Şef Andrea Solinas yönetimindeki Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, 1 Aralık Cuma günü Ankara Devlet Çoksesli Korosu, Soprano Simge Büyükedes, Mezzo Soprano Asude Karayavuz, Tenor Luciano Ganci ve Bass Riccardo Zanellato ile Giuseppe Verdi’nin Requiem’ ini Ankara dinleyicisine sundu.
Daha önceki yazılarımda söz etmiştim; Ankara izleyicisi görkemli eserleri her zaman çok sever, özellikle korolu eserlere ayrı bir düşkünlüğü vardır. Bunun orkestra yönetimleri de farkındadır ve yeni salondan önce, korolu eserler programa alındığı zaman seyirci kapasitesi yüksek salonlar tercih edilmiştir, çünkü talep her zaman fazla olmuştur.
Bir eleştiri olarak değerlendirilmesini istemem ama orkestanın bu konuda biraz repertuar genişletmesi gerekiyor. Korolu eser denilince Beethoven- 9.Senfoni, Carl Orff- Carmina Burana ve Verdi- Requim'in dışındaki koro repertuarından başka güzelliklerinin bulunup çıkarılması gerekiyor. Bu arada yakın zamanda Puccini’nin “ Messe de Gloria” sını büyük salonda dinleyeceğimizi de hatırlatmak isterim.
Eserin çok bilinen hikayesini kısaca özetleyelim.
Ünlü besteci Giochino Rossini 1868 yılının kasımında ölünce Verdi onun ölüm yıldönümünde seslendirilmek üzere bir eser oluşturulması fikrini ortaya atar. O dönemin ünlü bestecilerini de projeye katar. Bu plana göre her besteci bir bölüm yazacak ve Rossini, İtalyan bestecilerin katkılarıyla oluşmuş bir eserde anılacaktı.
Eser oluşturulur ve biter . Verdi 7. ve son bölüm “Lİbera me-Domine” yi kendine ayırır. İlk bölüm Antonio Buzzola tarafından yazılır. Bu iki besteci dışında 11 besteci daha eserin yazılmasına katkıda bulunur. Verdi’nin hayali eserin Rossini’nin büyüdüğü Bologna’da, San Petronio katedralinde ilk seslendirilişini gerçekleştirilmesiydi. Fakat belediye ile Opera çeşitli sebeplerden birbirine girince eser seslendirilmeden kalır ve yapıt 1986 yılında Amerikalı müzikolog David Rosen tarafından keşfedilinceye kadar unutulup gider. Rossini Mess Eylül 1988'de Stuttgart Avrupa Müzik Festivali vesilesiyle Helmuth Rilling yönetimindeki Gächinger Kantorei tarafından ilk kez seslendirilir.
Verdi eserin seslendirilmemesine çok üzülürken, kendisinin derin bir hayranlık duyduğu bir başka sanat dehası, yazar şair Alessandro Manzoni’nin ölüm haberini alır.
Bu besteciyi derinden etkiler. Verdi’nin Manzoni'ye olan tutkusu onun İtalya’nın Shakespeare'i olarak anılmasının yanında ideolojik olarak kendisine çok yakın olmasıydı. Manzoni’de Verdi gibi koyu bir İtalyan milliyetçisiydi. Verdi’nin Manzoniye tutkusunun yanısıra Manzoni de yazılarında Verdi’nin milliyetçi çıkışlarına yoğun destek veren ona hayranlığını her seferinde dile getiren bir kişiydi. Her ikisi de İtalyan rönesansı olarak ifadelendirebileceğimiz “Rinascimento” nun İtalya çapındaki en büyük destekçileriydi.
Manzoni'nin ölümü bu sebepten Verdi için büyük bir yıkım oldu ve Requiem bu duygular içerisinde vücut buldu.
Verdi, kalabalığın yoğunluğundan Manzoni’nin cenazesini uzaktan izledi. Bir hafta sonra ziyaretine gitti, mezarı başında diz çöktü ve uzun süre öylece kaldı. Kararını orada vermişti “Requiem “ i yazacaktı ve eser bir yıl sonra ölümün ilk yılında Manzoni’nin dinlenme yeri olan Milano’da seslendirilecekti.
Düşüncelerini açıkladı ve büyük destek aldı. Halk eserin seslendirileceği günü heyecanla bekliyordu. Verdi eseri 1873-1874 yılları arasında Paris’te yazıp bitirdi ve Requiem tam bir yıl sonra Manzoni’nin ölüm günü olan 22 Mayıs 1874 de Milano'daki San Marco kilisesinde seslendirildi.
Kilisenin olağanüstü akustiği ve görkemli görüntüsünün de etkisiyle büyük bir başarı kazandı ve bir hafta içerisinde 3 kez daha seslendirildi. Bu seslendirilişlerin biri La Scala’da gerçekleştirildi.
Eleştrilere gelince;
Bazı eleştirimenler Verdi ile dalga geçerek “Verdi’nin en önemli operası” olarak ifade ettiler. Olumsuz eleştirilerin bazılarında eserin dini formatının asla gerçekleşmediğini özellikle “ Dies Irae” de tamaman operatik bir ifadenin yer aldığı vurgulandı.
Hatta dönemin ünlü şefi Hans von Bülow bile eseri dinlemeden acımasızca eleştirilerde bulundu. Verdi’nin dini cübbe içerisindeki son operası yakıştırması yaptı. Brahms ‘ın cevabı gecikmedi, “Hans von Bülow kendini aptal yerine koymuştur, böyle bir eseri ancak bir dâhi yazabilir” deyince Bülow bir özür yazısı yayınlamak zorunda kaldı.
Evet, Verdi dindar biri değildi, bir opera bestecisiydi ama Requiem bestecinin operalarıyla yan yana konarak eleştirilmesini hak etmeyecek düzeydeydi. Requiem derin ve güçlü bir eser olarak müzik tarihindeki yerini aldı. Hatta bazı yazarların belirttiği gibi “tüm Requiem' lerin taçlandırılmış haliydi.”
İşte böylesine ilginç tarihe sahne olan bu güzel yapıtı Ankara dinleyicisi CSO Ada büyük salonda dinleme imkanı buldu.
Unutmamak gerekir ki tüm inançları reddeden Verdi’nin Requiem'i aynı tarzda yazılmış diğer dini yapıtlardan farklı bir biçimde ele alınmıştır. Diğer eserlerde ölüm ve yeniden doğuş fikri hakimken Verdi eserinde yalnızca kurtuluş ve af dilemek ana fikrini işlemiştir. Yaradılış fikri üzerinde bile çevresiyle tartışan Verdi’nin, bu görkemli yaratısı bu nedenle seslendirmeyi yapanlar için yapıtın ifadelendirilmesinde özel bir yaklaşım istemektedir.
Verdi Requiem yorumlarında ve kayıtlarında eleştiriler her zaman bu inanışın ve ifadenin yorumunun açığa çıkarılması üzerine gelişir. Bu nedenlerle eser yorumlarında ve kayıtlarında çıtayı yükseğe taşıyan Toscanini, Giulini, Shaw , Abbado ve Karajan kayıtlarında, söz birliği etmişçesine eleştirmenler hep aynı noktalara değinmişlerdir. Konuyu bu doğrultuda ele alan yazarlar Requiem’in dini müzik değil bir yas müziği olduğu vurgusunu her zaman yapmışlardır. Kısaca Requiem bestecinin opera dehâsının koral bir eserde vücut bulmuş halidir. Düz bir koro eseri gibi seslendirilmesi her zaman eleştirilmiştir.
Requiem Ankarada oldukça yoğun bir prova süresi sonunda seslendirildi. Solistler ülkemizin iki büyük değeri Simge Büyükedes ve Asude Karayavuz’du. Konuk sanatçılar Tenor Luciano Gancı ve Riccardo Zanellato’du.
CSO akşamında 4 değerli solist ve esere yabancı olmayan Ankara Devlet Çoksesli Korosu eseri başarılı ve dengeli bir yorumla sundu. Topluluğun başında bir İtalyan şef olması hem de bir Opera şefi olması büyük bir avantaj olarak sahneye yansıdı.
Kısa süre sonra Şef Andrea Solinas’ı Puccini’nin Messa de Gloria’sında yine aynı sahnede izleyeceğiz.
İtalyan büyükelçiliğine desteklerinden dolayı Ankara dinleyicisi adına teşekkür etmek isterim . Umarım ki önümüzdeki dönemlerde kendi sponsorluklarında ülkelerinin uluslararası arenada isim yapmış çok seçkin sanatçılarını da Ankara’da görebiliriz.
Ve son sözüm yine salonun alkış fetişisti bazı izleyicilerine. Sanata ve sanatçıya uzak bir kitle maalesef salonun içerisinde dinleyici olarak bulunuyor ve salon açılalı eğitilmez bir şekilde ve ısrarla her bölümde ve hatta her boşlukta alkışı patlatıyor. Artık onlara bir tavsiyede bulunmayacağım. Ama lütfen çevresindeki müzikseverler alkışlara müdahale edebildikleri kadar etsinler. Uyarı anonsu ise salonun defektlerinden birisi. Berbat bir seslendirme ve anons sistemi hala devrede. Uyarı anonsu hamamda yankılanıp giden bir iniltiye dönüşüyor. Ne bir şey anlaşılıyor, ne de dinleyiciye ulaşabiliyor. Sorumlulara tekrar hatırlatmak istedim.
VEFA ÇİFTÇİOĞLU
3 Aralık 2023, Ankara