Komik bir başlık değil mi? Ama yazıyı okuyunca, başlık gülmece özellikleri taşısa da, asla küçümseme amacı gütmediğini göreceksiniz.
Alexander Markov (d.1963, Moskova), sadece benim değil, dünyadaki pek çok müzik eleştirmeninin “klasik kemancı” olarak beğendiği bir isim. Babası Albert Markov'un özelliklerini daha ileri taşımayı becermiş bir yetenek, tam bir usta. Paganini konusunda önde gelen birkaç icracıdan biri. Teknik özellikleri, müzikalitesi, sahne duruşu mükemmel. Bazı klasiklere, genellikle babasının yaptığı düzenlemelerle yeni ruh kazandırma konusunda geliştirdiği fikirler de olumlu.
Üstelik, Türkiye'yi çok seviyor, “paracı” değil ve bizim orkestraların mütevazi olanakları çerçevesinde ödeyebildikleri kaşeleri sorun etmeden neredeyse her yıl ülkemizde bir turne yapıyor.
Müzisyenlerimizle ilişkisi gayet iyi, Türkçe'de bazı sözcükler öğrendi, çat-pat cümle bile kuruyor. Bu sevgi ve benimseme, 10 yıl kadar önce Bursa'da kendisine bir “Türk adı” edinmesiyle sonuçlandı, evet onun Türk adı Necati'dir, seslenirseniz dönüp bakar!
KLASİKLE ROCK BİR ARAYA GELİNCE!
Amerika'da yaşadığı ve gençleri klasik müziğe yöneltmenin çarelerini de araştırdığı, üstüne üstlük pek de sevdiği için, “rock” ile “klasik” kaynaştırması yapmak amacıyla “elektro keman” geliştirtti, şu anda iki ya da üç elektro kemanın sahibi. Sonuncusu altın renkli. Özel bir anfi ve ayak pedallarıyla kumanda ediyor, inanılmaz yankılar elde ediyor, ki bir dönem Eric Clapton'un elektro gitarında kolla getirdiği “Wouuw” sesleri solda sıfır kalır!
Bu gitarı eline alıp kendi yazdığı ve doğaçlamalarını da kattığı icralarla tam bir “Zamane kemancısı” kimliğine bürünüyor. Ama tüm bu özelliklerini aynı konserin aynı bölümünde sergileyince, klasik dinleyicisinin tüyleri diken diken olabiliyor! Tıpkı, Markov'un 28 Nisan 2017 akşamı CSO'daki konserinde olduğu gibi!
BAROK ÇAĞIN ORGLU EZGİLERİ
Markov, bu konser için özel bir program hazırlamıştı. Önceki gelişinde CSO'da, 12 Mart 1971 darbesi sonrası Kültür Bakanlığı müsteşarlığına getirilen asker kişinin ses borularını görünce “kalorifer sistemi” zannettiği orgun artık çalışır durumda olduğunu öğrenince hazırlamıştı bu özel programı. İkinci bir solist olarak organist Timur Khaliullin'i (d. 1987) getirmiş, keman ile orgun birlikte kullanıldığı iki düzenleme seçmişti. İlki İtalyan besteci-kemancı Tomaso Antonio Vitali'nin(1663-1745) Chaconne'uydu. Leopold Charlier'in keman-org için düzenlemesinin icracı, orgun dolgun-zengin sesi ve Markov'un tınısıyla görkemli oldu. Bu seslendirmeyi, orkestranın yaylıları da sahnede dinlemiş oldu. Sırada Vitali'nin geç dönemdaşı Alman besteci Christop Willibald Gluck'un( 1714-1787), erken dönem bir opera başyapıtı olan “Orfeo ve Euridice” operasının ana temasından, Markov'un babası tarafından yapılmış düzenleme vardı. Bu kez keman ve orgun uzun girişinin ardından seslendirmeye yaylılar da katıldı. Bu biçimiyle her iki eserin özgün orgla Türkiye'de ilk seslendirmeleri yapılmış oldu.
Markov üçüncü eser olarak Fransız besteci George Bizet'in ezgileri pek çok düzenlemeye konu olmuş Carmen operasından müzik tarihinin büyük kemancılarından Pablo de Sarasate'nin (1844 – 1908) Fantezi'sini seçmişti. Babası, bu düzenlemeyle en çok seslendirilen bir diğer besteci Franz Waxman'ın düzenlemesinden bir bölümü işin içine katarak, kendine özgü bir Carmen potpurisi yaratmıştı. Bu eser için sahneye Avustralyalı şef Matthew Coorey (d.1973) ile CSO'nun üflemeli ve vurmalı çalgı üyeleri geldi. Her kemancı için bir teknik üstünlük ve virtüozite aracı olan Carmen Fantezi'de Markov, müthiş bir tempo ile kendi gösterisini yapmış oldu. Düzenlemenin Vaxman kaynaklı ikinci bölümünde orkestra hafifçe sallandı, üflemeli ve vurmalıların bir ara genel tempo ile bağları kopar gibi oldu.
GİRİŞLER İYİ, SONRASI COZURTU
Konserin ilk yarısında sıra, işin rock kaynaşımlı elektro keman faslına gelmişti. Markov çevik bir biçimde frakın ceketini ve papyonu attı, rugan pabuçları mahmuzlu çizmeleriyle değiştirdi, üzerine de mavi yanar-döner ceketini geçirip, elinde sarı kaplama kemanıyla sahneye döndü. Salonun arka bölümündeki gençlerden de bir rock konseri tezahüratı yükseliverdi!
Markov gene Ankara için bir sürpriz hazırlamıştı. “Sezar” adını verdiği elektro keman ve org için eserinin Dünya prömiyerini yaptı. Eserin girişi orgdan yükselen “Bachvari”, uzunca bir prelüdle başladı. Orgdan gelen uhrevî tınıları Markov da gözleri kapalı dinledi. Bu girişten sonra elektro kemandan yumuşak, ezgisel tınılar gelmeye başlayınca, içimden “bari tümüyle böyle devam etse” diye geçirdim ama bu güzel tınılar giderek yükselerek yerini rock doğaçlamalara, âdeta bir “cozurtu”ya terk etti.
Ardından Markov'un “alıntı” anlamına gelen “Excerpt” adını verdiği ve genellikle klasik konçerto icraları sonrasında bis olarak çaldığını belirttiği, “klasikmüzikseverlerle rockseverleri birleştiren bir köprü görevi gördüğünü” söylediği parçası geldi. Giriş barok-klasik karışımı bir tarzda dinlenebilir ezgilerle başlayıp sonra gene kulağın dayanmakta zorlandığı rock doğaçlama-kadansa dönüştü. Eşlikte sadece yaylılar vardı, orgu ise özellikle Ankara için eklemişti Markov...
Sonunda gene adet edindiği üzere arşesini "ışın kılıcı" haline getirip noktayı koydu.
MİNYATÜR BİR FOTOROMAN
Selam faslında özellikle organist Timur Khaliullin ile çelestada yer alan piyanist Kenan Tatlıcı'yı onurlandırdı. Sempatik Timur, cep telefonunu çıkarıp sahnede Markov'un fotoğraflarını çekti. Sonrasında ise yanına iyice yaklaşıp “özçekim/selfie” pozisyonunu alması orkestra üyeleri başta olmak üzere kahkahalarla karşılandı. Gösteri böylece sona eriyordu.
Buraya kadar başlıktaki ögelerin hepsi anlaşılmış olmalı. Geriye kaldı fotoroman... 6o'yı yılların bu gözde tekniğini, konserde çektiğim fotoğraflarla minyatür tarzda uyguladım. Özellikle de Markov'un kendi eserinin arasında elektro kemanı bırakıp koşa koşa Asya gongunun yanına gidip üç güçlü vuruş icra edip gene koşarak kemanına döndüğü bölümü üç kareyle sizlere yaşatmaya çalıştım.
Yazının “Zamane kemancısı Necati Markov'un fotoromanı” bölümü böylece tamamlanmış oldu.
BİR AYDA ÜÇ BRAHMS ÜÇ
Konserin ikinci yarısında, orkestra Brahms'ın üçüncü “Poco allegretto” bölümünün çok sayıda düzenlenmesi bulunan “Brahms'ı Sever misiniz?” film müziğiyle ünlü 3. Senfoni'sini seslendirdi.
Bu kısa süre içinde tanıklık ettiğimiz üçüncü 3. Senfoni'ydi. 18 Mart'ta şef Mathieu Herzog yönetiminde Bilkent Senfoni'den iyi bir icra dinlemiştik. 7 Nisan'da şef Rengim Gökmen yönetiminde takviyeli HSO'nun eserin iyi seslendirilmesi çabasına tanıklık ettik. Bu kez CSO'da ilk kez izlediğim, 2015'de ise Bilkent'e tam üç kez gelmiş olan Coorey'in batonu altında aynı senfoniyi dinlemekten çok fazla tat aldığımı söyleyemeyeceğim.
Müzik yaşamının büyük bölümünü İngiltere’de geçiren Avustralyalı şef Coorey, müziğe korno öğrenip çalarak başlamış, daha sonra İngilizlerin destekledikleri yarışmalarda yabancı gençlere ödül olarak sunduğu Northern College of Music'te şeflik öğrenmeye girişmiş, kısa sürede kendini bu alanda geliştirmiş bir müzik insanı. Bence, özgeçmişindeki en önemli ögelerden biri, efsanevi Fin şef ve pedagog Jorma Panula'yla çalışmış olması. Bilkent'te Mozart ve Brahms eserlerini yönetirken sağlam bir izlenim bırakmıştı. CSO'da ise, esere yoğunlaşmasını olumsuz yönde etkileyen faktörler arasında rock dinleyicisinin her bölüm arasındaki alkışlarının da payı olsa gerek!
Demek ki, bu konser sadece bir Markov konseri olarak bitmeliymiş. İlk yarı klasik, ikinci yarı rock. Markov'u sadece klasik olarak dinlemek isteyenler, hiç değilse ikinci yarıda kalmayıp çıkabilirlerdi.
Bu konserin en büyük kazancı, Rusların desteğiyle tamir ettirilen ama nedense pek kullanılmayan CSO'daki yerleşik orgun verimini görmek oldu. Önümüzdeki sezona CSO, orglu birkaç hafta planlamalı. Bunlardan birinde de pekala, bu işi iyi bilen, kazanılmış yarışma birincilikleri bulunan Timur Khaliullin solist olarak davet edilebilir.
ŞEFİK KAHRAMANKAPTAN
29 Nisan 2017