İyi bir müziğin gücü, insanî duyguları dinî hislerin önüne nasıl geçirebilir? Bu sorunun cevabını, büyük opera bestecisi Giuseppe Verdi'nin (1813- 1901) “Messa da Requiem” başlıklı eserinde bulabiliriz. Requiem, genel anlamda Hristiyanlık dininde kişinin ölümünden sonra ruhunun kurtuluşu için, cenazenin ardından ya da anma amacıyla ölüm yıldönümlerinde söylenilen bir dinsel müzik biçimi, bir tür uzun ilâhidir. Anadolu islamındaki “mevlid”in hristiyanlıktaki eşdeğeri olduğu söylenebilir. Sözleri eski latince metinlere dayanır ve requiemlerin hemen hemen tümünde aynı metinler kullanılır. Giuseppe Verdi, requiemini önce ardılı olduğu ve büyük opera ustası olarak gördüğü G. Rossini için yazmayı planlamıştı, ama süreç içinde büyük hayranı olduğu şair-edebiyatçı Alessandro Manzoni'ye adadı. Bu nedenle eser, “Manzoni Requiem” diye de adlandırılır. Rossini için önceden yazmış olduğu “Libera me” başlıklı bölümü de final olarak eserin sonuna eklemiştir. Verdi'nin dört solist, koro ve orkestra için bestelediği “Messa da Requiem” ilk kez 22 Mayıs 1874'de Milano’daki San Marco kilisesinde seslendirildi. Sonrasında tüm Avrupa'da aldı, yürüdü., W. A. Mozart’ın “Requiem”i gibi en tanınmış koral eserler arasında ön sıralara yerleşti. Requiem deyince Faure, Berlioz, Brahms, Arvö Part gibi bestecilerin değişik yaklaşım ve felseleriyle yazdıklarını da hatırlatmakta yarar var.
Bu girizgâhtan sonra, gelelim CSO, ADOB ve TRT işbirliğiyle yapılan Verdi Requiem seslendirmesine. CSO'nun orkestrasına ADOB'un korosunun katılımı ve buna TRT Çoksesli Korosu'nun da eklenmesiyle oluşturulan proje, bir gece operaevinde, ertesi gece, yani 13 Aralık 2019 gecesi de CSO salonunda hayata geçirildi. Koroları Giampaolo Vessella hazırlamıştı, TRT'cileri de ADOB korosuna katılımdan önce Elnara Kerimova çalıştırmış olmalıydı. Seslendirmeyi iki koro şefi ön sırada yanyana oturarak izlediler. Şef, bu tür işlerin kompetanı olarak bilinen Antonio Pirolli'ydi. Başkemancı sandalyesinde, son haftalarda hep olduğu gibi konzertmeister yardımcısı Bilgehan Erten oturuyordu. Solistlerden soprano olarak Perihan Nayır Artan İstanbul Operası'ndan davet edilmişti, mezzo soprano Asude Karayavuz Avrupa'da sürekli çeşitli operalarda rol alan bir genç şancımız olarak Carmen operasındaki başrolüyle zaten ADOB'un yeri geldikçe davet ettiği bir sanatçımızdı. Erkek sesler tenor Emre Akkuş ile bas Şafak Güç, Ankara'nın son yapımlarında genellikle tercih edilen ve birinci kast söyleyen seslerdi.
Yedi ana bölümden oluşan, ama omurgasını, kendi içindeki dokuz bölümle uzun “Dies Irae”nin oluşturduğu Verdi Requiem'in yıldızları kadın sesler, soprano Perihan Nayır Artan ile mezzo soprano Asude Karayavuz oldu.
Verdi, çoğu operasında olduğu gibi, sopranoyu ön planda düşünmüş, final olarak kullandığı “Libera me” başlıklı bölümde de, diğer solistleri oturtup sadece sopranoya ve koroya yer vermişti.
Perihan Nayır Artan (d. 1975), eser boyunca sololarında ve diğer seslerle düet, trio ve dörtlülerde fevkalade kaliteli bir seslendirmeye imza atarak, teknik becerisini ve sesini nasıl gerçek bir enstrüman gibi kullanabildiğini gösterdi. Özellikle forteden, yumuşacık biçimde piano ve pianissimolara inişleri mükemmeldi. Wagner ve Mahler eserlerindeki başarısını, Verdi'de de tekrarladı.
Asude Karayavuz (d. 1982), eserdeki mezzo soprano (ya da alto) partilerinde, sesini tüm doğallığıyla kullanarak, hiç zorlamadan istenilen tonları elde etti. Sesinin akışkanlığı, cümlelemeleri iyi, volümü yeterli düzeydeydi. Sesini tiz ve peslerde aynı rengini koruyarak kullanması, onun Avrupa'da neden aranan bir şancı olduğunu gösteriyordu. Her iki solist de, eser metninde aktarılan yalvarış, korku gibi ögeleri teatral olarak da iyi biçimde yansıttılar.
Tenor Emre Akkuş (d. 1989), bildiğim kadarıyla ilk kez böyle bir eserde tenor partisi söylüyordu, belki bu nedenle sahnede biraz tedirgin görünüyordu. En son Ankara'da Aşk İksiri'ndeki rolüyle dikkati çekmiş, başarısı nedeniyle İtalya'dan davet almıştı. Akkuş, partilerini seslendirirken, kış mevsiminin getirdiği birkaç küçük tarazlanma dışında sorun yaşamadı, yüksek volümüyle seslendirmeye gereken katkıyı yaptı.
Bas Şafak Güç (d. 1977), 2003 yılı Siemens Opera Yarışması'nın birincisiydi. Şimdiye kadar çeşitli operaların bas rollerinde başarısıyla dikkati çekti. Requiem'deki bas partisi daha önce de söylemişti. Sahnede güvenli duruşu ve profondoya yakın bas tonuyla, sadece operalar değil bu tür koral eserler için de biçilmiş kaftan olduğunu gösterdi.
Karma koro, ikiden sekiz sese kadar yayılan partilerinde, eserin ruhunun yansıtılması için elinden geleni yaptı. Belki biraz daha hazırlık süresi olsa, daha da iyi sonuç elde edilebilirdi. Orkestraya bu seslendirmenin özelliği olarak, sadece korolu bölümlerde kullanılan başta trompetler olmak üzere bakır üflemelilerde bolca takviye gerekmişti. Sekiz trompetin dördü sahnede, kalan dördü salonun değişik köşelerinden üfledi. Şef Pirolli, eser boyunca orkestra koro ve solistler arasında ses dengelerini oluşturmak için özenli bir çaba sarf etti.
Selam sırasında herkesin yüzünde iyi sonuç ve dinleyicinin beğenisini kazanmanın getirdiği memnuniyet ifadesi vardı.
Fuayede, bazı dinleyiciler “Neden Devlet Çoksesli Korosu değil de, opera korosu?” diye sordular. Cevabı basitti, DÇK aynı gece Adana'da Rengim Gökmen yönetimindeki Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası ile soprano Nurdan Küçükekmekçi ve bariton Arda Aktar solistliğinde G. Faure'nin Requiem'ini seslendiriyordu. Takvim meselesi yâni...
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
13 Aralık 2019, Ankara