Bale topluluklarının “Noel” veya “Yeni Yıl” zamanı sahnelemekten büyük heyecan duydukları Fındıkkıran balesi, süslü, ışıklı bir çam ağacını, hediye paketlerini, kurabiyeleri, şekerlemeleri, pastaları, neşe içinde koşuşan çocukları hatırlatan bir bale olarak bilinir. Bazı bale okulları da dönem sonu gösterisi için bu baleyi çeşitli uyarlamalarla sahnelerler.
Balenin yarattığı heyecan o kadar öne çıkar ki E.T.A. Hoffmann pek fazla hatırlanmaz. Hatta “Hoffmann”’ın adı geçince, hemen Jacques Offenbach’ın (1819-1880) “fantastik opera”sı Hoffmann’ın Masalları (ilk oynanış: 10 Şubat 1881, Paris) akla gelir (Yener 264-271).
E.T.A Hoffmann kimdir? 24 Ocak 1776 da Königsberg’de (şimdiki Kaliningrad), Ernst Theodor Wilhelm Hoffmann adlı geleceğin ünlü eleştiri ve öykü yazarı, müzisyeni, hukukçusu dünyaya gelir. Hoffmann, besteci Mozart’a olan hayranlığı nedeniyle Wilhelm adını Amadeus ile değiştirir ve E.T.A. Hoffmann olarak yaşamına devam eder. Ne yazık ki yaşamı çok kısadır. 25 Haziran 1822 tarihinde (46 yaşında) yaşama veda eder (McGlathery xi, xiv).
Hoffmann’ın mutlu bir çocukluğu yoktur. 1778 yılında zaten geçimsiz olan anne ve babası ayrılırlar. Bir müddet, Hoffmann annesinin ve onun ailesinin yanında barınır (McGlathery xi).
Amcası Otto Wilhelm Doerfer (1741 – 1811) onu himayesine aldığı zaman, Hoffmann müzik, sanat, ve edebiyatla tanışır. Daha çok kendi düş dünyasında yalnız bir yaşam sürdürür (McGlathery 4). Bu yalnız yaşamında zaman zaman birilerine aşık olur, nişanlanır, nişanı bozar. Bir ara evlenir, çocuk sahibi olur. Ancak, kızı Caecilia 2 yaşında ölür (McGlathery xii).
Düşleri ve gerçek hayat arasında gidip gelirken eleştiriler, öyküler yazar, müzikle ilgilenir, karikatürler çizer. Bu arada hukuk eğitimini bitirince adliyede çalışmaya başlar.
Bu çok yönlü yazar ve müzik sanatçısını, ünlü Alman roman yazarlarından Jean Paul Friedrich Richter (1763 – 1825), Goethe (1749 – 1832), Schiller (1759 – 1805) yanında Jean-Jacques Rousseau (1712 -1778) ve Shakespeare (1564 – 1616) etkilemişlerdir (McGlathery 5). Besteciler arasında Mozart, Beethoven, ve Haydn’a hayrandır. 1805'de kurulan Musikalische Gesellschaft’ın (Müzik Derneği) müzik yönetmeni, orkestra şefi, bestecisi olduğu zaman Beethoven’in ve Mozart’ın eserlerini yönetir (McGlathery 8).
Kuşkusuz, Hoffmann’ın müzik alanındaki en büyük başarısı 1816 da sahnelenen operası Undine ‘de görülür. Undine, Friedrich de la Motte Fouqué’nin (1777 – 1843) yazdığı bir deniz kızı öyküsüdür (McGlathery 12). Hoffmann’ın bu öykü üzerine yarattığı Undine operası da Alman Romantik Operaları’nın öncüsü olmuştur (McGlathery 15).
Fouqué ile yaptığı ortak çalışma, Hoffmann’ın Nussknacker und Mausekönig (Fındıkkıran ve Fareler Kralı) öyküsünü yaratmasında da rol oynamıştır. Bu öykü ise Peter İlyich Tchaikovsky’nin (1840 -1893) Fındıkkıran balesini bestelemesinin esin kaynağıdır. Hoffmann bu öyküyü, Kinder-Mährchen (Çocuk Masalları) cildinde yer alsın diye yazmıştır. Ve de, bu ciltte yer alan öykülere katkılarda bulunanlar arasında Fouqué ve Carl Wilhelm Salice Contessa (1777 – 1825) da vardır (McGlathery 16).
Hoffmann düşler ile gerçek ilşkisi üzerine çok kafa yormuş, kendi de düşler ülkesine çok gidip geldiği için ( özellikle çocukluğunda) “hayal kurma”, “hayal ile gerçek arasındaki sınır” konularını çözmeye çalışmıştır. Bu nedenle psikiyatriye de ilgi duymuştur. “Bilinç- bilinç altı” kafasını hep meşgul etmiştir. Bireyin tek düze hayatını aşabileceğini ve bu şekilde kendisini de aşabileceğini düşünmüştür.
Hoffmann, mahkemelerdeki jüri üyelerini incelediği zaman bu üyelerin kendiklerine sunulan bilgilerin ötesine, görünenin arkasına geçme durumunda olduklarını görür. Mahkemede anlatılanlara değişik açılardan bakılmalıdır. Hoffmann da bu meslekteki deneyimlerini öykülerinde yarattığı karakterlere de uygular. Öykülerinde bazı olaylar vardır ama bunları izleyen, bunları yaşayan bireylerin kafalarındaki dünya nasıldır? Öykü içinde öykü gelişebilmektedir. Rüyalar gerçeklerle karışabilmektedir. Hoffmann, zihinsel hastalıklar,deliliklerle de ilgilenmiştir. Goethe’nin Werther ‘i de o dönemin Alman Edebiyatı’nda bu konuların, yazarların nasıl ilgisini çektiğine güzel bir örnektir. Bireyin beyninde ne gibi fırtınalar oluşmaktadır?
Hoffmann, bir tiyatro, bir hukuk, bir edebiyat adamı olarak bireylerin duygularının, düşüncelerinin, hayal dünyalarının analizini yaparak öykülerini yaratmıştır. Bireylerin dünyalarındaki esrarlı durumlar, özelllikle sahne dünyasına yansıdığı zaman ortaya bir sihir bile çıkmaktadır (McGlathery 146-149). Belki Hoffmann bir tiyatro eseri yazmamıştır ama incelediklerini, gördüklerini karikatürize edebilmiştir.
Fındıkkıran ve Fareler Kralı öyküsünde de karakterler düş dünyası ile gerçek arasında gidip gelirler. Zaman zaman ilginç durumlar ortaya çıkar. Bu öykü öyle toz-pembe bir öykü değildir. Hatta zaman zaman karanlık durumlar oluşmaktadırlar.
Bir Noel gecesi Stahlbaum ailesi hazırlıklar yapmakta, ailenin Marie ve Fritz adlı çocukları heyecanla bu hazırlıkların sonlanmasını beklemektedirler. Bu arada eve Vaftiz Baba Drosselmeier de gelir. Bu karakter sinsi görünümlü, korkutucu bir karaktertir. En büyük ilgi alanı saatler ve onların çalışma mekanizmalarıdır.
Drosselmeier çocuklara değişik hediyeler getirmiştir ama Fritz’i en çok memnun eden oyuncaklar “kurşun askerler” idir. Marie’ye de bir Fındıkkıran verilmiştir. Ancak, Marie ve Fritz’in Louise adlı bir kardeşleri daha vardır ve Fındıkkıran üç çocuk tarafından paylaşılacaktır. Fındıkkıran’ın keskin dişleri fındıkları kırmaktadır. Fritz büyük bir hışımla Fındıkkıran’ı Marie’nin elinden alır ve Fındıkkıran’ın kolunu koparır. Bu arada Fındıkkıran’ın dişleri de kırılmıştır. Marie Fındıkkıran’ı kolları arasına alarak ona şefkat gösterir. Ve bebeklerinden Clara’nın yatağına yatırır. Akşam vakti, fareler ortaya çıkınca Fındıkkıran Fareler Kralı ile çarpışır. Bu arada Marie Fındıkkıran’ı nerdeyse yenmek üzere olan Kral’a ayakkabısını fırlatır ve kendi de yere düşer. Akşam vakti Marie’nin gözlemlediği olaylar nedir? Bu olaylar onun kafasında mı gelişmiştir? Yoksa gerçekten Fareler Kralı ile Fındıkkıran arasında bir çarpışma olmuş mudur?
Marie yaşadıkılarının etkisinde iyice kendinden geçer ve Doktor Wendelstein’in gelmesi gerekir. Marie, akşam yaşananlar sırasında bir camekana çarpıp kolunu kesmiştir. Cam kırıklarının doktor tarafından çıkarılması gerekmiştir. Marie gecenin karanlığında Fındıkkıran ve Fareler Kralı arasındaki çatışmayı ayrıntılarıyla hatırlamaktadır. Ama annesi ve doktor çocuğa kuşkuyla bakarlar. Marie’nin bir müddet yatması gerekmektedir.
Bir ara Vaftiz Baba Drosselmeier Marie’yi ziyaret eder. Marie o kavgalar sırasında evdeki saatin üzerine tünemiş olan Drosselmeier’e çıkışır ve Fındıkkıran’a neden yardım etmediğini sorar. Drosselmeier bu soruya Marie’yi korkutacak şekilde cevaplar verir, kendi kendine söylenir, garip sesler çıkarır. Bu arada onarılmış Fındıkkıran’ı Marie’ye sunar. Tam bu sırada, Drosselmeier Marie’ye “Prenses Pirlipat, Cadı Fareler Kraliçesi, ve Cingöz Saatçi” öyküsünü anlatır ( Hoffmann 71-123).
Hoffmann’ın Fındıkkıran ve Fareler Kralı öyküsünün içinde Vaftiz Baba’nın Marie’ye anlattığı bu öykü genel olarak bale eserlerinde kullanılmamıştır ama bazı koreograflar Hoffmann’ın öykülerinin özünü inceleyip koreografik çalışmalarına eklemişlerdir.
Preneses Pirlipat güzeller güzeli, altın sarısı buklelerle çevrili ipek yüzü ve inci dişleriyle herkesi etkileyen bir bebektir (Daha doğduğu zaman ağzındaki iki sıra inci dişleriyle sarayın ileri gelenlerinden birinin parmağını ısırmıştır).
Öyküye göre, Kraliçe Prenses’i sıkı bir koruma altında tutmaktadır. Beşiğinin ve yatak odasının etrafı muhafızlarla çevrilidir ve beşiğinin yanı başındaki dadıların her birinin kucağında bir kedi vardır. Hoffmann bu davranışın da nedelerini açıklayan bir öykü yaratmıştır. Zaman tünelinden geriye gidildiğinde Prenses Pirlipat’ın Kral babası’nın saryında bir zamanlar çok ünlü krallar, prensler, asilzadeler toplanır, tiyatrolar oynanır, balolar tertiplenir, görkemli eğlenceler düzenlenirmiş. Kral, Kraliçe’nin kendi elleriyle hazırladığı sosisleri ve tatlıları misafirlerine sunmak üzere hazırlıklara başlamış. Bu hazırlıklar sırasında sosislerin içine konulmak üzere kızdırılan yağlar ise Fareler Kraliçesi’nin (Dame Mouserink) iştahını kabartıyor, bu saray mutfağının altında yaşayan Fareler Kraliçesi yağlara göz dikiyor ve Kraliçe’den bu yağları ona vermesini istiyor. İyi kalpli Kraliçe bu isteği geri çevirmiyor ama Kral’ın sabırla beklediği yiyecekleri tattığı zaman yağların azlığı nedeniyle Kral küplere biniyor. Kraliçe, yağları kime ikram ettiğini açıklayınca, Kral Fareler Kraliçesi’nin bütün amcalarını, yeğenlerini, teyzelerini; nerdeyse bütün sülalesini öldürttürüyor. Fareler Kraliçesi de olanların acısını Prenses Pirlipat’tan çıkaracağını söyleyerek hışımla Kraliçe’nin yanından ayrılıyor. Bu nedenle, Prenses Pirlipat’ın etrafındaki dadıların kucağında kediler bulunuyor. Ancak, bir akşam Fareler Kraliçesi gelip Prenses Pirlipat’ı hilkat garibesine çeviriyor ve Prenses Pirlipat’ın kafasında kocaman bir ağız beliriyor.
Kral etrafındakilere çok kızıyor ama en çok Saray Saatçisi Drosselmeier’e içerliyor. Pirlipat kocaman ağzındaki (daha doğuştan da olan) dişlerle devamlı fındık kırıyor ve bu onu çok eğlendiriyor. Kral, Drosselmeier’den kızını kurtarmasını emrediyor ve onu ölümle tehdit ediyor. Drosselmeier de Saray Astronomi Uzmanı ile birlikte bir çözüm üretiyor. Büyük, Çetin Fındık (Crackatook) ‘ı kırıp içini Pirlipat yerse büyü bozulacaktır ama bu Çetin Fındık’ı kırabilecek çetin çeneli bir delikanlı gerekmektedir. Drosselmeier’in yeğeni kuvvetli çenesi ve dişleriyle bunu başarıyor ve büyü bozuluyor ama Prenses Pirlipat karşısındaki bu çirkin Fındıkkıran görünümlü genci beğenmiyor.
Bu arada, Fareler Kraliçesi yenilmiş ve ölmüş olsa da yerine 7 başlı oğlunu Fındıkkıran’dan intikam alsın diye bırakıyor. Marie, Prenses Pirlipat’a kızıyor ve Fındıkkıran’a olan sevgisini dile getiriyor ve Fındıkkıran Drosselmeier’in yeğeni olarak Marie’nin karşısına çıkıyor ve onu “Şekerleme Ülkesi” ne götürüyor ve Marie bu ülkenin Kraliçesi oluyor.
Marie’nin Drosselmeier’in öyküsü içinde ve hayal dünyasında gitmediği yer kalmıyor. Bunları annesine anlatmak istese de annesi anlatılanları saçma buluyor ama Drossselmeier’in yeğeni Marie’lerin evine gerçekten geliyor ve Marie ile yeğen gerçek dünyada buluşuyorlar.
Hoffmann, Drosselmeier’i bu yolculuklarda aracı olarak kullanıyor. Bu sihirbaz gibi adam öyle öyküler analtıyor ki bir an için o öyküler gerçekleşiyorlar ve bellekleri etkiliyorlar. Bu durumda bir an için rüyalar gerçekleşmiş oluyorlar. Drosselmeier de bir bakıma Hoffmann oluyor. Hoffmann öykülerinde bu akıl ile hayal gücü arasındaki yolculukları işlemiş. Gerçekleşen rüyalar ile rüyalaşan gerçekleri okuyuculara sunmuş.
Hoffmann’ın bu ayrıntılarla ve birçok olaylarla dolu Fındıkkıran ve Fareler Kralı öyküsü Tchaikovsky’yi de etkilemiş. Ancak, 1815 de yazılan kasvetli öykü 1844 yılında Fransız yazar Alexander Dumas (père) (1802 -1870) tarafından kasvetli havasından arındırılmış ve bir masala dönüştürülmüş (Swinson 17-18). Koreograflar da genel olarka bu “Fındıkkıran Masalı”nı baleleştirmişlerdir.
1890 larda, St.Petersburg’daki Krallık Tiyatroları’nın yönetmani olan Ivan Vsevolojsky (1835 -1909), Dumas’nın “Fındıkkıran” öyküsünün ilginç bir bale eseri olabileceğini düşünmüş ve koreograf Marius Petipa’dan (1818 -1910) bir bale yaratmasını istemiş. Petipa da librettoyu Tchaikovsky’e sunmuş. Aslında, Tchaikovsky konuyu beğenmemiş ama görevi kabul etmiş. Bu arada, Tchaikovsky Paris şehrinde “Çelesta” adlı çalgı aletinin sesini duyuyor ve Şekerleme Perisi’nin dansı için bu çalgı aletinin müziğini kullanıyor. Petipa ise eserin provaları sırasında hastalanıyor ve Lev Ivanov (1834 – 1901) eseri sahneye koyuyor. O da “Kar Taneleri Dansı” nı ve “Şekerleme Perisi’nin Dansı”nı esere katarak Tchaikovsky’nin bestesini ön plana çıkararak değerlendiriyor.
18 Aralık 1892 tarihinde eserin ilk sahnelenişi gerçekleşiyor. Ancak, eser beğenilmiyor. Şekerleme Perisi rolündeki Antoniette dell’Era (1861- 1945) başarılı olamıyor. Çizimler kasvetli bulunuyor (Swinson 70-71).
Fındıkkıran Balesi’nin Türkiye’de ilk sahnelenişi Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü tarafından 1968 – 1969 Sezonu’nda Ankara’da gerçekleştiği zaman baleyi Dame Ninette de Valois (1898 -2001) sahneye koyuyor, koreografik düzenlemeyi Ivanov’un özgün koreografisine sadık kalarak Richard Glasstone (1935- ) yapıyor (And 172-173).
Bu bale topluluklarının repertuvarlarından eksik olmayan ilginç öykülü eser defalarca sahnelenmeye devam ediyor ve ilginç yaklaşımlarla izleyicilerle buluşuyor.
KAYNAKLAR
And, Metin,
A Pictorial History of Turkish Dancing
Ankara: Dost Yayınları, 1976.
Hoffmann, E.T.A.,
The Nutcracker and the Golden Pot
New York: Dover Publicaitons, 1993.
McGlathery, James M.,
E.T.A. Hoffmann
New York: Twayne Publishers, 1997.
Swinson, Cyril,
The Nutcracker
London: Adam and Charles Black, 1960.
Yener, Faruk,
Ünlü Operalar
İstanbul: Doğan Kardeş Yayınalrı, 1958.
Doç. Dr. Necla Çıkıgil
7 Kasım 2017