William Shakespeare’in (1564-1616) yaşadığı dönemde, bale yerleşmiş bir sahne sanatı olsaydı, Shakespeare de bale eserlerine katkıda bulunurdu. Ancak, Shakespeare’in oyunları (bütün oyunları olmasa bile) sonraları birçok koreograf tarafından ele alınmış.
İlk Romeo ve Juliet balesi 1785 yılında, Giulietta e Romeo adıyla Venedik’te Eusebio Luzzi tarafından sahneleniyor (Sorell 319). Diğer yüzyıllarda da hem bale sanatı daha bağımsız bir sahne sanatı olarak gelişiyor hem de Romeo ve Juliet oyunu birçok koreograf için esin kaynağı oluşturuyor.
Türkiye’de Romeo ve Juliet balesi ilk olarak Ankara Devlet Opera ve Balesi tarafından 6 Kasım 1971 tarihinde, konuk koreograf Alfred Rodrigues’in koreografik çalışmasıyla ve Prokofiev müziğiyle sahneleniyor (Çıkıgil 68). 70 yıllık geçmişi olan Türk Bale Tarihi’nde de yerini almış olan bu bale defalarca tekrarlanıyor.
Bale tarihinde, koreograflar Romeo ve Juliet balesi için genelde Prokofiev bestesi kullanmışlarsa da Berlioz ve Tchaikovsky gibi bestecilerin de müzikleri bu ünlü oyunu müzik diliyle izleyicilerle buluşturmuş.
4 Nisan 2019 tarihinde, Volkan Ersoy ve Armağan Davran da Ankara Devlet Opera ve Balesi için Romeo ve Juliet oyununu bale diline çevirirlerken, Tchaikovsky müziklerinden yararlanmışlar. Ersoy ve Davran, 19 Kasım 2016 tarihinde İzmir Devlet Opera ve Balesi için, 24 Kasım 2018 tarihinde de Antalya Devlet Opera ve Balesi için bu baleyi sahnelerlerken Tchaikovsky müzikleri kullanmışlardı.
4 Nisan 2109 tarihindeki Ankara temsilinde ilk dikkati çeken nokta eserin çok iyi çalışılmış olması. Dans adımlarının çok temiz bir şekilde sunuluşu, ikili danslardaki denge, zıplamalı hareketlerdeki hafiflik, dönmeli hareketlerdeki çabukluk, topluluk danslarındaki kargaşadan uzak bale adımlarının düzenlenmiş olması bütün dansçılarda hemen göze çarpıyor. Bunun yanında sahne dekorları, sahne kullanımı, ışık tasarımı ve kullanımı, kostümlerdeki renk seçimi, zaman zaman dansçıların taktıkları maskeler, kullandıkları kılıçlar, sahne geçişleri Shakespeare’in eseri için seçtiği Orta Çağ Verona’sını yalın ve anlamlı bir şekilde gözleri yormadan, dikkat dağıtmadan görüntüye getiriyorlar.
Tchaikovsky’nin Romeo ve Juliet “Fantezi Uvertürü” nün de bir öyküsü var. Dönemin “Rus Beşleri” diye anılan beş besteci arasında bulunan Balakirev (ki onun da bir Kral Lear bestesi var), ısrarla Tchaikovsky’nin bir Romeo ve Juliet bestesi yapmasını istiyor. O sıralar Tchaikovsky Petersburg’a gelen Fransız şarkıcı Desirée Artot ile ümitsiz bir aşk yaşamış ve şarkıcı, bir İspanyol bariton ile evlenince Tchaikovsky duygusal açıdan büyük bir yıkıma uğramış (Yener 109). Bu ruh haliyle beste yaparken, zaman zaman Balakirev’den de hem destek hem eleştiri alarak yarattığı müzik gerçekten hem görkemli hem de kasvetli ve ağır bir beste. Bale için kullanılmak istenince de yine Tchaikovsky’nin daha canlı müziklerinden eklemeler yapılmış.
Shakespeare, oyunlarında trajedi ve güldürü ögelerini öyle kaynaştırır ki, zaman zaman bir komedisi trajediye yaklaşır, bir trajedisi içinde çeşitli güldürü sahneleri vardır. Romeo ve Juliet oynunda da Verona halkı iki soylu ailenin (Capulet ve Montague) birbirine olan kininden bıkmıştır. Verona’nın pazar yerinde, sokaklarında rahar rahat gezmek, eğlenmek, sırası gelince dans etmek ister. Bu kinin nedeni açıklanmaz ama bu zıtlaşmayı Verona Prensi bile bir türlü sonlandıramamaktadır. Her fırsatta Capuletler ve Montagueler kılıçlarına sarılırlar.
Balenin başında bu iki ailenin bir türlü bitmeyen zıtlaşması dramatik bir tablo şeklinde sunuluyor. Tchaikovsky müziği de bütün ağırlığıyla balenin atmosferini ve ana temasını belirliyor. Acaba, bu kasvetli Verona’da sevgi, mutluluk gibi duygulara yer olabilecek mi?
Nitekim balenin ilk sahnesinde Romeo umutsuz bir şekilde Rosaline'nin peşindedir. Birçok koreograf, Shakespeare’in oyununda yalnızca adı geçen Rosaline karakterini baleye getirir. Ama Romeo Rosaline’i uzaktan izler. Romeo’nun Rosaline’i Petrarch’ın Laura’sı gibidir. Ona ulaşılamaz. Bu balede Romeo Rosaline’in yazı odasına (yatak odası olmasa bile) kadar geliyor ve Rosaline ile Romeo arasında bir ikili dans gerçekleşiyor. Romeo da hislerine karşılık bulmadığı bu danstan sonra, aşkta düş kırıklığına uğramış Tchaikovsky kadar bedbaht oluyor.
Romeo’nun arkadaşları Benvolio ve Mercutio ellerinden geldiği kadar (balede, dansları ve bale adımlarıyla) Romeo’nun ayaklarının yere basmasını sağlamak istiyorlar. Bu üçlünün dansları gerçekten başarılı. Shakespeare’in oyununda Benvolio adeta günümüzün “yaşam koçları” nı andırırcasına Romeo ile iletişim kurmaya çalışır, onunla konuşur, onu dinler. Mercutio ise oyunun baş güldürü ögesidir. Şen-şakrak, herşeyle alay eden (hatta kelimenin tam anlamıyla gırgır geçen) kıpır kıpır bir karakterdir. Balede, Shakespeare’in Benvolio ve Mercutio karakterleri belki de bale diliyle daha başarılı ve canlı bir şekilde görüntüye geliyorlar. Hele bu kasvetli ortamda baleye bir canlılık katıyorlar. Romeo-Benvolio-Mercutio üçlüsü maskelerini takıp sahnenin sağ tarafındaki merdivenlerden inerek Capuletler’in balosuna gidiyorlar. Bir şekilde Romeo da ikna edilmiş oluyor. Shakespeare’in oyununda davetlilerin arasında Rosaline’nin de olduğu anlaşılınca, Romeo da baloya gitmek ister.
Baba Capulet davetkardır. Herkesin eğlenmesini ister. Herkesi kucaklayan ve sorun çıkmasını istemeyen bir soyludur. Balede, Lady Capulet-Tybalt ilişkisi öne çıkarılmış ve Lady Capulet-Tybalt çifti için bir ikili dans yaratılmış. Oyunda, bu ilişki gerçekten var mıdır yok mudur tam anlaşılmaz ama Tybalt öldüğü zaman Lady Capulet’in abartılı tepkisi dikkat çekicidir. Balede Lady Capulet, Tybalt’ın ölümü üzerine kendinden geçiyor. Baba Capulet hem oyunda hem balede Tybalt’ı yatıştırmak ister. Tybalt gerçekten kötü bir kişi. İlk fırsatta intikam duygularıyla kıvranıyor, saldırgan oluyor. Asıl kavgası da Romeo ile ama Mercutio ile girdiği kılıç düellosunda hıncını adeta Mercutio’dan almak istiyor. Bu sahnedeki eskrim hareketleri gerçekten başarılı. Ancak, Mercutio Romeo’nun araya girmesiyle pisi pisine öldürülür. Oyunda, Mercutio iki aileyi de lanetler. Bu durumda Mercutio’nun intikamını almak Romeo’ya düşer ve Romeo katil olur.
Romeo daha yeni Juliet ile evlenmiştir. Romeo’nun Rosaline’i unutuşu, Juliet’e baloda aşık oluşu, gerçek aşkı yaşayışı çok çabuk gelişir. Ancak, Romeo’nun bu ilişkide de aklı bir karış havadadır. Romeo ile evlilik fikri Juliet’ten çıkar. Juliet ayakları yere basan bir aşıktır. Pratik düşüncelidir. Cesurdur. Sevgilisinin bir Montague olması onu korkutmaz ve yıldırmaz. Balede bu ilişki başarılı ikili danslarla görüntüye getirilmiş. İki aşık eserin kasvetli havasından kısa da olsa çıkarak parlak bir birliktelik yaşayabiliyorlar.
Romeo Tybalt’ı öldürünce Verona’dan sürülür ve Juliet ona en uygun talibi Paris ile evlenmek zorundadır. Paris ile olan ikili dansında parmak ucu hareketleriye bu isteksizliğini, çaresizliğini görüntüye getirir ve uçarcasına Rahip’in yanına gider. Tek çare Rahip’in verdiği ilaç ile geçici bir uykuya (ölüm gibi) dalmaktır. Balede Juliet bu ilacı hemen alıyor ve uykuya dalıyor. Oyunda, Juliet bayağı tereddüt eder. Ya uyanamaz ise, ne olacaktır? Kafası karışıktır.
Bayağı duşündükten sonra ilacı alır. Bale yine kasvetli havasına bürünür ve Juliet aile mezarlığında yatarken Romeo sürüldüğü Mantua’dan gelir. Bu sahnede Romeo’nun kostümü pek uzaklardan gelmiş bir yolcuyu andırmıyor. Sanki Romeo yatak odasından çıkmış gibi. Juliet’in hareketsiz bedeniyle buluşunca (ki buradaki ikili dans bu durumu en iyi şekilde görüntüye getiriyor) Romeo da kendini öldürüyor. Bu balede Mezarlık Sahnesi’nde Paris yok. Yalnızca Romeo ve Juliet’in cansız bedenlerini Rahip buluyor.
4 Nisan 2019 temsilinin Juliet’i Özge Başaran, Shakespeare’in Juliet’ini etkileyici bir şekilde bale diliyle canlandırdı. Dans adımları, vücüt dili, başını kullanışı, sağlam adımları ile Shakespeare’in kararlı, cesur, pratik düşünceli Juliet’ini görüntüye getirdi. Eserin sonunda Romeo’nun ölüsünü görünce çaresizlik içinde bir haykırışla Romeo’nun üzerine kapanıyor. Romeo rolünde Burak Kayıhan her zamanki “asil-kavalye” duruşunu sergilerken sağlam tekniğiyle de etkileyici bir dansçılık sundu. Rosaline’e olan ümitsiz aşkından kurtulup Juliet’e aşık olunca ve onunla birlikte olunca (ki bu ikili danslar çok başarılı) Burak’ın daha neşeli ve canlı olması bekleniyor. Sonra zaten yine mutsuz ve çaresiz bir duruma düşecek. Tybalt rolünde İlhan Durgut, Shakespeare’in Tybalt’ını aratmadı. Bu Tybalt hiç hareket etmese de kin-nefret-intikam duygularıyla kıvranıyordu. Dans adımları da bu engellenemeyen kötülük dolu karakteri başarıyla görünyüye getiriyordu. Paris rolünde Eren Keleş her zamanki asil duruşuyla ve sağlam dans adımlarıyla ikli danslarindaki yarattığı denge ile etkileyiciydi.
Mercutio rolünde Kadir Okurer belki eserde yegane nefes alınan tabloları oluşturdu (eser boyunca izleyiciler nefesleri kesilmis, hatta cep-telefonlarının ışıkları bile sönmüş olarak, sessiz ve adeta donmuş bir şekilde baleyi izliyorlardı). Kadir, artık iyice uzmanlaştığı zıplamalı ve dönmeli hareketleriyle Shakespeare’in gamsız, hayatla hatta ölümle dalga geçen Mercutio’sunu en başarılı bir şekilde ve esere bir nefes alma olanağı sağlayacak şekilde canlılık, çeviklik, cüretkarlıkla görüntüye getirdi.
Belki Shakespeare’in oyunundaki sözcükler Kadir Okurer’in dans adımlarıyla daha etkileyici bir şekilde bale diline dönüşmüşlerdi. Benvolio rolünde Umut Can Arzuman da canlı, espirili dans adımlarıyla baleye neşe katıyordu.
Lady Capulet’i canlandıran Özge Onat gerçekten başarılı bir dansçı ve oyuncu. Bu yorumda Tybalt ile ilişkisi var. İlhan Durgut ile olan ikili danslarında bu kaçamak ilişkiyi görüntüye getirdiler. Lord Capulet rolünde Hakan Odabaşı herkesi kucaklayan, kavga-dövüş istemeyen Shakespeare’in Lord Capulet’inin başarıyla canlandırdı. Aynı şekilde Juliet’e kızdığı zaman oyundaki Capulet’i belki o rolü oynayan aktörlerden daha iyi canlandırdı. Oyunda Capulet “ellerim kaşınıyor” der. Hakan Odabaşı’nın beden dili, elleri, yüzü (ki Hakan Odabaşı gerçekten hem başarılı bir oyuncu hem başarılı bir dansçı) bu uzlaştırmacı babanın kızına öfkelendiği zaman nasıl değişebileceğini nasıl ellerinin kaşınabileceğini etkileyici bir şekilde belirtti.
Rosaline rolünde Güleycan Kocabey gelecekte de ne kadar başarılı bir dançı olabileceğini şimdiden kanıtlıyor. Burak Kayıhan ile olan ikili dansında bu erişilmez buz gibi karakteri (oyunda Rosaline sahneye gelmez; balelerde de Romeo Rosaline’e dokunamaz bile, ancak uzaktan bakar) etkileyici bir şekilde canlandırdı. Peder Lawrence rolünde Ertuğrul Bolat bir rahip olarak vücüt diliyle bütün eserin ana temasını sergiledi. Eseri de o bitirdi. Bir ara Romeo ve Juliet birlikteliğinden olumlu bir uzlaşma çıkabilir diye ümit ettiyse de trajik sonun kaçınılmaz olduğunu vurguladı.
Dadı rolünde, Deniz Ertürk gerçekten Juliet’e en yakın insan. En sevgi dolu, Juliet’i en rahatlatan, anlayan karakter. O da Romeo ve Juliet birlikteliğinden birşeyler beklese de acı sonla karşılaşıyor. Lady Montague rolünde Defne Dinçer, Lord Montague rolünde Taner Oğuzhan bu soylu çifti başarıyla canlandırıyorlar. Shakespeare’in oyununda da ağırlık Capulet ailesindedir. Ama vücut diliyle, baş hareketleriyle hem Defne Dinçer hem Taner Oğuzhan Montagueler’in de bir varlığı olduğunu kanıtlıyorlar. Prens rolünde (bu balede Vali) Atilla Çoban da vücüt diliyle ağırlığını koymak istediğini belirtiyor ama bu iki kindar aileyi bir türlü uzlaştıramıyor.
Bu kasvetli balede balo (balo sahnesinde Tchaikovsky’nin Eugene Onegin operasından “polonez” müziği de kullanılmış) ve karnaval sahneleri bile (geçici de olsa biraz neşe yaratıyorlar belki) pek ortamı şenlendiremiyorlar. Tchaikovsky’nin “İtalyan Capriccio” su bile tam olarak bir canlandırma getiremiyor.
Genel olarak, Tablo’lardan oluşan 2 Perdelik balede yer yer Shakespeare oyununun dışına çıkılmışsa da bale diliyle Verona’daki iki ailenin anlamsız düşmanlığı ve anlamlı olabilecek Romeo ve Juliet birlikteliği, neşeleri geçici de olsa Romeo-Benvolio-Mercutio üçlüsü ve aşk ile ölümün birbirleriyle yarışması etkileyici bir şekilde görüntüye getirilmiş oluyorlar.
Doç.Dr. Necla Çıkıgil
8 Nisan 2019
KAYNAKLAR
Çıkıgil, Necla,
“Romeo ve Juliet Balesinin Tarihçesi”, Ankara’da Dans (Kültür Bakanlığı Yayınları: Yayımlar Dairesi Başkanlığı Sanat Eserleri Dizisi, 37), Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1997.
Sorell, Walter,
The Dancer’s Image, New York and London: Columbia University Press, 1971.
Yener, Faruk,
Müzik Kılavuzu, Ankara: Bilgi Yayınevi, 1991.