylerinde bulunan tabloları da çıkartıp asarak satışa sunuyorlar.
Ressam arkadaşlar galericilerin çoğunun kira bedeli yanında ressamdan bedava bir tablo ve satış olursa bunun üzerinden de yüzde 30 komisyon aldıklarını söyledi. Demek ki, ressam kendi rızasıyla, hâtta kimileri bankadan kredi çekerek bu etkinlikte boy göstermeye çalışıyor.
Ve bu alış-satış işinde bir standart da bulunmadığı anlaşılıyor. Bazı düzey yükseltici kurum, müze ya da sanatçılara ücretsiz yer tahsis edilmesi, karşılıklı destek anlayışı içinde bazı takas uygulamaları anlayışla karşılanır. Ama uygulanan fiyatların değişkenliği konusunda da yakınmalar işittim.
Sevgili Celal Binzet'in “ Çağdaş düşüncede olmazsa olmazların başında gelen eleştiri olgusu hiç kuşkusuz bu etkinlik için de geçerlidir. Ancak kendi dinamizmini içinde taşıyan sanat ve fuar ikilisi eleştirilerle büyüyecektir” tümceleri, beni bu eleştirel satırları yazmaya yöneltti.
Devlet işlerinin gizli davetlerle belirli firmalara verildiği, güzelim Kızılay'ın ticarileştirilip itibarsızlaştırılarak arpalık haline getirildiği, kişisel kararların inatla savunularak ekonominin duman edildiği ülkemizde, Bedri Baykam'ın dile getirdiği ‘sanat sürmeli felsefesi’ne gönülden katılıyorum.
“Ama nasıl?” sorusunu ekleyerek...
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
10 Mart 2023, Ankara