Emekli olup kurumundan ayrılan kimi kişinin arkasından teneke çalarlar, kimini de çiçeklerle, içten sevgi sözleriyle, gözyaşlarıyla uğurlarlar. Ankara Devlet Konservatuvarı'nın 35 yıllık viyola öğretmeni Yrd. Doç. Feza Tüzer Gökmen ikinci gruba giriyor, emekliliğe tam bir sevgi seliyle uğurlandı.
HÜ. Ankara Devlet Konservatuvarı'nın Beşevler'deki hastaneden bozma binasının o çukurdaki konser salonundaki töreni Gökmen'e öğrencileri hazırlamıştı. Beni de öğrencisi, CSO'nun Viyola Grup Şefi Artemis Sis Balkız haberdar etti. Kalkıp gittim, ama salon boş gibi görünüyordu. Meğer herkes dışarda koridorda bekliyormuş. Birden koridordan haykırış ve alkış sesleri gelince , törenin esas kahramanının yaklaşmakta olduğunu anladık. Sahnede çok sayıda nota sehpasının konuçlandırılmış olması, törenin bir konserle sonuçlanacağının habercisiydi.
FEZA GÖKMEN KİMDİR?
Kimdir Feza Gökmen, kısaca hatırlatalım: Ankara Devlet Konservatuvarı'nı Jules Higny ve Betil Başeğmezler'in öğrencisi olarak tamamlayarak Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’na kabul edildi.
İtalyan hükümetinin verdiği burs ile Roma'daki Santa Cecilia Konservatuvarı'nda Bruno Giuranna ile viyola, Massimo Mozzatto ile oda müziği çalıştı. Daha sonra Siena'daki Chigiana Müzik Akademisi'nde Riccardo Brengola ile çalışarak oda müziği sınıfından liyakat diploması aldı. İtalya'da çeşitli orkestraların giriş sınavlarını kazanmasına karşın Türkiye'ye dönme kararı alarak CSO. daki görevine devam etti. Resitaller verdi, orkestralarda solist olarak konserler yaptı. 1985-2004 yılları arasında Anadolu Yaylı Çalgılar Dörtlüsü' nün kurucu üyesi olarak Avrupa, Asya ve Orta Doğu ülkelerinde çok sayıda konserde yer aldı. Anadolu Yaylı Çalgılar Dörtlüsü'yle, CD kayıtları ve radyo programları da yaptı.
1983'den itibaren HÜ. ADK'nda viyola eğitimciliği yapan Gökmen 1986- 96 yılları arasında Bilkent Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesinde de eğitim verdi. Feza Gökmen'in 35 yıl boyunca yetiştirdiği bir çok öğrencisi halen Türkiye ve yurt dışında tanınmış orkestra ve konservatuvarlarda orkestra üyesi, solo viyola, solist ve eğitimci olarak görev aldı. 7 Kasım 2018'de öğretim görevlilere için tanınmış olan süresini doldurarak emekliye ayrıldı.
Ebru Karağaç Bige Bediz Kınıklı Evren Bilgenoğlu Mislina Bursal,
VİYOLACI FIKRALARI YERLE BİR OLDU MU?
Töreni, artık kendisinin de bir viyola sınıfı bulunan Evren Bilgenoğlu sundu. Feza Gökmen, salonun orta sıralarında kızı Sesim, eşi Rengim Gökmen, ablası, eniştesi Almanya'nın tanınmış obua sanatçısı ve pedagogu Taşkın Oray, dönem arkadaşı arpist Bahar Göksu'yla oturuyordu. Sırayla, müzik bölümü başkanı kemancı Ebru Karağaç, viyola sanat dalı başkanı Bige Bediz Kınıklı, ilk öğrencisi Yasemin Gören, son öğrencilerinden Mislina Bursal, ilk viyola öğretmeni Betil Başeğmezler konuştular. Bilkent'te ilk mezun ettiği öğrencisi Bahadır Başabak bilgisayarın başında yansıyı yönetiyordu.
Yasemin Gören'in zaman zaman gözleri yaşararak yaptığı sevgi dolu konuşma çok içtenlikliydi. “Sayenizde bütün o viyolacı fıkraları yerle bir oldu” deyince izleyiciler kahkahayı patlattı.
Eskileri anımsarken, “ Hocamızın ruh halini ayak seslerinden anlardık. Hızlı hızlı geliyorsa eyvah yandık derdik! Hele o meşhur güneş gözlükleri yok mu! Ne olup bittiğini anlayana aşk olsun!” anlatısı da alkışlarla kesildi. Ama işin ilginç yanı, Yasemin Gören âdeta “viyolacı fıkrası” gibi bir öykü anlatmaz mı? Mezun olacakları yıl, hocaları bir fotoğraf makinası vererek, bununla son sene anısı olarak fotoğraf çekmelerini istemiş... Bir hafta muhtelif pozlar çekilmiş, gruplar yapılmış. Sonunda Yasemin Gören makineyi fotoğrafların çoğaltılması için fotoğrafçıya götürünce ne cevap almış dersiniz? “Ama bunun içinde film yok ki!”
Tüm konuşmacıların üzerinde birleştiği, Feza Gökmen'in viyola eğitimine yeni teknikler kazandırdığı ve bu alanda çıtayı yükselttiğiydi. Nitekim, ilk hocası Betil Başeğmezler, “Oğlum Ali'nin bugünlere gelmesinde en büyük pay Feza'nındır” diyerek canlı bir örnek sunmuş oldu. Ayrıca, pek kimsenin bilmediği bir yanını “Kalemi de çok güçlüdür” diye vurguladı ve “Emeklilik günlerinde anılarını kaleme alması için kendisine bu boş defteri armağan ediyorum” diyerek hediyesini sundu.
Son konuşmacı doğal olarak bu duygulu törenin kendisi için hazırlandığı Feza Gökmen'di.
DERS GİBİ VEDA KONUŞMASI
Hayli duygulu görünen Feza Gökmen'in konuşması günümüz gençlerine bir ders gibiydi:
“Yaşamımın önemli dönüm noktalarından olan bu aşamada, kendimi çok mutlu hissediyorum. Mutluluğum, Ankara Devlet Konservatuvarında sizlerle, öğrencilerimle, mesleklerin en güzeli ve kutsalı olan hocalık sıfatı altında geçirmiş olmamın yanında müzik gibi öğrenmenin ve hayal etmenin, sonu gelmeyen uçsuz bucaksız bir sanat dalında yaşamış olmamdan kaynaklanıyor.
Çocukluğumda annemin opera sevgisi nedeniyle başlayan hayal, 11 yaşında bu okulun çatısı altında bir yaşam öyküsüne dönüşmeye başladı. Burada özellikle, bu mesleğe adim atmama neden olan, beni elimden tutup konservatuvar sınavlarına getiren annemi, minnet ve şükranla anıyorum.
Sizler de bilirsiniz ki, bizim öğretmenliğimiz, sınıf öğretmenliğine veya anfideki sunumlara benzemez hiçbir zaman. Her ne kadar yazılı, büyük bir kültür birikimine dayansa dahi, usta-çırak ilişkisi ve birebir ders yapma, çalgı eğitiminde esastır.
9-10 yaşlarından 20'li yaşlarına kadar haftanın bir çok gününü, aynı öğrenciyle yüzyüze ders yapmak çok farklı ve sıcak duyguların oluşmasına yol açar bizim dünyamızda. Bu yakın ilişkinin, bazen öğretmeni nesnel değerlendirmelerden alıkoyması gibi olumsuz bir yönü de olabilir. Ancak adaletli olma duygusu, tüm olumsuzlukları ve zorlukları ortadan kaldırabilir.
Bu düşünceyle her zaman hakkaniyetli olmaya çalıştım. Bu duygumun yarattığı huzur ve mutluluk, öğrencilerimle oluşan sevgi, saygı dolu ilişkilerim, meslek hayatımın en büyük zenginliğidir. İlkelerim doğrultusunda öğrencilerimin önce iyi birer insan, sonra iyi bir sanatçı, daha sonra da iyi bir viyolacı olarak yetişmeleri için çaba gösterdim ve bu sırayı hiç tersine çevirmemeye çalıştım.
Maalesef çalışmadan, emek vermeden, kısa yoldan başarı kazanma hevesi, tüm toplumsal hayatımızı etkiliyor. Değerli tiyatro sanatçısı Rutkay Aziz'in geçenlerde okuduğum bir saptaması çok düşündürücü geldi bana... Sizlerle paylaşmak isterim.
1- Küfür etmeyi SAMİMİYET
2- Nezaket göstermeyi ZAYIFLIK
3- Mütevaziliği APTALLIK
4- İyi niyeti ENAYİLİK
5- Yüzsüzlüğü ÖZGÜVEN
6- Kazık atmayı KURNAZLIK
7- İnsanların hayatına karışmayı ÖZGÜRLÜK
sanıyoruz diyordu yazısında.
Tüm öğretmenlik hayatım boyunca bu kavramların birbirinden ne kadar farklı oldğunu, iyi bir sanatçı olmanın yolunun öncelikle azim ve dirayetle birlikte, samimiyet, nezaket ve karakterlerden geçtiğini tüm öğrencilerimle paylaşmaya çalışıyorum.”
Feza Gökmen'e plaket vermek üzere bu kez Konservatuvar Müdürü Binnur Ekber kürsüye davet edildi. Binnur Ekber'in en önemli vurgusu “Bu plaketi konservatuvar müdürü olarak değil, 50 yıllık arkadaşı olarak sunuyorum” oldu.
18 VİYOLACIDAN SÜRPRİZ KONSER
Artık törenin sonuna yaklaşılmıştı. 18 viyolacı sahneyi doldururken, Evrim Turan da piyano başındaki yerini aldı. Kimi Antalya'dan, kimi taa Kıbrıs'tan gelmiştİ, CSO, AntDOB, KKTC-CSO, OAB, HSO, HGSO gibi orkestraların viyola grup üyeleriydi: Ali Başeğmezler, Artemis Sis Balkız, Ezgi Ünal, Ercan Gören, Deniz Çağlar, Arya Böler, Bahadır Başabak, Zeynep Ateş, Aykut Avcıoğlu, Ezgi Şentin, Yasemin Gören, Mislina Bursal, Sinem Sadrazam, Ozan Irmak, Evren Bilgenoğlu, Semih Bostancı, Sevinç Duran ve Sonat Serbest.
KONFETİLER HAVADA UÇUŞUYOR...
Viyolacı-Besteci Nejat Başeğmezler'in viyola grubu için yaptığı çok sayıda düzenlemeden üçünü büyük bir şevkle icra ettiler. Önce Şostakoviç'in caz süitlerinden Vals, ardından Düriye’min Güğümleri Kalaylı ve son olarak Piazzoviola... Ve bu kez sahne iyice renklendi. Feza Gökmen değişik yaşlardaki tüm öğrencilerini tek tek yanaklarından öperek teşekkür etti. Bu sırada konfetiler havada uçuşuyor, Gökmen viyola topluluğu için parçaları düzenleyen besteci Nejat Başeğmezler'e özel bir teşekkürü de ihmal etmiyordu.
Konservatuvarın merdivenlerinden tırmanırken “Acaba hocasının armağan ettiği boş deftere anılarını yazmaya başlar mı?” diye düşünüyordum. Vakit bulabilecek mi bakalım? Çünkü geride mezun edilmemiş bazı öğrenciler bırakıyor. Konservatuvar yönetimi, yeni öğrenci olmasa da, en azından yarım kalanların eğitimini tamamlaması için, başka bazı hocalara yaptığı gibi kendisini ücretli olarak davet edebilir. Ama böyle bir durum, anıları yazmaya engel olmamalı. Kimbilir neler vardır, neler...
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
12 Kasım 2018